• konya'da bir kasaba, 2001'de meyadana gelen olaylarla gündeme gelmiştir. asker uğurlama eğlencesi sırasında kimlik kontrölü yapılmak istenmiş, çıkan olayda askere gidecek gencin ölümü ve yaralanmalarla sonuçlanacak şekilde kalabalığa jandarma tarafından ateş açılmıştı.

    http://www.savaskarsitlari.org/…d=5&arsivanaid=3674

    http://www.savaskarsitlari.org/…=5&arsivanaid=35549

    olay medyaya ilk yansıdığında hürriyet'in yaptıkları için:

    http://www.savaskarsitlari.org/…=9&arsivanaid=46714
  • konya'nın ahırlı ilçesine bağlı bir kasaba. kabadayıları ile ünlüdür.
  • hırçın akp'li. layikçi elitler yıllarca zulmetmişler belli, zira anadilinde bile doğru düzgün yazamıyor.
  • yöre halkı tarafında akse diye telafuz edilir. halkı da pek sevilmez.
  • savaş karşıtları sitesinin linkleri ve sitesi ölmüş. o yüzden akkise'de 2001'deki olayın webden kalan izlerini buraya derleyeyim:

    ilki hurriyetten devlet yanlısı ve kapatıcı görevi gören şu rapor:

    http://www.hurriyet.com.tr/…a-kendini-savundu-10080

    ancak 5 yıl sonra komutanın 14 yıl hapis cezasına çarptırıldığı haberi:

    http://www.haberler.com/…-astsubay-a-14-yil-haberi/
  • mazlum-der'in raporu ise bianet'de duruyor:
    http://m.bianet.org/…nce-de-dugunde-olay-cikarmisti

    girişi burda devamı linkte:

    mazlumder, konya, akkise'deki olaylarla ilgili bir rapor hazırladı.

    ilk kimlik yoklaması sırasında kahvehanede bulunan mehmet üstündağ ve öldürülen hasan gültekin'in amcası olan yusuf gültekin'den alınan bilgilere dayanarak ve olay mahallinde yaklaşık 50 kadar kişiyle görüşülerek hazırlandığı belirtilen mazlumder raporu, olayın yaklaşık üç ay öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu vurguluyor.

    olay öncesindeki birikim

    * olay tek başına bir olay olmayıp, geçmişte yaşananlarla bağlantılıdır . alınan bilgilere göre yaklaşık 6 ay kadar önce ahırlı ilçe jandarma bölük komutanlığına atanan astsubay kıdemli üstçavuş ali çalışkan, akkise beldesi ahalisi üzerinde baskı kurmak istemiştir.

    * normalin ve gerekenin üzerinde bir sıklıkla beldeye gelip gitmiştir .

    * buna bağlı olarak; yaklaşık 3 ay kadar önce kaçak aramak bahanesiyle bir düğün evini izinsiz olarak aramış , sadece kadınların bulunduğu evde taciz ateşi açmış, düğün sahibi olan yaşlı kadın bayılmıştır. aynı komutan düğün evinin oğullarını 8 gün gözaltında tutarak işkence yapmıştır. olay adli makamlara intikal ettirilmiştir.

    * bu olaydan 2 ay sonra ise yine astsubay ali çalışkan, kimlik kontrolü sırasında kimliğini ibraz etmediği için şükrü gültekin ve ali araç adlı şahısları gözaltına almış ve ikisinin de gözlerini bağlatarak yaklaşık birbuçuk saat işkence yapmıştır.

    * ali araç'ın bir kulağından hala kan gelmektedir . ayrıca şükrü gültekin son olayda sırtından aldığı dipçik darbeleriyle ağır şekilde yaralanmıştır.

    * şükrü gültekin, son olayda öldürülen hasan gültekin'in de ağabeyidir.

    olay gününde neler oldu?

    olay gününde yaşananlarla ilgili olarak raporda şu saptamalar dikkati çekiyor:

    * askere çağrı pusulası alan yaklaşık 120 asker adayının veda eğlencelerinin yapıldığı kahvehanede kimlik kontrolü yapmıştır.

    * iki asker adayı tarladan geldiklerini, sadece üzerlerinde askerliğe çağrı pusulalarının bulunduğunu söylemişlerdir.

    * bunları kimlik olarak kabul etmediğini galiz ve ağza alınmayacak küfürlerle ifade eden komutan, kimliği olmayan iki genci götürmek istemiştir.

    * kahvehanedekiler buna gerek olmadığını arkadaşlarını tanıdıklarını ve herhangi bir vukuatın olmadığını söyleyerek arkadaşlarını vermek istememişlerdir.

    * iki genci götüremeyen jandarmalar, arabayı kalabalığın üzerine sürmüşler ve bir daha geleceğiz diyerek ve küfürler ederek beldeyi terk etmişlerdir

    * karakol komutanı 8 araba ve yaklaşık 80 askerle beldenin araba ile bile geçilemeyen bir yerinden beldeye yeniden dönmüştür .

    * bu sefer askerlerin başında sivil elbiseli olarak ilçe jandarma bölük komutanı astsubay kıdemli üstçavuş ali çalışkan yer almıştır.

    * halkı beldenin meydanına dipçik darbeleriyle ve hakaretlerle toplamışlardır. bu arada da devamlı etrafa ateş açılmaktadır.

    * kendinden geçmiş bir şekilde bağırıp çağıran, halka küfürler eden ve bir elinde tabanca ve bir elinde otomatik tüfekle etrafa ateş eden jandarma astsubay ali çalışkan, gerek belediye başkanı abdullah kayaalp, gerek beldenin ileri gelenlerinin uyarılarına kulak asmamıştır.

    * resmi açıklamalarda yer verildiğinin aksine, hiçbir jandarma olay sırasında yaralanmamış ve karşılık görmemiştir .

    http://m.bianet.org/…nce-de-dugunde-olay-cikarmisti
  • olayla ilgili bilgiler yalan olunca disklerdeki şu metinleri de buraya kaydedelim:

    akkiseliler 'kim vurduya' gitti

    kronik medya sayfasına göz atanlardansanız karşılaşmışsınızdır; alper görmüş, "akkise olayları ve medyanın 'kırmızı' çizgileri" başlıklı peşpeşe yayımladığı iki yazıda 10 ağustos 2001 tarihinde konya'nın akkise beldesinde olup bitenleri medyanın nasıl yansıttığını etraflıca özetledi. görmüş'ün tespitlerini ve yorumunu tekrarlayacak değilim. ama yine de, bu yararlı incelemenin önemli bir gazetemizin o günlerde yaptığı yayınına ilişkin önümüze getirdiği muhteşem bir örneği hatırlatmama izin verin: akkise olaylarını ilk gün "paniğe kapılarak kaçışan halk ve rastgele ateş açan jandarma" tasviriyle veren gazete ikinci gün fikir değiştirmiş: "paniğe kapılarak kaçışan jandarmalar ve taş ve sopalarla onlara saldıran halk"(!) siz "dönüşüm" yolunda kazanılan şu sürate bir bakın!

    10 ağustos 2001'de yaşanıp da tarihimize "akkise olayları" adıyla geçen vak'a, nihayet geçen gün "tarihin tozlu raflarına" kaldırıldı. akkise'de jandarma güçleri ile halk arasında meydana gelen olaylarla ilgili olarak yargılanan astsubay ali çalışkan, adli tıp'ın ölüm ve yaralanmaların 'nasıl olduğunu' tespit edememesi üzerine tahliye edildi. astsubay çalışkan, seydişehir ağır ceza mahkemesi'nde "adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs' suçundan yargılanıyordu. adli tıp'tan gelen raporlar, olaylarda yaralanan halil ibrahim erkul ve kemal candan'ın yaralanma nedenlerinin tespit edilemediği, olaylarda ölen hasan gültekin'in vücudundaki yaralarda yapılan incelemede ise barut atığına rastlanmadığı belirtiliyordu.

    akkise olaylarını zamanında birkaç yazıma konu ettiğimden iyi hatırlıyorum. konya'da il genelinde başlatılan "huzur operasyonu" çerçevesinde jandarma akkise'yi de ziyaret etmiş, askere gidecek gençlerin beldenin kahvehanesinde tertipledikleri eğlence toplantısında kimlik kontrolü yapılmış, üzerinde kimliği bulunmayan iki genç jandarma tarafından görütürülmek istendiğinde de olaylar çıkmıştı. o zaman da yazmıştım; köy irisi bir yerleşim yerinde "kimlik kontrolü" de nereden çıkmıştı! akkiseliler almanya'da yaşayan "göçmen işçiler"miydi ki, köy yerinde süt sağmaya girerken bile yanlarından "kimliklerini" eksik etmeyeceklerdi... sanırsınız ki istiklal caddesi'nde "huzur operasyonu" düzeniyor...

    arkasında bir ölü, iki ağır yaralı bırakan akkise olayları "seçici" bir dille basına düştüğü zaman dikkatimizi mazlumder'in beldeye gecikmeden yolladığı araştırma heyetinin açıkladığı rapora çevirmiştik. doğrusu bu değil miydi, gazetelere inanacak halimiz yoktu ya! mazlumder'in raporu çok açıktı; 120 asker adayı için tertiplenen gecede jandarma kimlik kontrolü yapmak istemiş, iki asker adayı "tarladan geldikleri için" kimlik gösterememiş, sözkonusu gençler ellirinde bulunan askerliğe çağrı pusulalarını gösterdiklerinde jandarmadan galiz küfürler yemiş, iki genç "götürülmek" istendiğinde de akkiseliler itiraz etmişlerdi. olaylar burada kalsa yine iyi; 100 jandarma eri ile beldeye gelen komutan belde halkını dipçikten geçirtmiş, olaylar sonunda akkise meydanında yüzlerce boş kovan bulunmuştu...

    o zaman yayımladığım bir yazıda şöyle demişim: akkiseliler "huzur operasyonu" için beldelerine gelen jandarmanın elinden kendilerini zor kurtarmışlar....

    evet, akkise olayları zamanında kamuoyuna böyle yansımıştı... aslına bakarsanız, olayların hemen ardından beldeye giden içişleri bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporda yer alan şu cümlelerden, "huzur" içinde yaşayan bu beldede olup bitenlerin sonunun nereye varacağı belli oluyordu zaten: "olayın jandarmanın saldırıya uğrayan personelini kurtarmak için silah kullanmak zorunda kalmasından kaynaklandığı, ateş açılmasının kişileri yaralamak veya zayiat vermek amacıyla olmadığı, uyarı amaçlı, topluluğu dağıtmak ve kalabalıktan kurtarmak amacını taşıdığı anlaşılmıştır."

    evet, gördüğünüz gibi, adli tıp'ın ve ağır ceza mahkemesi'nin kanaatleri de bu yolda oluşmuş olacak ki, astsubay ali çalışkan tahliye edildi...

    peki (yaralananları artık saymıyoruz!) ya olaylarda hayatını kaybeden hasan gültekin'in hayatını kaybetmiş olsa da hâlâ var olan hakları ne olacak? hasan'ın anası babası, varsa karısı çocukları kimden davacı olacak? seydişehir ağır ceza mahkemesi'nde görülen geçen günkü duruşmada mahkeme başkanı adli tıp'tan gelen raporları okumuş. düşünün; 10 ağustos 2001 ve mayıs 2003'ün bilmem hangi günü... adli tıp raporu da amma yavaş geliyormuş yani....

    "akkise olayları"nda suçsuz bulunan astsubayın tahliye edildiğini bazı gazeteler verdi bazıları ise görmedi. yalnız, radikal, durumu bakın ne güzel özetlemiş: "akkiseliler 'kim vurduya' gitti". olsun, ne önemi var, yeter ki vatan sağolsun! yeter ki vatan sağolsun!

    "manisalı gençler" ve "metin göktepe" davaları, medyanın işin ucunu bırakmaması durumunda, eksik gedik de olsa "adaletin tecelli edebileceğini" göstermesi açısından çok önemliydi. ne var ki medya, zanlıları polis olan bazı davalardaki tavrını, zanlıları jandarma olan davalarda göstermiyor ya da gösteremiyor. davası geçtiğimiz günlerde "kapatılan" akkise olaylarında basın ilk günkü tavrını sürdürseydi, pekâlâ yeni bir "örnek olay"la karşılaşabilirdik. hatırlayalım bakalım, basın akkise'de bir günde nasıl rotayı değiştirmişti?

    akkise olayları ve medyanın 'kırmızı' çizgileri (1)

    "manisalı gençler" ve "metin göktepe" davaları, medyanın işin ucunu bırakmaması durumunda, eksik gedik de olsa "adaletin tecelli edebileceğini" göstermesi açısından çok önemliydi. ne var ki medya, zanlıları polis olan bazı davalardaki tavrını, zanlıları jandarma olan davalarda göstermiyor ya da gösteremiyor. davası geçtiğimiz günlerde "kapatılan" akkise olaylarında basın ilk günkü tavrını sürdürseydi, pekâlâ yeni bir "örnek olay"la karşılaşabilirdik. hatırlayalım bakalım, basın akkise'de bir günde nasıl rotayı değiştirmişti?

    konya'nın ahırlı ilçesinin akkise beldesinde 10 ağustos 2001 gecesi meydana gelen, asker uğurlama töreni düzenleyen halkla jandarmanın karşı karşıya geldiği olayların davası geçtiğimiz günlerde sona erdi. olayların zanlısı olarak tutuklu bulunan jandarma kıdemli üstçavuş ali çalışkan tahliye edildi. haberi veren tek gazete radikal, bir yılı aşkın süredir devam eden davanın sonucunda, bir kişinin ölümü, beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda "kimlerin ateş ettiğinin saptanamadığını" duyurdu okurlarına...

    başta hürriyet, milliyet ve sabah olmak üzere gazetelerin ilk gün olayı nasıl duyurduklarını bilenlerin, "kimlerin ateş ettiğinin saptanamaması" sonucuna nasıl ulaşılabildiğini anlamaları mümkün değil. eminiz, o gazetelerde ilk günkü haberleri yazan muhabirler ve haberleri sayfaya yerleştiren editörler de anlamamışlardır olan biteni... ya da, bu sonuçta kendilerinin sonraki günlerdeki tavrının belirleyici bir rol oynadığını bildikleri için her şeyi pek güzel anlamışlardır... kimbilir, belki de bir yılı aşkın süredir devam eden davada hiçbir "haber takibi"ne yeltenmemeleri ve nihayet davanın "düştüğü" haberini vermemeleri de bir utançtan, bir vicdan yarasından kaynaklanmaktadır...

    gelin, o günlerde yayında olan medyakronik'ten faydalanarak, medyanın nasıl bir günde "kırmızı çizgilerine" döndüğünün bu müstesna örneğini hatırlamaya çalışalım:

    ilk gün hürriyet

    konya'nın ahırlı ilçesinin akkise beldesinde 10 ağustos 2001 cuma gecesi ne oldu? bu sorunun cevabını almak için türkiye'nin üç büyük gazetesini iki gün üst üste okuyanlar, "ne oldu?" ve "neden oldu?" sorularına verilmiş iki ayrı cevapla karşılaştılar. çünkü birinci gün (12 ağustos 2001) "normal" gazeteciler gibi, bütün "taraflar"la görüşüp yazdılar haberlerini; ikinci gün ise –suçlanan tarafın ordu mensupları olması nedeniyle– "türk tipi" gazeteciliğe döndüler ve bu kez sadece resmî-askerî yetkililerle görüşerek düzenlediler haberlerini…

    ortaya çıkan iki farklı tabloya bakalım…

    o gece akkise'de olan biteni "dehşet gecesi" başlığıyla aktaran hürriyet'e göre (12 ağustos), olay, asker uğurlama eğlencesi düzenleyen gençlerden kimlik isteyen jandarmanın sert tutumundan kaynaklanmıştı:

    "jandarmalar, 'herkes kimliğini çıkarsın' deyince, eğlencelerinin kesilmesinden rahatsız olan gençlerden bir bölümü, 'bu da nereden çıktı?' diyerek kimlik göstermek istemedi. asker adayı gençlerden bazıları da 'biz de askeriz' diyerek sevk belgesini göstermek istedi. asker adayı gençlere, jandarma erlerinden biri 'başlarım sizin gibi askere' deyince, gerginlik tırmandı. jandarmalar, üzerinde kimlik bulunmayan iki genci götürmek isteyince, önce kahvede bulunan gençler ve daha sonra da meydanda toplanan kalabalık karşı çıktı."

    tartışmanın ardından kısa bir itiş kakış yaşandı ve jandarmaların başındaki astsubay üstçavuş recep karabacak'ın emriyle, köyde bulunan 20 asker geri döndü.

    saat 22.00 sıralarında yaşanan bu olaylardan bir saat kadar sonra bu kez ahırlı jandarma bölük komutanı kıdemli üstçavuş ali çalışkan komutasındaki 100 kadar jandarma 8 araçlık bir konvoyla beldeye döndü, köy meydanı kuşatıldı ve çalışkan elinde kalaşnikof tüfekle bir masanın üstüne çıkarak "nedir sizden bu çektiğim" diyerek konuşmaya başladı.

    hürriyet, bundan sonrasını şöyle aktarıyor:

    "akkise belediye başkanı anap'lı abdullah kayaalp ile mahalle muhtarları tahsin oflaz ve muammer acar başta olmak üzere beldenin ileri gelenleri bir yandan kalabalığa sakin olmaları çağrısında bulunurken, bir yandan da çalışkan'dan olayın büyütülmemesini istedi. iddiaya göre, çalışkan'ın emriyle jandarmalar kayaalp ve yanındakileri tüfek dipçiği ile vurarak uzaklaştırdı.

    "meydanda toplananlarla jandarma arasında itiş-kakış başlayınca üstçavuş çalışkan, havaya üç el ateş etti, ardından jandarmaların da havaya ateşi başladı. meydandaki kalabalık panik içinde kaçarken; jandarmanın kurşunlarına hedef olan hasan gültekin yere düştü…"

    hürriyet'in ilk günkü haberinde (ki yazıldığında olayın üzerinden yaklaşık 24 saat geçmişti –olayla ilgili bütün ayrıntılara ulaşılabilecek kadar uzun bir süre) "halkın da ateş açtığı", "çok sayıda askerin yaralandığı", "araçların tahrip edildiği" gibi bilgiler hiç yer almıyordu.

    gazete, "üstçavuş çalışkan'ın daha önce de kadınlara ateş açtırdığı" bilgisine yer veren bir de çerçeve unsur sunuyordu okurlarına…

    sabah: 'ağır iddia'

    sabah gazetesi de hürriyet gibi, olaylardan jandarmayı sorumlu tutan başlık ve haberlerle yayımlandı 12 ağustos pazar günü…

    sürmanşetten duyurulan haberde şöyle deniyordu: "anap'lı belediye başkanı abdullah kayaalp, kimliksiz iki asker adayını jandarmaya teslim etmek istemeyen halka ateş açıldığını iddia etti: 'bölük komutanı, 80 jandarmayla geldi, bir sandalyeye çıkıp ateş açtı. askerlere de 'niye ateş açmıyorsunuz' diye bağırdı. allahtan asker emre uymadı, yoksa en az 50 kişi ölürdü."

    milliyet de, "akkise halkı"na dayandırdığı haberini "korkunç iddia… jandarma rastgele ateş açtı" başlığıyla duyuruyor, "akkise halkı, 'ateş' emri veren bölük komutanını suçluyor" diyordu…

    tıpkı hürriyet gibi sabah ve milliyet'te de ertesi gün okuyacağımız, "askeri yetkililer" kaynaklı hiçbir haber yoktu… (a.g.)

    akkise olayları ve medyanın 'kırmızı' çizgileri (2)

    ilk haberlerin yayımlanmasından bir gün sonra, başvurulan kaynakla birlikte haberler de değişiverdi…

    hürriyet, "olayın geçtiği meydanda kalaşnikof silahlar dışında, askeri birliklerce kullanılmayan 7.65 milimetre çapında bir tabanca mermisine ait boş kovan ve boş av tüfeği bulunması, halktan da askerlere ateş edildiğini ortaya çıkardı" diye yazdı.

    hürriyet, ilk gün ateş emri veren jandarma bölük komutanı ali çalışkan'ın sözlerini de "köylüler ateş açtı" (hürriyet'in haberinde tırnak içinde değil) başlığıyla duyurdu. çalışkan, şöyle demişti doğan haber ajansı muhabirine:

    "belde halkının toplandığı cumhuriyet meydanı'nda, herkesin duyması için masa üzerine çıkarak görev yaptığımızı söyledim ve yardımcı olunmasını istedim. üzerime sandalye attılar, başımdan yaralandım. saldırıyı durdurmak içen elimdeki silahla havaya ateş açtım. kalabalık askerlere de saldırınca ben de uyarı ateşi açılması için emir verdim. saldırı devam ederken geri çekilmeye başladık. üzerimize her taraftan taş, sopa, sandalye ve boş sebze kasaları yağıyordu. araçlarımız hasara uğradı. olayın daha da büyümemesi için hızla köyü terk ettik."

    sabah ve milliyet

    sabah ve milliyet de tıpkı hürriyet gibi ikinci gün "kaynak"larını değiştirdiler ve yukarıda aktardığımız yeni bilgilere ulaştılar…

    önce sabah'ın (13 ağustos) haberinden aktaralım:

    "askeri yetkililer, akkise'de vatandaşların, genel asayiş uygulamasına karşı çıktıklarını, tartışmanın da bu yüzden büyüdüğünü söylediler. tartışma sonucunda yaşanan kargaşada, kahvehanedekilerin ve çevredeki kişilerin güvenlik görevlilerinin üzerine yürüdükleri ve tartaklamaya başladıklarını anlatan yetkililer, askerlerin, taş ve sopayla yapılan bu saldırı sırasında yaralandıklarını bildirdiler."

    milliyet, bir gün sonra "askere ateş açıldı' iddiası gündemde" başlığıyla verdi haberi: "olayın geçtiği meydanda 7.65 milimetre çapında bir tabanca mermisine ait boş kovan ve bir de boş av tüfeği fişeği bulunması, halktan da askerlere ateş edildiğini gündeme getirdi."

    milliyet de jandarma komutanı'nın sözlerini aktararak, bir gün önceki "paniğe kapılarak kaçışan halk ve rastgele ateş açan jandarma" görüntüsünü yerine yeni bir resim öneriyordu: "paniğe kapılarak kaçışan jandarmalar ve taş ve sopalarla onlara saldıran halk."

    hürriyet ve milliyet, haberlerinde, belediye başkanı'nın "acımızı yüreğimize gömdük" açıklamasına yer veriyordu. oysa zaman gazetesinden (sadece ondan) belediye başkanı ve beldedeki muhtarların "zehir zemberek" bir basın açıklaması yaptığını öğreniyorduk. belediye başkanı abdullah kayaalp ile dört mahallenin muhtarlarının yaptığı yazılı açıklamada şöyle deniyordu:

    "köylü, çarşı meydanı'nda yaylım ateşine tutuldu. ateş açılması üzerine mahalle arasına kaçan vatandaşlarımızın üzerine binlerce kurşun sıkıldı. meydanda kalanların üzerine kurşun sıktılar ve dipçikle yakaladıklarının kafalarına vurdular. ışık gördükleri evlere ateş ettiler. (…) askere gidecek genci öldürmek, askere gidecek 120 gencin üzerine silah sıkmak hangi ulusseverliğin ürünüdür?"

    gazetecilerin sormadığı sorular

    bu ani dönüşü "gazetecilik rezaleti" diye niteledik yukarıda. evet, rezaletti, çünkü durum aynen şöyleydi:

    türkiye'nin üç büyük gazetesi, çok önemli, çok kritik bir gelişmenin üzerinde en az 24 saat çalıştıktan sonra olayı haberleştiriyorlar. (hatırlatmakta fayda var: gazeteciler, 10 ağustos gecesi, olaydan bir saat sonra oradaydılar. geç olduğu için haberler 11 ağustos sayılarında değil, 12 ağustos sayılarında yayımlandı.) devam edelim…

    12 ağustos pazar günü verdikleri haberlerden, jandarma kurşunlarına hedef olan köylülerden birinin öldüğünü, beşinin de yaralandığını öğreniyoruz… o kadar… ortada ne "köylülerin ateş açtığı" var, ne "yaralı askerler" ve ne de "hasarlı araçlar…"

    bu nasıl gazetecilik ki, gözönünde meydana gelen bir olayda yaralanan (üstelik ikisi ağır şekilde) 20'den fazla asker saptanamıyor?

    ve bu nasıl gazetecilik ki, ertesi gün, "askeri yetkililer"in bu yeni bilgileri içeren açıklamalarını, derhal akla getirdiği soruları sormadan olduğu gibi yayımlıyor…

    onların sormadığı soruları, gazetelerin iki günlük performanslarını izleyip çok şaşırmış olan belediye başkanı ve yörenin dört muhtarı ortak açıklamalarında sordular:

    "şimdi soralım, 10 ağustos cuma akşamı ve 11 ağustos cumartesi günü bütün hastane kayıtlarına bakalım. bir er, erbaş veya astsubay yaralı olarak veya bir çizik için hastaneye gelmişler midir? raporda askeri araçların tahrip edildiği, camlarının kırıldığı iddia edilmektedir. olaydan bir saat sonra basın oradaydı. olay sabahı savcılık incelemesinde olay mahallinde askeri araçlara ait ne bir cam kırığı, ne de tahrip edilmiş bir parça bulunmamıştır. iki gün sonra yaralılardan söz ediliyor. bunlar tamamen gerçek dışıdır."

    'jandarma haklı'

    büyük basının akkise olaylarıyla ilgili son haberi 14 ağustos'ta geldi… o gün gazeteler, içişleri bakanlığı müfettişlerinin halkı suçlayan raporunu gene hiçbir sorgulama girişiminde bulunmaksızın haberleştirdiler:

    hürriyet: "içişleri, akkise'de jandarmayı haklı buldu… konya'nın akkise beldesi'nde geçen cuma gecesi 1 kişinin ölmesi, 3 sivil ve 25 jandarmanın da yaralanmasıyla sonuçlanan olayda jandarmanın haklı olduğu, çatışmanın bazı sivillerin görev yapmakta olan jandarma birliğine mukavemeti ile başladığı açıklandı…"

    sabah: "akkise raporu: jandarmaya karşı mukavemet edildi… (…) müfettişler hazırladıkları ilk değerlendirme notunda, 'olay mahallinde yapılan ilk incelemede, olayın vahametinin jandarmanın saldırıya uğrayan personelini kurtarmak için silah kullanmak zorunda kalmasından kaynaklandığının anlaşıldığını bildirdiler…"

    dediğimiz gibi: bu, son haberdi. olaylardan bir yıl sonra, 2002 yazında dava başladı ve geçtiğimiz günlerde de sona erdi. büyük basın, "içişleri, akkise'de jandarmayı haklı buldu"dan sonra bu meseleyle bir daha hiç ilgilenmedi.

    şimdi söyleyin: davanın "düşmesinde" basının bu tavrının büyük rolü oldu derken haksız mıyız? bunu bir "gazetecilik rezaleti" diye nitelerken haksız mıyız? (a.g.)
  • (bkz: akseki)
  • (bkz: akseli ali)
hesabın var mı? giriş yap