• bir amerikan dizisi...
  • family values'da bütün tiplerin birlikte söyliyerek, tepinerek piç ettiği bir parçadır, ammavelakin o güzel korn / limp bizkit günlerini hatırlatır bana.
  • korn'a taptığımız, limp bizkit'i (bitzclimpkit) de eşantiyon olarak bağrımıza bastığımız dönemlerin güzide eğlencesi, myriamonde cankuşumla boş vakitlerimizin "hadi bu sefer de ben jonathan davis olayım sen fred durst ol"u, fred durst adı her geçtiğinde peşinden "...needs to rehearse." diyerek tamamlama ihtiyacımızın müsebbibi şarkı.
  • be still my heart' in devami niteligindeki bölüm. gidisati itibariyle bir önceki bölümden de cok aglatacaga benziyor...
  • aglamami hala durduramiyorum. eh jdvscarter kizim, sen zaten ne zamandir bilmiyormuydun bunlarin olacagini...biliyordun. lucynin "thank you" diyecegini bile biliyordun ama...iste basladigi andan itibaren gözyaslarin sular seller gibi indigi, adamin "ulan ben sadist miyim? kendimi paraliyorum" diye kendindn süphe ettigi bölüm...bir yorum yapacak halim bile kalmadi aglamaktan yahu...ama içimde kalmasin söyleyeyim bir insanin o haldeyken bile bogazindaki tübü bir sirf "thank you" demek için cikarttirmasi ne demek. bir insan evladi bu kadar mi melek olur??? lucy seni coooooook seviyorum...
  • ağlamaktan helak oldugum, evdeki herkesin dalga geçmesine maruz kaldığım er'in şimdiye kadar izlediğim en heyecanlı, en hüzünlü bölümü.
    lucy öldüğünde sanki en yakın arkadaşımı kaybetmiş kadar üzüldüğümü de itiraf etmeliyim.
  • tesadüf eseri bu aralar er da neler oluyor diye ekranın başına geçip ondan sonra da ağlamaktan ve asap bozukluğundan oturduğum yerde kalmama sebep olan er bölümüdür.
  • dr. kerry weaver'a karşı hissettiğim "sinir olma" modunun aşama aşama aşırı sempatiye dönüşmesinin son noktası olan er bölümü.. aralarından birini kaybettikleri için belki hepsine sempati duyuyorumdur ki duyuyorum da, ancak bir weaver bir de corday içimi parçalamıştır davranışlarıyla bu bölümde..

    kerry, lucy'nin göğsünü açmadan önce bir an durur ya hani, sonra alet çalışmaya başlar da hastanın etrafındaki herkes kayıtsız bakar, bakakalır ya...

    gider sonra lucy'nin üstüne örter çarşafı.. olayın anlamsızlığı, olağandışılığı arada milletle atışmasına neden olsa da hep soğukkanlılığını korur ama, genelde saklayamaz içinde bulunduğu zayıf durumu.. hastaneden çıkıp kusması, katil geri geldiğinde işi dr greene'e havale edişi vs..

    bir de corday... kendisine *teşekkür eden* lucy'ye verdiği sözü yerine getirememiştir ancak evinde boş gözlerle bakındığında etrafına, o sözü düşünmemektedir kanımca.. bu sefer aralarından biri eksilmiştir.. mümkün olan en kötü şekilde hem de.. nasıl olup ta böyle bir şey gerçekleşmiştir? onun şoku vardır o suratta..

    carter'ın "lucy öldü değil mi?" deyişi, o kadar görüp te inanmak istemediğimiz şeyi dillendirir, sonunu getirir, noktayı koyar..

    ama ne güzel gözleri vardı lucy'nin bu bölümde, değil mi?

    gene ne kadar naifti bu bölümde değil mi? biz de corday'in yanında onun başını sıvazlamak istemedik mi?

    çok güzel gözleri vardı ama, masmavi, büyük büyük, yaşların hiç yakışmadığı...

    o öldü şimdi.. değil mi?

    ve herşey devam etmeli..
  • hizla devam edip huzun le biten er bolumu. seyrettigim bolumleri icinde bildirilen hic bir olum zamani* bu kadar uzmemisti.
  • sözlerini öyle bir ezberlemişim ki hala eşlik edebildiğimi az önce "teminat karşılaştırma tablosu"na bakarken şaşkınlıkla farkettim..
hesabın var mı? giriş yap