*

  • sekizinci henry ile aynı mezara gömülen charles'ın tabutu, daha sonra uzun süre bulunanamıştır; 1813 senesinde, kraliyet cerrahı sir henry halford tarafından yapılan otopsi ile teyid edilirken, cerrah, charles'ın idam esnasında kesilen omurlarından birini çalmıştır. 30 sene boyunca omuru evinde muhafaza eden cerrah, bunu evinde tuzluk olarak kullanmıştır. haber yayılınca, kraliçe victoria'nın emri ile, kemik, charles'ın tabutuna iade edilmiştir.
  • cromwell adlı filmde sir alec guiness tarafından en muhteşem şekilde canlandırılmış olan kraldır. guiness 'ın cromwell filmindeki kral birinci charles rolüne cukk oturmuşluğu hayret vericidir. rubens 'in ve van dyck 'in charles i portrelerine bakıyorum; sonra alec guiness'ın filmdeki haline, mimiklerine filan bakıyorum....aynı yahu! charles'tan daha fazla charles olmuş. o filmdeki hem otoriter olmaya hem insancıl olmaya çalışan ama karısından şövalyelerine kadar hep çevresinin etkisinde kalan zayıf kral rolünü çok harika kotarmıştır. ha bu sürpriz mi? değil. kwai köprüsünü izleyen bilir.
  • (bkz: james i)
    (bkz: charles ii)
  • charles ı (1600-49), ingiltere, iskoçya ve irlanda kralı, 1625-49; 30 ocak 1649’da whitehall’da başı kesilerek öldürüldü.
  • bence idamı, eğer fransız devriminden daha önemli değilse, kesin olarak onun kıvılcımıdır.
  • ingiltere, irlanda ve iskoçya'nın stuart hanedanı'na mensup ikinci hükümdarıdır. 1642'de yanındaki adamlarıyla beraber avam kamarası'nı basıp vatana ihanetten suçladığı beş parlamento üyesinin kendisine teslim edilmesini istemesinden beri monarkların avam kamarası'na girmeleri yasaktır.

    idam hükmünde aralarında oliver cromwell'in de bulunduğu 59 kişinin imzası vardır. monarşinin 1660 yılında yeniden tesisi ve oğlu ii. charles'ın tahta çıkmasından sonra celladından alınan ve o günden beri parlamento arşivlerinde saklanan bu hükümden yararlanılarak imzası bulunan 59 kişi tespit edilmiştir.

    imza sahiplerinden bazıları o tarihte çoktan ölmüş, bazıları ülke dışına kaçmış, bazıları yargılanmış, bazıları ömür boyu hapse mahkum olmuş, cromwell'in de dahil olduğu bazıları ise mezarlarından çıkartılarak sembolik olarak idam edilmiştir.

    ***

    not: kendisi aynı zamanda europa universalis iv'ün dlc paketlerinden common sense'in tanıtımında "long live the king! may this one take guidance better than the last" denilerek göndermede bulunulan kişidir.
  • idamı ile tüm dünya krallarının tahtını sallamıştır. misal rus çarı aleksey romanov , 1. charles ın idam edilmesinden duyduğu tiksinti ile tüm ingilizleri sınırdışı etmiştir.
  • latince adı karolos olan kral. zaten kral kelimesi buradan geliyor.
  • birinci charles hem ingiltere'nin, hem iskoçya'nın kralı iken nasıl oldu da kafası kesilerek öldürülebildi? hiç mi bir iskoç çıkıp da ingilizlere "huop bilader, siz ne ayaksınız?" demedi? toplanın anlatıyorum:

    aslında öldürülmesinin sebebi tamamen hem iskoçya'nın hem ingiltere'nin kralı olması. arada bir de irlanda var ama orayı saymıyoruz şu an. bu charles'ın babası james, iki ülkeyi birleştirmeyi çok istedi ancak başaramadı. neden çünkü iskoçlar zengin güneyli ingilizlerle aynı vergiyi vermek istemedi. ingilizler de kuzeyli iskoçların kendileriyle eşit haklara sahip olmasını, parlamentoya girmesini istemediler. daha önemlisi, iskoçları arkasına alacak kralın fazla güçlenmesini istemediler. james ingiltere'ye kral olarak gelmeden önce iskoçya'da senelerce krallık yaptı. sonra elizabeth tahtını ona devredince de koşa koşa ingiltere'ye gitti. çünkü ingilizler de kucaklarını açmış onu bekliyordu.

    yani görünürde öyle olsa da, gerçekte öyle olmadı tabii ki. james ingiliz adetlerini benimseyemedi. yanında iskoçyadan maiyetini getirdi. kendisi bir eşcinsel, daha doğrusu biseksüel olduğu için "gözdeleri" ve onlara yaptığı kıyaklar hoş karşılanmadı. james fazla eli açık bir kral olduğu için hazinenin içini tamtakır bıraktı. öte yandan, eli açık olmamasının bir yolu da yoktu çünkü kendisine düşmanca davranılan bir yerde krallık yaparken birtakım soylulara eli açık davranmazsa, kendi elitini yaratmazsa tutunamazdı da. sonuç itibariyle öldüğüne kimse üzülmese de yerine charles geçtiği için de çok sevinilmedi.

    aslında ingiltere tahtına hiç çıkmaması gereken prenstir charles. neden, çünkü kendisi second son'dır. "an heir and a spare"deki spare'dir. galler prensi olan abisi aniden hastalanıp ölmeseydi dokuzuncu henry olarak tahta çıkacak, bu charlesçığım da ingiltere veya iskoçya kırsalında bir earl olarak hayatına devam edecekti.

    henüz 19 yaşına yeni girmiş olan henry, kardeşi charles ile yemek yerken hastalanır. on günde falan da ölür gider. henry dediğimiz genç galler prensi de böyle yiğit bir prenstir, silahşördür falan. dahası, eşcinsel babasının partneri olan robert carr'dan da hiç hazzetmez. henry'yi james'in veya robert'ın zehirlediğine dair teoriler olsa da genel kanı tifodan öldüğü yönünde. birlikte yemek yerlerken hastalanmış olmasına rağmen vasıfsız charles'ın bu işte parmağı olduğuna dair bi söylenti bile yok mesela. işte böyle silik bi tiptir charles.

    abisi nasıl hem askeri alanda hem de saray maiyetinde pırıl pırıl parlamışsa, charles da pısırıklığı ile o denli sönük kalmıştır. soru sorulunca kekeleyen, kızarıp bozaran ve maiyetince "kral olmak için fazla alçakgönüllü" diye nitelendirilen bi prensmiş. babasının ve babasının carr'dan sonraki kırığı olan villiers'ın gölgesinde kalmış.

    babasının son kırığı villiers, daha sonra buckingham dükü olur. charles'tan sadece birkaç yaş büyüktür bu kişi ve charles üzerinde etkisi büyüktür. james'in charles'ı ispanya kralının kardeşi ile evlendirmesi için çok ısrarcı olur. buradaki sıkıntı şu: ispanya katolik, bunlar protestan. artı denizcilikte rakipler. ama kızın çeyizi olarak sağlam para gelecek ve o sırada stuart hanedanının tek eksiği para. çünkü belirttiğim gibi james har vurup harman savuruyo.

    neyse, ispanya vermiyo abi kızı. bu nişan işi on yıllarca konuşuluyo ama ortada bi sonuç yok. charles gelmiş 25 yaşına artık evlenmesi gerek. ispanyol prenses istemiyo ben kafirle evlenmem falan diyo zaten. bu buckingham dükü alıyo veliaht prens charles'ı, kılık değiştirip ispanyaya gidiyolar. sırf macera olsun diye. ikisi de genç ve mal. ispanyadaki elçinin o güne kadar düzelttiği bütün diplomatik ilişkileri sikip atıyolar. kızı ayartmaya çalışıyo charles ama ispanyol prenses yemiyo falan. katolik olursan olura geliyo iş, charles da haliyle katolik olamıyo. sonuç itibariyle iş nikah masasından dönüyo arkadaşlar. charles da ingiltereye eli boş götü yaş geri geliyo.

    ispanyollar dindar insanlar, protestana kız vermek istemiyolar. ingiliz halkı da zaten öyle çok katolik kraliçe meraklısı değil zaten. halk da meclis de çok fazla istemiyo bu olayı. neyse, fransızlar sırf bu ispanyayla olan inatlaşmaları sebebiyle ingiltereyle dünür olmaya karar veriyo. ispanya kralının kardeşi olmazsa fransa kralının kardeşi ne güne duruyo? veriyolar kızı. nişanda falan anlaşıyolar ama tam o sırada james ölüyo. charles tahta geçiyor ve fransa kralının kardeşi, yine bi katolik, henrietta maria ile evleniyor.

    prenses o sırada 15 yaşında ama uzun falan. charles bunu ilk görünce topuklu giyiyo sanıyo. kız da bunu aşağılıyo ben uzun değilim sen kısasın amk falana getiriyo. şimdiki prens charles'tan pay biçin arkadaşlar, adam sülalenin tipini düzeltmek için diana ile evlenmeseydi çocuklarının hali ne olurdu? her neyse, araları pek iyi değil ve buckingham dükü charles üzerinde büyük nüfuz sahibi. kraliçe bu dükten zerre hazzetmiyor. meclis ve halkın çoğu da hazzetmiyor. buckingham için orospulukla ünvan sahibi oldu falan deniyor.

    bakın james biseksüel. yani çocuk sahibi olduğundan açık açık gay diyemiyoruz. charles ile buckingham arasında böyle bir ilişkiden de söz edilmiyor. ama buckingham öldükten sonra kraliçeyle aralarının düzeldiği ve dokuz çocuk sahibi oldukları da bi gerçek. ben spekülasyonumu yapayım. bu konuda oldukça fazla debate var.

    buckingham dükü, charles'ın baya gözdesi. baş danışmanı falan. onun yönlendirmesiyle savaşlara giriyo, evleniyo, ispanyalara gidiyo vs. pek bi başarı elde ettikleri de yok. bunu kovsun diye meclis charles'a baskı yapıyo ama sonuçta kovulan meclis oluyo arkadaşlar. 11 yıl boyunca meclis açmıyo charles. tek sebep bu değil gerçi değincem oralara. sonunda buckingham'ı bi military expedition sırasında bi asker göğsünden bıçaklayarak öldürüyo. dediğim gibi bu olay ingiltere'de vaka-i hayriye olarak karşılanırken, kral çok üzülmüş.

    bunları neden anlatıyorum, şu açıdan önemli: protestan bir ülkenin protestan kralı olması gereken charles'ın karısı katolik. babası ibne ve onun sevgilisi charles'ın baş danışmanı. burdan bakınca velev ki ibne diyebiliyoruz ama olay 17. yüzyılda geçtiğinden o iş öyle olmuyor. ingiltere'nin en önemli geleneği olan meclisi kapatıyor. "divine right of the king"e inanıyor. bu bizdeki kut anlayışı gibi. kral, tanrının yeryüzündeki gölgesi, onun halifesi mantığı. dolayısıyla siz kim köpeksiniz çekiyor herkese. öte yandan ingiltere'nin magna carta'dan beri gelen bir meclis geleneği var. elizabeth, hatta babası henry bile öyle kolay kolay köpek çekemiyor meclise.

    bu dönemde alttan alta ülkede yayılan bir protestan yobazlığı da var. puritanizm deniyor buna. kralın dans etmesi, masque denilen çeşitli saray tiyatrosu gösterilerine katılması, hatta kraliçenin bilfiil bu gösterilerde rol alması falan bu yobazların gücüne gidiyo abi. dahası, meclisin "house of commons" dediğimiz kısmı çoğunlukla puritan. bu charles da meclisi sadece para isteyeceği zaman toplayıp geri kalan zamanda sizi kim sikler diye takılan biri.

    karısı katolik olduğu, puritanlar kadar köktenci olmadığı için "katolikliği geri getirecek başımıza" diye yaygara yapıyo bu puritanlar. charles'ın böyle bir niyeti yok aslında. ama halk bir kere buna kıl kapmış. zaten ot vergisi bok vergisi sürekli bir vergi yükü hakim. dolayısıyla halkta karşılığı yok adamın diyelim kısacası.

    buna rağmen olay aslında ingiltere'den kopmuyor. bu charles, babası james'in ingiltere'de yaptığı gibi bir bible dikte etmek istiyor iskoçya'ya. iskoçlar da buna karşı çıkıyor. çünkü sen bizim kralımızsan ne bok arıyosun londra'da bu bir, bu önerdiğin dua kitabı da katolik inancına çok yakın sen bizi yine katolik mi edeceksin falan diye kazan kaldırıyolar. kimse siklemiyo herifi iskoçyada. kral çok güveniyo aslında asiller benim arkamda durur falan diye ama, onlar da "bu herif bu isyanı bastırırsa bi daha siksen meclisi açmaz" diye çok fazla desteklemiyorlar. kimisi babannem doğum yaptı gelemem diyo, kimisi küçük parmağımı sehpaya çarptım gelemem diyo, gelenler de götünün ucuyla geliyo vs. çünkü püritanlar, yine püritan olan dindaşları iskoçlara saldırmak istemiyo. ingiliz milliyetçiler banane lan elin iskoçundan diyo vs. burada bilmemiz gereken şey, charles'ın bir orduyu idame ettirecek parasının olmaması. sonuç itibariyle iskoçlar bunu madara ediyor yolluyor evine. para pul olsa da durumun çok farklı olacağı yok zaten. çünkü bu charles her şey olabilir ama bir asker, bir komutan değil. hamurunda yok adamın.

    bu olaydan sonra, charles sike sike meclisi çağırmak zorunda kalıyo çünkü para lazım. yeni meclis toplanıyo ediyo, ama house of commons'ta krala yardım etme niyeti yok. 5 kere para istiyo kral, 5 kere reddediliyo. bir de üstüne kraldan iskoçlarla anlaşmasını isteyen bi petition gönderiyolar. kral da madem para vermeyeceksiniz siktirin gidin diyerek meclisi dağıtıyor. bu tabii büyük hayal kırıklığı oluyo halkta. yani tekrar istibdat dönemine girmiş gibi oluyolar. iskoçlar orda kıs kıs gülüyo, sinek gibi elini ovuşturuyo falan.

    iskoç soylular bu charles'tan bi cacık olmayacağını anlayınca ordularıyla güneye inip ingiltere'nin kuzey şehirlerini işgal ediyolar. madara ediyolar ingilizleri. bu da iç savaşın ilk çatışması olarak biliniyo. uzun lafın kısası, charles yine bi meclis toplamak zorunda kalıyo. bu mecliste de, kendisinin önemli danışmanlarından biri puritan meclis üyelerince kalp beşlik gibi harcanıyo. adamı kralla kulları arasına nifak sokma suçundan yargılayıp suçlu buluyolar. ortada bi adil yargılama yok tabii. hatta "strafford'un kellesini alamazsak kralın kellesini alıcaz" falan diyolar. charles daha öncesinde seni ve mallarını koruycam diye söz verdiği adamının idam fermanını imzalamak zorunda kalıyo. bu aslında charles'ın başına geleceklerin habercisi. kral istesin istemesin meclisin en azından üç yılda bir toplanması üzerine de bir yasa çıkarıyolar falan. charles'ın otoritesi yok hükmüne geliyo gibi bişey.

    bu olaydan sonra parlamento ve puritan meclis üyeleri otoriteyi ele geçiriyorlar. kendi köktenci din inançlarını empoze etmeye başlıyolar halka. kiliselerinin geleneksel yöntemlerini benimseyen kesim kralcı olmaya başlıyo. krala bayıldıklarından değil yani, bizim sike sike millet ittifakına oy verecek olmamız gibi. ülke kralcılar ve parlamenterler olarak ikiye bölünüyo.

    işte burada devreye, az önce saymadığımız irlanda devreye giriyo. irlanda katolik. tabii protestan ingiltere yönetiminde. buradaki köktenci püritan yükselişinden rahatsız oluyo. zaten bi de ekonomik politikalardan rahatsızlar. isyan ediyo adamlar. meclis bu isyanı kralın desteklediğini düşünüyo vs. ipler geriliyo. durum öyle bi hal alıyo ki kral londra'yı terk etmek durumunda kalıyo.

    kraliçe, kızlarını da alıp hollanda'ya gidiyor. amacı kıza orada bir evlilik ayarlayıp karşılığında para/asker alarak kocasına yardıma gelmek. charles da veliahtı ile birlikte york'a gidiyor. iskoçya'nın da kralı olmasına rağmen, iskoçya başkentine gidip oradan destek almıyor bakın. alamıyor çünkü. ingiltere'nin kuzeyi ve batısı kralcı, güneyi ve doğusu ise meclisi destekliyor. bu ingiltere'nin yapısı ile ilgili. yoğun toprak sahipliği olan, daha feudal kesim kralı desteklerken, ticaretin yoğun olduğu zengin kesim meclisi destekliyor. aynı şekilde, gençler kralcı iken yaşlılar meclisi destekliyor.

    burası çokomelli arkadaşlar. gençler kralcı, yaşlılar meclisçi. neden çünkü yaşlılar hatırlıyor arkadaşlar. kral tudor değil, tahtın direkt soyundan gelmiyor. iskoçya'dan kalkıp gelip ingiliz tahtına oturmuşlar. bir de zenginlikleri sömürmüşler - unutmayalım elizabeth zamanı golden age yaşanıyor- bu durumda meclisi daha çok benimsiyorlar. kendilerinde ülke adına daha çok söz söyleme hakkı görüyorlar. çünkü kral sadece nenesi sekizinci henry'nin halası diye tahtta oturuyor. düşündüğün zaman, tavşanın suyunun suyu diye bayramda el öpmeye gitmeyeceğin bir akrabalık. üstelik para artık middle class'ta. bildiğiniz gibi, parayı veren her zaman düdüğü çalmak isteyecektir.

    görüldüğü üzere her şey krala karşı gibi durmasına, parasız ve desteksiz olmasına rağmen, kral olmasının getirdiği bir gücü var. arkasında insanlar toplanıyor, gönüllülük esasında para topluyorlar. kraliçe yanında asker, silah ve mühimmatla geri dönüyo vs. iki taraf da savaşmaya çok gönüllü değil, tabiri caizse ilk kurşunun atılması epey vakit alıyor. bir taraf bir adım atsa, bunlar hiç yaşanmayabilirdi de, ama asillerin inadı ve gururu başka bişey, bizim gibi avam tabaka anlayamaz. para, asker, halk desteği bakımından daha kuvvetli olan taraf meclis olmasına ve bu işi kısa sürede bitireceklerini düşünmelerine rağmen iç savaş baya uzun sürüyo. hatta baya ortada gidiyo.

    çatışmalar sırasında bir keresinde geri çekilirlerken veliaht prens krala "eve mi dönüyoruz" diye sorduğunda, kralın "bizim evimiz yok" dediği söylenir. hakikaten de, öyle yeri göğü titretmesi gereken bir kral olması gerekirken at hırsızı gibi başının kesilmesinin sebebi bir evinin olmamasıdır. kendi anavatanı iskoçya, charles'ı 400bin pounda satmıştır mesela. 400bin pounda ben de çok şeyi satabilirim galiba. emin olamadım şu an.

    charles iç savaş sırasında zor duruma düşünce karısını, veliahtı ve çocuklarının bazılarını falan fransaya yolluyor. kendisi de iskoçlarla temas halinde. o arada kendisini destekleyen iskoç soyluları üstünlük sağlamış, ingilizler de iskoçlara söz verdikleri parayı vermemiş zaten. kral iskoçlara yanlıyor. adamı alıp newcastle'a götürüyorlar. orda pazarlık masası kuruluyo. iskoçlar bunun dini yasaları geri çekmesini falan dayatıyor - kıyamet ordan kopmuştu- charles kabul etmiyor. iskoçların sabrı taşıyo tabi. ingilizler de parayı bastırınca charles'ı ingiliz ordusuna teslim ediyolar.

    ordu kralı teslim alınca tabii bunu hemen öldürmüyor. o sırada ordu ve meclis arasında anlaşmazlıklar var. hala daha kralla anlaşabilecekleri bi zemin bulacaklarına inanç var. krala yeni dini kabul ettirip yetkilerini kısıtlayarak tahta oturtacaklar. ordu ve donanma da on yıllığına cromwell'de kalacak, sonra krala teslim edilecek. charles bunu kabul etmiyor. abuk subuk hareketleriyle milletin sabrını taşırıyor zaten falan. neyse bu bi şekilde kaçıyo wight adasına.

    aslında orda kalıp edebiyle otursa kimsenin ona bişey diyeceği yok. ada askerlerin kontrolünde, ana adaya uzak. isterse siktirip fransaya sürgüne gidebilir. cromwell istediğini yapar ingiltere'de. ama kral iskoçlarla gizliden anlaşmanın peşinde. iti ite kırdıracak hesabınca. cromwell bunu öğrenince ifrit oluyo tabi. adadaki gardiyan iskoçlarla yapılan gizli anlaşmayı bulmak için kralın üstünü aramak istiyo. charles da bunu itekleyince gardiyan da bunu bi güzel dövüyo.

    bakın burası çokomelli. halk her zaman ezilenin yanında çünkü. kralın dövülmesi halkta huzursuzluk yaratıyo. isyan çıkarıyolar. cromwell gidiyo bunları bastırıyo. tam rahat edicek iskoçlar geliyo. cromwell iskoçları da yeniyo. bu saatten sonra charles'ın durumu umutsuz vaka artık. ne söyleseler he demeye mecbur kalıyo. kralı wight adasından getiriyolar. asker de o sırada darbe yapıp kralcı, bunlardan olmayan ne kaa adam varsa hepsini ortadan kaldırıyo.

    kralı windsor'a getiriyorlar. o sırada hala idamını gerektirecek bişey yok diye düşünüyolar. tahttan indirip sürgüne gönderecekler. ama haberler geliyo irlandada kralcılar ordu topluyo falan diye. bunun üzerine cromwell kralla görüşmek istiyo ama charles artık konuşacak bişey kalmadı deyip bunu görmeyi reddediyo. o andan sonra da cromwell charles'ın kalemini kırıyor arkadaşlar.

    kralı yargılıyorlar ama duruşma tabii şaibeli. ingiltere'de kralı yargılayabilecek hangi mahkeme var, hangi otoriteyle beni yargılıyosunuz falan diyor charles. zaten house of lords tamamen bu olaya karşı. house of commons yani ordunun meclisi yapıyo yargılamayı. sonuçta kralı idama mahkum ediyorlar. o sırada en küçük iki çocuğu, 13 yaşındaki kızı ve 10 yaşındaki oğlu ordunun elinde. son günlerinde babalarını ziyaret etmelerine izin veriyolar. charles küçük oğluna "abilerin hayattayken ordunun seni tahta geçirmesine izin verme" diyor. son anında bile adamın aklına cumhuriyet, commonwealth falan gelmemiş bakın.

    idamına giderken çevresinden kendisine iki gömlek giydirmelerini istemiş. "soğuktan titrersem düşmanlarım korkudan titredim sanırlar" demiş. öyle de mağrur adam. son yemeği olarak sadece ekmek ve şarap istemiş. söyledikleri duyulmasın diye davulların çalındığı bi yoldan geçirilerek idam yerine götürülmüş. cellatlarını kimlikleri belli olmayacak şekilde giydirmişler. kim oldukları asla öğrenilmemiş.
hesabın var mı? giriş yap