• benim çok yabancı arkadaşım vardan gayrı çokkültürlülük deneyimi bulunmayan insanlarla yaşaması muhtemel zenci. en iyi örnek kültürel ve etnik mozaik olmakla övünen türkiye'deki zencidir.

    80'lerin sonu 90'ların başıydı, köyleri geçtim büyükşehirlerin bile sokaklarında siyahi vatandaş görünce millet çölde kutup ayısı görmüş gibi bakış atar, çocuklara sanki hayvanat bahçesindeymişçesine "bak bak amcayı gördün mü" diye eğlence yaratılmaya çalışılırdı. ben henüz ergen aklımla "eee ne var bunda" diye sinirlenince ortamdakiler "biz çok severiz ki zencileri" diyerekten aşağılayıcı tavırlarını sözde sevecenlikleriyle örtbas etmeye çalışırlardı.

    sonra televole çağı geldi... hakan şükür'ün kötü esprilerinden bile kötü olan tek bir frangmanı vardı bu programın: artık geleneksel hale gelmiş kompela türkçesiyle eğlenme ve-te-re'si. millet bokunda boncuk bulmuş gibi gülüyordu, yabancı birinin yarım yamalak türkçe konuşması anormalmiş gibi. aslında kompela'ya gösterilen şirinlik ve sevecenlik yine o iğrenç aşağılama içgüdümüzü gölgelemeye yetmiyordu. düşünsenize dünya'da çeşitli sebeplerden dolayı türkçe konuşmayı öğrenen sürüyle insan varken biz, futbolcu olarak ülkemize gelmiş bir adamı televizyonda gördükçe türkçe konuşmasını sevinir gibi yapıp aslında yadırgıyorduk. çünkü o bir zenciydi ve benim zenci dostum da var'dan öte afrika hakkında bir bok bilmeyen bir millet olarak o adama alenen maymun muamelesi yapıyorduk, evde ilk kelimelerini duyduğumuz papağan karşısında güldüğümüz gibi çocuklaşıyorduk. tohu-bohu bongo mongo'dan başka ses çıkarması anormal geliyordu milyonlarca insana... ne de olsa bizler dünyaya hükmetmiş 3000 yıllık bir medeniyettik, değil mi ama?

    sonra bu adamı değişik programlara çıkardık. ayı oynatır gibi... şarkı söyleyip danslar etsin diye. burada da batının - ve dolayısıyla muasır medeniyetleri hedef almış bizlerin - "primitif" addettiği kültürleri aşağılama şirinliğimiz ortaya çıkacaktı. iffetli sanatımız (!) karşısında bu insanın yaptığı "maymunluklar" üstün insan olma gurumuzu okşuyordu çünkü.

    şimdilerde ise türkçe olimpiyatlarında dilimizi öğrenip gösteriler sergileyen "öteki dünya" çocukları oldu hayvan muamelesi gösterme alışkanlığımızın hedefi. onlarınki kültür değilmiş gibi kendi geçmişlerinden sergiledikleri unsurlar, sadece ve sadece bizim über dilimiz ve edebiyatımızı öğrenme çabaları oranında değerleniyor. "eh, o da onların kültürü işte". ah şu anadolu hoşgörüsü yok mu? adı üstünde "hoş"görü, kelime itibarı ile "kötü" addedilen bir olguya tahammülden ileri gitmeyen en büyük övunç kaynağımız. sergilenen medeniyetin kendisine ve kültürel ürünlerine değil, küçük ve değersiz gördüğümüz insanların bu medeniyeti üretmiş olma ve sergileme kapasitelerine hayranlık duyaraktan biz olmayan her şeyi aşağılama geleneğimizi layıkıyla yerine getiriyoruz.

    yıllar öncesinde belçika'nın liege kentinde dünyaca ünlü türk ressam ve plastik sanatçı mehmet aydoğdu'nun sergisinin açılışında müze sorumlusu ile konuştuğum sırada sorumlu, türk olduğumu öğrenip gayet de doğal biçimde "halbuki mühteşem fransızca konuşuyorsunuz" dediydi. ben ancak fransızcamın bozuk olduğu ölçüde türk olabilirdim. batının oryantalizm geleneğine çemkirdiğimiz kadar zencilere reva gördüğümüz bu davranışın ne kadar "primitif" olduğunu muhakeme etsek, fena mı olurdu?
hesabın var mı? giriş yap