*

  • cezaevlerinde bayram seyran gibi ozel gunlerde yapina yuzyuze dizdize gorusme imkani. "analar, babalar, cocuklar sarmas dolas" der bulutsuzluk ozlemi sarkisinda...
  • bir hükümlü veya tutukluyu görmeye cezaevine gittiğinizde, ilk önce sıra numarası alırsınız kimliğinizle, sonra sıra beklersiniz bir süre.. sıra size gelince ana kapıdan girersiniz ve o detektörü öttürmeden geçmeye çalışırsınız içeriye: öncelikle ayakkabılarınızı ve varsa ceket-mont gibi şeyleri makineden geçirirsiniz. sonra da siz geçersiniz. en ufak madeni içerikli malzeme bile öter ve siz detektör uyarı verdiği müddetçe içeri giremezsiniz (kolonyalı mendil ve sigara paketleri de ötüyor) burayı geçtikten sonra isminizi cisminizi kaydettirip ziyaret edeceğiniz yakınınızı belirteceğiniz aşamaya gelir sıra; buradan bir de ziyaretçi kartı verirler size. daha sonra tekrar başka bir detektörden geçip o ziyaretçi kartıyla tekrar bir kayıt daha yaptırırsınız. en sonundaysa ziyaretine gittiğiniz şahısla görüşeceğiniz kabinlerin bulunduğu yere geçer ve beklemeye başlarsınız. (kapalı görüş diye bilinmesine rağmen kabin görüşüdür bunun ismi)

    kabin bölümünü tarif edelim elimizden geldiğince:

    telefon kulübelerini düşünün, yan yana bir sürü var bunlardan. bir tanesinin içerisine giriyorsunuz; karşınızda bir duvar var, duvarda da demir parmaklıklı iki kat cam. o duvarın aynısından bir tane daha var baktığınız duvarın karşısında ve her iki duvar arasında küçük bir boşluk, o boşluğun içinde de çer-çöp var. şimdi siz o camların, parmaklıkların, duvarların arkasından ziyarete geldiğiniz kişi ile iletişim kuracaksınız bağıra bağıra. 'kimse konuştuklarımı duyar mı?' diye düşünmeyin zira yan kabindekiler de kendilerine verilmiş kısa süre içerisinde ziyaretine geldiği insanın yüzünü görüp, (yukarıdan vuran ışık ve camdaki kirler yüzünden cine5 yayını izler şekilde görülecektir ziyaret edilen kişinin yüzü) söylediklerini işitme çabasında oldukları için sizi dinlemeyecektirler bile.

    açık görüşte ise içeri giriş prosedürü aynı olmakla beraber görüşün yapıldığı yer değişmektedir: bir masanın karşısında sizin ziyaretine gittiğiniz mahkum-tutuklu vardır, onun karşısında ise siz. istediğiniz gibi dokunabilirsiniz karşınızdakine (abartmayın), bir aracıya gerek duymaksızın sesini duyabilir, yüzünü görebilirsiniz size verilen süre içerisinde (yarım saat ile bir saat arasındadır bu süre genellikle)

    açık görüşten kural olarak eş, anne, baba ve kardeşler faydalanabiliyor (vukuatli nufus cuzdan sureti olsun yanınızda) bu saydıklarım dışında birileri ise tutuklu-hükümlüyle görüşmek isteyenler, dilekçeyle cezaevi savcısına başvuruyor ve talepleri kabul edilirse açık görüş yapabiliyorlar.

    yine kural olarak açık görüş, her ayın son haftasında ve her koğuş için belirlenen özel günlerde; bunun dışında ise yılbaşı, ramazan-kurban bayramı, 19 mayıs gibi günlerde yapılabiliyor.

    son olarak açık görüş zamanında tutuklu-mahkumlara para yatıramıyorsunuz, vezneler kapalı oluyor. eşya da götüremiyorsunuz.

    keşke gardenia'nın anlattığı gibi olsaydı.. (bkz: #9419034)

    *
  • kar , yağmur, çamur, kavurucu sıcaklar içinde isminizi yazdırmak için - kabinin içinde koltuğuna yayılmış yavaş yavaş sigarasını içen , dışarıdakileri sikine takmayan, zeka ve kültür seviyesinden bahsetmeye gerek duymadığım polis arkadaşları - beklersiniz ilk önce.
    sonra asker isminizi bağırır eğer duyamazsanız ki o kalabalıkta çok normal ; sivilde görseniz suratına sıçmayacağınız ama o ay yıldızlı üniformaya duyduğunuz saygıdan ötürü sesinizi çıkarmadığınız asker arkadaşımız sizin yaşınızı, cinsiyetinizi , kişiliğinizi hiçe sayarak sizi bi güzel azarlar.
    içeri girdikten sonra elinize üstünde numara yazan kartonvari bi boklar verirler . onu havaya kaldırmanızı isteyip fotografınızı çekerler. iki adım sonra elinize ; oy kullanma esnasında damlatılan mürekkepten damlatırlar.
    görüşün yapılacağı binanın önüne gelirsiniz. bilin bakalım orada ne var ? tabiki de kuyruk!
    oradada isminizin okunmasını beklersiniz....

    son aşamada ise artık tüm engelleri aşmış bir halde merdivenleri çıkarsınız. sonra uzun, karanlık, soğuk bir koridorun sonundaki köşeden dönersiniz ...

    herkes potansiyel suçludur derler . bunu söylemesi belki çoğu insana farkında olmadan kolay geliyor ama o köşeden dönünce anlıyorsunuz her şeyi.
  • bir kısım makalelerin güncel, bir kısmının ise genel konu ve olaylar hakkında olmasından dolayı bu haftasonu ilavesinde yazılanların kaybolmaması için kitapla$tırılması gerekir.
  • milli ve dinî bayramlar dışında rutin olarak ayda bir kez yapılandır.
  • star gazetesinin mükemmel olmasa da iyi olan kaliteli haftasonu eki.
    biraz daha uğraşılsa üzerinde, gazete eki değil haftalık dergi olma potansiyeli var.
  • ne karakol bilirim, ne kötü iş, insan yaşamadan bilemiyor. inanın büyük konuşmamak lazım, bu hayatta öyle sert rüzgarlar eser ki. inanamazsın. neyse:

    ilk once ziyaretci olarak adını yazdırırsın cezaevinin icindeki askere, sonra gerekli duzenlemeler yapılır icerde, ve grup halinde ziyaretciler iceri cagirilir.

    giriste ilk once basit bir uygulama ile dedektorle aranırsınız ordan cezaevi islem merkezine yonelirsiniz..

    burda kadın erkek ayrılır ve askerler tarafından detaylı sekilde tekrar aranır. degerli esyalarınız teslim alınır.

    daha sonra ordaki memurlara ziyarete geldiginiz kisinin adını verirsiniz, goz taramanız kayıtlıysa(daha once ziyarete gelmisseniz) sorun olmadan, tekrar bir dedektorden gecersiniz, eger ilk defa geliyorsanız goz taramanız yapılır.

    askerler esliginde ziyaretcinizin oldugu blok'a dogru giderseniz , tekrar bir dedektorden gecersiniz.. bayıltıncaya kadar tekrar aranırsınız. ve son asamada demir parmaklıklardan iceri girebilmeniz icin gozunuzun o ısıga bakması yeterli, o ısık gozunuzu tanıdıysa su ses gelir:

    takk.

    sonra bir bakarsınız ki , birisi sizi dört gözle bekliyor.

    hep dısarıyı anlatırsınız ona. tanıdıklardan bahsedersiniz, bir sürü selam alırsınız, sahiplerine goturulmek uzre.

    bir suru hayal dinlersiniz, cıkınca soyle yaparız, boyle olacak.

    ziyaret saati bitmeye yakın, canınız sıkılmaya baslar. o sesler, o gurultuler, gittikten sonra, "sunları neden koymadık pismanlıkları" gelir aklınıza..

    en cok cıkarken koyar adama, tam demir parmaklıklardan cıkarken arkasına donup bakmak istemez insan..

    iste bana ne defalarca aranmak, ne de oranın kasveti koyar. en cok o giderken, ne zaman cıkacagım diyen o sozler koyar, o cıkıs koyar.. o geriye donup bakamamak koyar.
  • nasıl değerlendirildiğine bağlı olarak; mahkumun cansuyu.

    kimisi can olmaya gidiyor, kimisi can almaya. geçen adamın birini öz kızı ve öz oğlu ziyaret etti; ayrı ayrı gelmişlerdi, önce kızı tekme tokat saldırdı babasına, öfkesi gözlerinden belliydi, acayip küfürler edip bağırıyordu babasına ama gerçekten öfkesi gözlerindeydi asıl. infaz koruma memurları girdi araya, kızı dışarı çıkardılar.

    kız gittikten 5 dakika sonra oğlu geldi adamın, maksimum 18 yaşındadır ama boylu poslu bir çocuk. dışarıdan bakınca içinde patlayan volkanları görebiliyordunuz fakat birkaç kelime sakin konuşmaya çalışıyordu. daha fazla tutamadı kendisini, masanın üstüne fırlayıp tekme tokat saldırdı babasına. yine memurlar girdi araya, çocuk bir an ellerinden kurtulmak için memurlardan birine de yumruk salladı ve o an memurların da tutumu sertleşti. 3 saniye önce oğlundan dayak yiyen adam memurlara yalvardı çocuğa zarar vermesinler diye. çok zor şeyler be.

    adam eşini öldürüp gelmiş cezaevine, ne oldu nasıl oldu bilmiyorum elbette. hiçbir şey bilmeden de ahkam kesemiyorum buradan. aylar sonra dün gördüm ilk kez aynı grubu, yani aylar sonra ilk kez dün geldiler yoksa görürdüm arada yine mutlaka. 10 lira yatırdılar adama, parayı yatırırken de hesabındaki parayı görebileceğiniz bir fiş verirler işte o fişe bakmak için 10 lira yatırdılar. iyi niyetli değillerdi (iyi niyet aramıyorum elbette), veznedeki memura en son kimin para yatırdığını sordular kendilerince nazik bir tavırla. adam cevap vermedi, bu kez hesap dökümünü öğrenmeye çalıştılar (hangi tarihlerde ne kadar yattığını öğrenmek için) ama onu da söylemedi tabi memur.

    açık görüş salonuna benden sonra geldiler, adam çocuklarını görünce ayağa kalkıp karşılamaya gitmeye yeltendi; kızı "gelme gelme" diyerek eliyle "git" işareti yaptı. adam yerine geçti fakat oturmadı sandalyesine, yine aynı iki kardeş ve bir de 15-16 yaşlarında diğer erkek kardeş vardı bu sefer yanlarında. hiçbiri oturmadı (oturmaları gerekiyor), tüm infaz koruma memurları her an müdahale edecek şekilde konumlandı. erkek çocuklar tek kelime etmedi, ablaları da maksimum 22 yaşında, bu kez sakin konuşmaya çalıştı bir süre, gözleri doldu dayanamadı daha fazla ve yine babasına bağırmaya başladı. bu sefer tek bir küfür çıkmadı ağzından, tek bir şiddet aksiyonu yaşanmadı ama yine can yakan bir görüş oldu herkes için.

    biz o esnada abimle birbirimize can vermeye çalışıyorduk. sıkıntımız var, ciddi derecede dertlerimiz var ancak biraz etrafa bakınca "iyiyiz be" diyorum hala. iyi yürekli, iki eli kanda da olsa birbirinin arkasını kollayan bir aileyiz hala.

    açık görüşler sayesinde geride kalan son 10 ayda belki de hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar birlikte zaman geçirdim abimle. 30 yaşındayım, 30 yılı toplasan bu kadar dertleşip sarılmamışızdır birbirimize hiçbir zaman.
  • abiler, kardeşler bütün hayatım boyunca gördüğüm, yaşadığım anlardan hiçbirinin benzemediği bir yerdir bu kapalı görüş. ilk defa, doğduğumdan beri yanından ayrılmadığım, başka eve taşındıklarında aileme tercih ettiğim abim için böyle hissettim. önceleri kitaplardan, filmlerden görüp duyduklarım şimdi sırasıyla başıma geliyordu. bu cte deki nerdeyse her personel aynı filmlerde gördüğünüz gibi, daha girerken burası bir cezaevi diyebiliyorsunuz. benim abim bolu t tipinde idi şimdi olduğu gibi, yaklaşık 2 aylık bir süreydi görmemiştim. kapalı görüşe amcamla binden fazla km yol yaparak gittiğim geceden sonra girebildim. giriş için önce kimlikler nizamiye'ye bırakılıyor, saat 2.30 dan itibaren içiniz içinize sığmıyor. derken bir anda okunuyor isminiz ve ilk arama bölgesinden, ceplerinizi ve yanınızda bulunan eşyaları bırakıyorsunuz. ardından retina taraması ve kayıt muhabbeti var, onu da geçtikten sonra saat başını ve diğer koğuşların görüşlerinin bitmesini bekliyorsunuz. saat başı geldiğinde bir u harfi çizerek cezaevi kampüsünü dolaşıp bilmem kaç tonluk çelik kapılardan geçiyorsunuz. en son x-ray taramasında ayakkabı, mont vs. taraması yapılıyor, sizde x-ray'dan geçtikten sonra bir arama noktası daha var. bu aşamayı da geçtikten sonra içine 80 kg birisinin sığması zor olan boydan turnikelerden geçiyorsunuz ve burdan sonrası bir koğuşa ayrılan mahkumların olduğu salona geçiyorsunuz. bütün bu geçtiğiniz süreçler, bildiğiniz her şey unutuluyor; geriye sadece karşıdaki insanı olanca gücünüzle sarma, koklama kısmı kalıyor. bu salondaki mahkumlar aynı koğuştan olduğu için herkes birbirini tanıyor, diğer mahkumlar hatta aileleri de size bir ''merhaba'' diyor. meyve suyu, bisküvi dağıtanların ardı arkası kesilmiyor. o bir saat tarifi olmayan bir biçimde bitmeye başlayınca içinizde bir burukluk, bir kırgınlık... derken son 5 dakikada vedalaşın diye bir ses geliyor gardiyanlardan. bu hayatınızda unutamayacağınız bir anı olarak kalıyor yanınızda. ve zaman geldi, görüş bitti. mahkumlarda tıpkı ziyaretçiler gibi geldikleri kapıya doğru yöneliyorlar; işte tamda bu noktada bir bakış var ki: allah'ım canımı al, ama bu anı yaşatma bana diyorsunuz, bu adamı da kendinizle götürmek istiyorsunuz çünkü biliyorsunuz ki ''o oraya ait değil''. biçare boynunuzu büküyor, bu davanın başlangıcından itibaren olan biten her şeyi düşünüyor, binlerce keşke dedikten sonra hayatında bunları yaşamamış insanların arasına giriyorsunuz, değişik türden teselliler duyuyorsunuz. en çok duyduğunuz laf asık suratınıza bir tepki gibi ''az gülsene be'', oluyor . allah kurtarsın, hayırlısı olsun, allah yardım etsin, geçmiş olsun benzeri bir çok laf duyarsınız; ama hiçbir söz çare olmuyor, bu gerçekler sizi terketmiyor, bir an olsun aklınızdan çıkmıyor. allah kimseyi düşürmesin buraya, ne mahkum ne de ziyaretçi olarak.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap