• algernon charles on adli, victorian donemi ingiliz siirinde, melodisiz yazarak ve ayni kelimeleri tekrarlayarak tutucu kesime karsi cikan bir sair
  • martin eden da geçer bir şiiri şöyledir:
    ...
    from too much love of living,
    from hope and fear set free
    we thank with brief thanksgiving
    whatever gods may be
    that no life lives forever;
    that dead men rise up never;
    that even the weariest river,
    winds somewhere safe to sea.
    ...
    kitapta o kadar harika bir yere oturur ki....
    inanılmaz.

    (tamamı için bkz. http://www.boomerbible.com/…too much love of living)
  • atalanta in calydon adli eserinde (1865) otoritenin kalelerine hucum edecek kahramani haber veren,poems and ballads(1866) eserinde hristiyan dunyasinin dogmalarina ve kutsallarina hakaretler yagdiran,sons before(1871) adli eserinde tanritanimazligini ilan eden ve bu eserinde yeralan hymn off man adli nesidesinin son misralarinda
    ''...cehennem atesiyle yazilmis
    ve kilicinin ucunda parlayan adinla,
    vuruldun sen,sen tanri,vuruldun sen;
    olumun kendi yuzundendir ey rab.
    ve sen olurken dunyanin ask sarkisi,
    kanatlarinin yeli icinde cagliyor onun.
    san,yeri yucelerde olan insanindir!
    cunku o'dur cumle varligin sahibi.'' diyerek insanlarin zaferini dillendiren , dusunce tarihine adini ''bir ozgurluk sairi''olarak yazdiran sair.
  • martin eden'da görüp merakla okuduğum şair.
  • "that even the weariest river,
    winds somewhere safe to sea."

    mısralarının geçtiği the garden of proserpine şiiri sadece martin eden'da jack london tarafından değil, iklimler'de andré maurois tarafından da kullanılmıştır. öyle bir şiirdir ki çoğu roman karakterinin ağzından okunabilir ve karakterin özelliklerine göre farklı bir anlam ifade edebilir.

    iklimler'de kullanıldığı kısım şu şekildedir:

    --- spoiler ---

    "...çok tabii, ince bir zevki vardı, aşağılık bir şeyden hoşlandığı pek nadirdi; fakat bana okuduğu mısraları seçiş tarzında sevginin tadı, derin bir ihtiras bilgisi ve bazan da ölüm isteği bulunduğuna kaygılı bir hayretle dikkat etmiştim. hele bir kıtayı özellikle hatırlıyorum ki çoğu zaman tekrarlardı bunu:

    from too much love of living,
    from hope and fear set free,
    we thank, with brief thanksgiving,
    whatever gods may be,
    that no life lives for ever,
    that dead men rise up never,
    that even the weariest river
    winds somewhere safe to sea.

    - 'the weariest river... en yorgun ırmak, çok hoşuma gidiyor bu...' diye tekrarlıyordu sık sık. 'en yorgun ırmak benim, dickie... ve yavaş yavaş da denize doğru gidiyorum.'

    - 'delisin canım, hayatın ta kendisisin sen,' diyordum ona.

    o zaman odile komikçe kederli bir yüz ifadesiyle:

    -'yok canım, öyle görünüyorum ama çok yorgun bir ırmağım ben,' diyordu.

    böyle bir akşamdan sonra yanından ayrılırken ona:

    -'aslında, bütün kusurlarınla yine de seviyorum seni odile,' diyordum.

    -'ben de öyle dickie,' diyordu."
    --- spoiler ---
  • pek sevdiğim iki yorgun nehrin, odile'in ve martin'in, fırtınalarla dolu hayatlarının arka planında okunup duran muazzam şiirin, persephone'un bahçesi'nin şairi:

    "yaşama fazlasıyla tutku duymaktan,
    umuttan ve korkudan azade olmuş,
    kısacık bir minnettarlık hissiyle şükran duyarız,
    hangi tanrıya olursa olsun,
    hiçbir yaşam ilelebet sürmediği için,
    ölüler bir daha asla dirilmediği için,
    en yorgun nehir bile,
    denizin güvenli sinesine kavuşacağı için."
  • şairin, jack london'ın martin eden eserinde ilk olarak karşıma çıkan "the garden of prospine" adlı şiiri, şimdi de andre maurois'in odile'inin dilinde.

    böyle bir anda okuyucu olarak duyduğum hazzı anlatamam, kaldı ki bunu yazmamın tek sebebi işte bu buluşma.

    maurois, iklimler, 1928,
    jack london, martin eden, 1909,
    swinburne, the garden of prospine, 1866,
    buluşmamız, 2017. yaşamda bundan başka bir şey aramak boşuna sanırım.

    <en yorgun nehir, seviyorum bunu... benim dickie bu en yorgun nehir... yavaş yavaş denize gidiyorum.>

    benim martin eden'im cem yayınevinden çıkan eski bir baskı, çeviri kimindi hatırlamıyorum ama alıntıyı o zaman ezberlemiştim ve çevirisi iklimler'de okuduğumdan daha iyiydi;

    aşırı yaşama sevgisinden, ümit ve korkudan kurtularak,
    tanrılara -her neyseler artık onlar-
    kısaca bir şükran sunarız;
    ki hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez,
    ki ölüler asla dirilmez,
    ki en yorgun ırmak bile, güvenle denize döner bir yerde.
  • a leave-taking şiirinden:

    “let us rise up and part; she will not know.
    let us go seaward as the great winds go,
    full of blown sand and foam; what help is here?
    there is no help, for all these things are so,
    and all the world is bitter as a tear.
    and how these things are, though ye strove to show,
    she would not know.”
  • (bkz: martin eden)
    böylesine bir hayat sevgisinden,
    kurtuluruz, korku ve umuttan,
    ve şükrederiz tanrılara
    şayet tanrı diye bir şey varsa
    hiçbir hayat sonsuza kadar sürmez
    hiçbir ölü dirilmez
    en yorgun nehirler bile
    denizle birleşir güvenle.

    --- spoiler ---

    intihar edilecek şiir değil de be martin eden
    --- spoiler ---
  • jack london’ın kısmi otobiyografik kahramanı martin eden’ın en sevdiği şair. o meşhur dizeler, 1980’lerde yanlış hatırlamıyorsam engin yayınevi tarafından basılmış olan versiyonda şöyle idi:

    yaşama yönelen aşırı sevgiden, umuttan ve korkudan kurtulan bizler,
    kısa teşekkürler şükranlarımızı sunarız tanrılara,
    -tanrı diye ne varsa-
    ki, hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez,
    ki ölüler dirilmezler,
    ki en yorgun ırmaklar bile bir yerde denizle birleşirler.

    -ezbere bildiğim tek şiirdir-

    henüz 14 yaşındayken, gözyaşları içinde okuduğum bu dizeler, ölümlü olmaya duyulan şükranı içime işletmiş ama inadına yaşamak için de bir sebep vermişti. nasıl olsa ölüm kaçınılmaz, öyleyse gitsin gittiği yere kadar...

    tabii o dönemde henüz internet olmadığından ve türkiye’de hiçbir swinburne kitabı bulunmadığından orjinal mısraları ancak 97’de londra’nın kuzeyindeki bir sahafta bulabilmiştim. bahsedilen garden of proserpine’i içeren 1934 baskısı şiir kitabı o zamandan beri kitaplığımda martin’le yan yana durmaktadır...
hesabın var mı? giriş yap