• türkiye için konuşmak gerekirse çoktan aşılmış olan eşiktir.

    dün birisinden duyunca hatırladım. eskiden çok aşina olduğumuz bir söz vardı, hatta espiri maksatlı da kullanılırdı; adalet karşısında boynumuz kıldan ince. 10 yıldır kimsenin dile getirdiğini duyamazsınız. tıpkı "emperyalizm" kelimesi gibi telaffuz edildiğini duyamazsınız. literatürümüzden o denli süratli silinmiş bir tabirdir. hatta, buraya yazmadan önce google'dan arattım tam şekli bu muydu, yoksa adalet yerinde hukuk, yargı mı vardı diye? ben hatırlıyorum, milletin dilinden düşmezdi bu ifade, bugün kelimelerini getiremedim.

    peki bunun müsebbibi kim? adına adalet diyen örgütsel bir yapı. hem de kalkınmış adalet.

    adalet kavramı, doğrudan emniyet teşkilatı, yargı sistemi ya da kanunlarla ilintili değildir. adaletin çıkış noktası bireyin vicdanıdır. biraz daha genel anlamıyla toplum vicdanının bir yansımasıdır. hukuk mekanizması ve yasalar bunun sağlanmasının bir aracıdır sadece.

    bugüne kadar toplum vicdanını sızlatan birçok olay oldu. ancak son iki aylık süreçte yaşananlar ve nihayet dünkü palalı saldırganın ortaya çıkması artık vicdanları yaralamanın da ötesi bir boyuta geçilmesini sağladı.

    bir polis, bir vali, bir savcı, bir yargıç, bir bakan ya da her kimse; görev ve sorumlulukları yasa ve yönetmeliklere belirlenmiş, sahip olduğu yetkilerin sınırı yine bu yasa ve yönetmeliklerle çizilmiş kamu görevlilerinin, bahse konu yasa, yönetmelik ve tabi oldukları tüm bağlayıcı mevzuat dışında icra ettikleri eylemlerin tümü yok hükmündedir. bu eylem ve davranışları hukuksuz olduğunu bile bile uygulamaktan çekinmeyen bütün kamu görevlileri, davranışlarından bahsetmiyorum, bizzat kendileri yok hükmündedir.

    polis tabi olduğu yasa ve yönetmelikler çerçevesinde polistir. bunlar dışında net olarak söylüyorum, yok hükmündedir. savcı, yargıç; adaleti sağlamak için gayret gösterdiği ölçüde savcı ya da yargıçtır. yasaları, bireylere karşı bir baskı ve yıldırı aracı olarak kullandığı taktirde o savcı veya yargıç yok hükmündedir. çok basit bir mantık.

    peki, polisin, savcının, yargıcın yok hükmünde olduğu durumlarda, ethem sarısülük'ün öldürülmesi ya da talimhane'deki palalı saldırganın polisten kaçan insanlara saldırmasının toplum vicdanında yarattığı yıkım nasıl giderilecek? adalet ihtiyacının bekleyeceğini düşünenler büyük gaflet içindeler.

    önümüzde iki yol var; ya adaleti sağlamakla yükümlü kamu kurum ve kuruluşları yok hükmünde davranmaktan vazgeçip meşruiyetlerini tekrar kazanacak ve adaleti sağlamak için azami gayreti gösterecekler, ya da cobra filminde sylvester stallone'nin dediği gibi, insanlar, "burada adalet biter, ben başlarım" düşüncesiyle hareket edecekler.

    adalet, o ya da bu şekilde tesis edilecek!
  • son zamanlarda fazlasıyla aşılan bir eşiktir. bu eşikten sonrası devasal basamaklardan oluşan kabir azabı merdivenlerinden tepe taklak bir düşüş gibidir. gırtlak gırtlağa girdaplara sokularak sürüklenecek böyle bir düşüşte ellerinde canlarından başka kaybedecek bir şeyi kalmayanların "bundan sonra artık herşeye eyvallah" noktasına getirildiği an, kaybedecek çok şeyi olanlar ne oturacak bir makam koltuğunu, ne de insanların üzerine bocalayacak bir tomayı bulabilir. ki o adalet denen kavramın olması gerekliliği romantik söylemlerden ziyade bu birlikte yaşama eşiğini koruyabilmek içindir. bu eşiği ortadan kaldırıp potansiyel bir kaosa bodoslama dalan bir anlayış, çıkabilecek her türlü felaketi göğüslemek zorundadır.

    (bkz: 6 temmuz 2013 taksim'deki eli satırlılar/@pompeu fabra)
    (bkz: sabri çelebi/@pompeu fabra)
hesabın var mı? giriş yap