• (bkz: acayip)
  • acayip'in yanlış yazılışı.
  • mahir ünsal eriş in heyecan dolu romanı . storytelde beyti engin seslendirmesiyle insanı içine çekiyor . (bkz: beytiengin)(bkz: storytel)(bkz: mahirünsaleriş)
  • mahir ünsal eriş'in storytel için yazdığı yeni romanı. twitter'dan duyurusunu yapınca hemen başladım.
    daha önce haftalık 15'er dakikalık bölümler halinde yine storytel'de yayınlanan gaip isimli romanla dirsek teması olduğunu yazınca meraklandım çünkü gaip'i de çok beğenmiştim, devamı için 1 hafta beklemek zor oluyordu kimi zaman. (dinlemeyen şanslı insanlar arka arkaya gömebilir. ama önce gaip, sonra acaip-önemli bu)

    kitabı dinlemeyi bitirince acayip bir his kalıyor insanın üstünde, bu duygu durumunda bir süre daha kalmak için başka bir şey okumak izlemek istemiyorum bu his dağılmasın diye.

    bittiğinden beri neden bu kadar beğendiğimi düşünüyorum.

    sanırım öncelikle daha önceden bitirdiğim gaip'le olan bağlantısı çok etkileyici, öyle bir yerde öyle bir şekilde o bağlantı somutlaşıyor ki 'ohaaaa' diye diye, durdurup biraz geriye alıp tekrar dinleyerek yine 'ohaaa' dedim. çok edebi bir nida değil ama kime ne! iki güzel hikayenin birbiri içine geçmesi nefisti. hatta aklıma ismail güzelsoy'u düşürdü, onun romanları da muhakkak diğer romanlarına bir noktasından dokunur.
    seslendirmeyi beyti engin yapmış gaip'te olduğu gibi, ne anlatsa hayran hayran dinletebilecek bir ses, aşığıyım.
    hani hep en iyi aşk romanı diye bazı kitaplar dayatılır, okursun ama 'aşk bu değil' dersin, edebi süslemeler hep, altı boş, gerçekçi değil. neyse işte acaip okuduğum en iyi aşk romanlarından ayrıca, yani aşk romanı değil ama aşkı öyle bir anlatmış ki edebiyatın gücü ortaya çıkıyor, şöyle ki güzin'e sen de aşık oluyorsun, sonra güzin'e benzeyen bütün kadınlara, sonra benzemeyen kadınlara da. samim'i çok seviyorsun, büyük şefkat besliyorsun, sonra samim'e benzeyen diğer adamlara da, ve benzemeyenlere de. öyle güçlü bir sevgi oluşuyor ki içinde tüm insanlığa doğru akıyor. edebiyatın gücü bu aslında, çok acayip, tam anlatabildim mi bilmiyorum.

    daha çok şey var yazacak aslında, ama hangi kelimeleri yan yana koyacağını bilemiyor insan bazen.

    ezcümle önce gaip'i sonra acaip'i dinlemenizi şiddetle öneriyorum.
  • yani mahir ünsal eriş hastası biri olarak içimi kıyan eser.
    neden, hemen anlatayım.
    beyti engin güzel işler çıkaran bir seslendirmen. ilk 4 bölüm güzel de gitti eserde ki 2 saat 8 dakikadır dinliyorum.
    fakat 5. bölümde ses tonu iyice fısıltıya hata asmrye kaydı. ooooof diyerek durdurdum. allah aşkina daha parlak okuyamadınız mı sahiden?
    --- spoiler ---

    samimin güzinle seviştiklerini anlattığı bölümde "seni sevdim güzin, etini kokunu canını... evet o canını noktasında kapattım. güzin beyti enginle sevişmiş zannederim.
    --- spoiler ---
  • canımın içi mahir ünsal eriş'in storytel için hazırladığı romanı.
    beyti engin seslendirmesiyle an itibariyle çakılı kaldım.

    gerçekten mahir ünsal'ın cümlelerini hiçbir kitabında bir kerede aşamıyorum.
    nasıl böyle güzel anlatabilirsin aşkı be adam?
    gerçekten dinlerken ağladığım nadir kitaplardan.

    samim'in güzin'e duyduğu şeyi hayatında bir kere aşık olmuş her insan anlayacaktır.

    ben bir kısmını buraya yazıyorum. buna inanmayanların çok olduğu bu çağda, iliklerime kadar hissederek:

    “çok aşıktım.
    o ilk buluşmadan sonra çok şey değişti.
    artık dünyada sen vardın. işte dünyaya gelmiş olmak için bir mazeret.

    senin tadını aldım, kokunu duydum bu gece.
    sana aşkıyla titreşen kalbim o geceden sonra artık sana katıldı, senin varlığınla akort etti kendini.
    senin şarkını söylemeye başladı. sen o gece benim kanıma karıştın güzin…

    içimde bir zaman kanat çırpan aşk kanatları dal buldu. ben o gece senin, göğsümde patlayan nefesinle dünyaya geldim.
    o gece doğdum ben güzin,
    hayata başladım. beni sen doğurdun. nasıl da tanıştım kalın kol ve bacaklarınla. insanda bir bebeği izliyormuş neşesi uyandıran göbeğinden, geniş kalçalarından, ancak parmak uçlarına yükselirsen boynuma erişebilen sarılışından bile çocukça bir mahcubiyet duyuyordun.
    -ışığı kapatalım mı? dedin.
    -tombulum işte görmüyor musun? utanıyorum.

    görmüyordum.
    sana yemin ederim ki sana baktığımda bir beden görmüyordum.
    bir ışık, doğanın capcanlı bir parçası, yıldızlarla dolu bir gökyüzünün insanda uyandırdığı sonsuz ferahlık hissi görüyordum.
    neşeyle beslenen bir mutluluk, baş döndüren bir uçurum derinliği, bir güneş aydınlığı, bir yaz gecesi sevinci görüyordum.
    ama senin o senden daha kiloluyum dediğin, etten kemikten cismini bir türlü görmüyordum.

    ama seviyordum.
    bembeyaz teninin ürktüğü durgun bedenini öptüğümde, sırtımdan aşağı yuvarlanan bir ürperti duyuyordum.
    senin şişman dediğin bacaklarında bir maceranın soluk kesen heyecanını buluyordum. utanınca yada sevişirken aniden pembeleşen dolgun yanaklarını doyulmak bilmez bir iştahla arıyordum.”
  • üstteki yazarların da söylediği gibi mahir ünsal eriş'in storytel için yazdığını düşündüğüm dijital romanı.

    ben daha çok zülkarneyn hikayelerini beğendim zira hikayenin kendisi inanılmaz tesadüflerle doluydu?
    seslendiren de bi acayip geldi ayrıca.
  • "bizi hayatın içine çeken şeyin, onun başımıza neler getireceğini bilememek olduğunu öğrendim" diyor yazar kitabı neredeyse yarılamışken. hayat sürprizlere hep gebe, peki samim buna hazır mı?

    samim; ismi bile (ç)alıntı olan, kendine ait hiçbir şeyi olmayan, hayatı hep sıkıntılar içinde geçen derbeder biçare. hayatta talihin döndüğü anlar vardır ya hani, bir masal kapısı ardına kadar açılır. samim'e de açılıyor ne hikmetse ve bizim biçare, masal kahramanı olup çıkıyor fakat çıkıyor mu orası meçhul!

    "katıksız mutluluğun dertsiz tasasız hayatın insanı hasta eden bir yanı olmalı" derken yazar aslında ardına kadar açılıveren masal kapısının da elbet kapanacağını bize işaret ediyor.

    yine de samim'deki "umut duygusu karanlık kuyusunda" ilerlemeye devam ediyor. sonu meçhul sonu karanlık.ölüm nasıl bir fırsat hesabıdır, bunu serinin ikinci romanında gösteriyor yazar okurlarına.

    aşk masalında sevdalı sözlerle yol alan samim ile güzin'in önüne engeller bir bir konuluyor. en büyük engel insanın kendisi değil midir güzin, söylesene!

    samim'in ağzından yazılan roman mitolojik ögelerle bezeli bu sefer, anlatanlar da bir o kadar hayali. mitolojinin kuytularında kaybolmadan ankara sizi yakalıyor en karanlık haliyle.

    serinin ilk kitabı "gaip" ile başlayan macera öyle bir köşeye saklanmış defterde kalacağa benzemiyor. devamı gelecek elbet.

    iyi okumalar...
  • “cevabına asla ulaşamayacağım sorularla doluyum. sana anlattıkça belki biraz daha anlarım. belki sen anlar da bana anlatırsın. belki sen anlarsan beni de anlarsın.”
    (bkz: mahir ünsal eriş)
  • mahir ünsal eriş'i çok ve özel severim. bu roman da hikaye olarak güzeldi. aşkın anlatıldığı cümleler ise herkesin kendi aşkını benzer cümlelerle anlatıp da farklı hissettiğini düşünmesini düşündürdü. gaip'in gölgesinde kalmış demeyelim de üçüncü kitabı heyecanla bekliyoruz diyelim.
hesabın var mı? giriş yap