• alevi erkeklerinin kıvırcık bir kokusu vardır
    karanfil tadı bırakır adamın dudaklarında
    ha uçan halıya binmişsin,
    ha gecelemişsin bir alevi erkeğinin kollarında
    uçtuğun burak zamanı kanat
    evliyalar uyur doğunun bütün levhalarında

    dudaklarının içinde gülyaprağı ve elma kabukları saklıdır
    kelimeleri öpüşlerle değiştirirken tek tek seçersin
    nar dişleri gibi kamaşırsın omuz başlarında
    bir gecede kaç köprü geçtiğini
    ne kollarına kapıldığın ırmaklar bilir,
    ne sen bilirsin
    bin gece bir bulunur doğunun kayıp masallarında

    erkek yüzlerinde doksan dokuz ay okuyan
    yüzyolını şaşırmış bie cemali,
    peçesinden boşanmış suretini arıyor
    camii önlerinin
    on iki bağdaş kuran levhalarında

    benim göğsüm amber, tenim kehribar
    kelimeleri tütsüler şiirlerim
    divanımda bir sap acı karanfil gülümser
    gel oku beni gecele benim divanımda
    koynumdaki kelimeleri al
    parmaklarımın arasından tesbih taneleri gibi akar
    tabakandaki tütünle gecelerini sararım
    ben sardıkça ışır gümüşün
    ben sardıkça birkaç ay bedir
    birkaç ay birden batar

    kapalı avuç mühürlü gövde dövmeli zamanla hu çektiğim
    gecede değil sarışın pençeli aslan yatağında
    bir ömrün bütün rüyaları birden sabahlar

    safrana kayıtlı zamanlar, asılsız geleceğin sim sayfaları
    arasında beklettiğin gül, rüya ve kök tohumları
    sarp boynunda akargümüş zülfikar siyahı
    tenha kader serpme ben teninin yıldızları
    altında gözlerinin güneyde indiği yere kadar
    her divan kendi gecesini tekrarlar
    her gövdede bir parçası kayıp esmer harita
    usulca bulup hızla dağıttıkça
    tenin ve şiirin üstünden
    tanımadığımız hayatların uzak sabahlarına

    kendimiz oluruz bir zamanlar hiç olmadığımız kadar

    iman sınır dokundukça
    saz gibi ince uzun parmakları
    kızılırmak yeniden ikiye ayrılır kollarında
    bir gecede dört kitabı birden indirir
    gökte ne kadar yıldız varsa düşer koynuna
    hepside kendi dilinde sayıklar
    kulağının içinde ateş dilli ejderha
    kuytusunda akan esmer kılıcı
    bir dua gibi içimde kımıldakdıkça
    yaprağını açar gecenin
    kelimeleri soyar kınından
    ibadeti öğretir gövdenin dergahına
    uyduğun uyku gördüğün rüya yedi deryalar
    gecesi uzun olanın erken olur sabahı
    mevsim kar etmez muharrem aylarına
    aşk, de buna istersen susuzluk ya da kerbela
    kollarındayken ben silinirim
    dünya silinir kollarından sonra

    ilk alevi sevgilimin adı ali'ydi
    o kadar güzel sevdi ki beni,
    o gün bugün yarı yarıya aleviyim sanki
    son alevi sevgilimin adı da ali
    ne zaman koynuna alsa beni
    semaha duru gibi bir eli kalb üzerinde,
    diğerini allah bilir
    dilindeki badem, kanındaki şarap, birde gecenin mabedi
    cem gibi ayin gibi al beni
    ya da bırak allah'ın yokluğuna
    tül gibi dağılıp kaybolayım
    ali aşkina...

    ------

    bir murathan mungan siiri.
    alevi, erkek ya da başka bir kimlik... isteyen istedigi yerden tutsun.

    sevdanın ve arzuların bir birine karşısıp erimesinin aslinda hic de utanilacak olmadigini soyluyor. arzu duydugu kimse ona bir paye veriyor. kendine de... herkes hak etmiyor mu bunu?

    ama dunya o yonde donmuyor degil mi? allah'in unuttugu bir zamani kollamis besbelli. cok degil cunku o zamanlar. cogunlukla kimse hakkini alamiyor. birseyler devamli gecmisten bir seyleri surukluyor. oyle "tul gibi dagilip" yatilamiyor bir kolda. ama keyfini cikaralim bari bu siirin, ali askina!
hesabın var mı? giriş yap