*

  • (bkz: hermeneutik)
  • (bkz: çoğul okuma)
  • sanat eserlerinde okuyucuya, izleyiciye eseri anlamlandırma ve yorumlamada yazar tarafından boş alanların bırakılması, diğer bir ifadeyle anlam çokluğu olarak bilinen tabir. eser, her seferinde izleyicinin hayal gücü ve duyarlığın katkıları ile yeni anlamlar kazanarak kendini gerçekleştirir.açık yapıt; okura, sınırsız, denetlenmesi imkansız bir okumalar seçeneği sunar. bu kavramla ilgili tartışmalar ortaçağdan beri sürmektedir. dante, söz konusu okumalar seçeneğini sınırlayarak bir eseri en fazla dört şekilde okumanın mümkün olduğunu savunmuştur. umberto eco da aynı adlı eseriyle tartışmalara katılmış ve metni bir ormana benzeterek okurun bu ormanda kendi yolununu kendisinin çizeceğini, ama bunun bir koşula bağlanması gerektiğini belirtmiştir. eco, bu koşulu, "ormanın anahtarını yazardan almak" olarak tanımlar.
  • umberto eco kitabı için (bkz: opera aperta)
  • ders kısmını birazcık anlayıp da şu iletişim süreçleri ve modelleri dersini geçsem dediğim kitap. (bkz: iletişim fakültesinde okumak)
  • alt yapısı olmayanlar için epey zor bir metin. açık yapıtın poetikasını (açıklık vasfı aslında klasik gerçekçi/organik eserlerde de vardır, ama bu vasıf, avangard için temel bir tercihtir) temellendirmek için adam gidip logaritmaya, olasılık hesabına filan giriyor. kitabın en zor metni de bilgi kuramıyla ilgili olanı. aslında bugün artık kültür ve edebiyat teorisinde, özellikle de dilbilimde kabul görmüş şeylerden söz ediyor, ama dili biraz zorlayıcı. yine de bilgi kuramı dışındaki açık yapıt poetikası, şiirsel dilin yapısı ve sondaki gerçekliğe adanmış biçimlendirme yolları konulu yazılar daha kolay.

    özellikle son yazı tam bir biçimler sosyolojisi ve bence kitabın en bütünlüklü yazısı. burada söylenen şeylerle mesela fredric jameson'ın siyasal bilinçdışı'ndaki teorisi arasındaki tek fark "mekanizma"nın ne olduğu meselesi. hem eco için, hem de jameson için metafizik bir yapı var ve sanatçılar farkında olsun ya da olmasın kendileri bu metafizik üst kurum tarafından yönlendirilmektedir. aynı fikirleri takip edersek jung'un arketiplerine, oradan hatta mitolojilere, döngüsel tarih anlayışına dek uzanırız.

    sözün özü, nefis bir kitap ve sanırım eco'nun en zor metni. eski çevirilerinde ciddi sorunlar olduğuna dair bir şeyler duymuştum. fakat şu sıralar can yayınları'ndan yeni bir çevirisi var.
  • avangard sanat akımlarının eserleri için kullanılabilecek tabir. izleyici yapıtı, kişisel deneyimleri, birikimleri vs. gibi etmenlere bağlı olarak yorumlar, metaforları ya da 'boşluk'ları anlamdırır, yorum katar. ancak bu yorumlar, eser sahibinin çizdiği sınırların dışına çıkmaz, çünkü yapıt zaten düşündürülmek istenen alanlar dahilinde oluşturulmuştur. duchamp'ın 'çeşme'si ya da calder'ın hareketli heykelleri buna örnek verilebilir. umberto eco, canlı yayın ve enformasyon iletiminin de bir açık yapıt olduğunu savunur.
  • "eco'nun 22 yıl önce açık yapıt adlı kitabıyla ortaya koyduğu düşünceyi, kabaca, en uçtaki biçimleriyle, "açık" metinle "kapalı" metni, kısaca, şöyle anlatayım: kapalı metin, belirlenmiş, okurundan beklediği işbirliğiyle, bir anlamda, tek çizgi üzerinde ilerleyen, değişik okuyuşlara götürmek amacını gütmeyen metindir. açık metinse çeşitli okumalara açık, sırasında her adımda okurun seçebileceği yollar açan, belirlenimi az bir metindir." bilge karasu - imbilim ders notları
  • sallanan demir çubuklardan oluşan iç içe ve birbirine bakan kapılardan oluşturulmuş yapıt.
    ecnebilerin chimes dediği perküsyon aletinin büyüğü işte. dükkana giren olunca kapının ya da girenin kafasının çarparak ses çıkarmasını sağlayan çıngırağa da benzetilecek şey.*

    eser sahibinin demecinden ara ara notlar:
    "şehir içinden geçiyor. bu çarpışmayı bu karşılaşmayı burada tasarladık..çok duyulu işler yapıyorum.. bir anıt var, sanatçının geri çekildği ve (sanatçı) bu anıtla insanlarla sorgulamalar yapar... londra silüetine asarak bu yapıtı segiledik.. kırmızı kitaba giren en genç olabilirim..
    temelini yanında götürüyor, aydınlatma sisteminden taşıyıcı sistemine kadar. biz oturduk bir metodoloji tasarladık. film tasarlar gibi storyboard'lar tasarladım. hatta bir metodoloji kitabı mı yapsak daha çok dedik hehhehe.."

    eseri beğenmedim, kendisini tanımam etmem ama tarzını/üslubunu da beğenmedim. kendimi huysuz, kedi babası sabri bey* gibi hissediyorum ama bi' tam olmamışlık da var şimdi.
    günümüz türkiye'sinin getirdiği, "bazı basamaklar atlanarak çıkılmışlık şüpheciliği"nin müsebbibi olanlar utansın!
hesabın var mı? giriş yap