• (bkz: reification)
  • $eyle$menin modernist edebiyatin anglo-saxon kiyilarina bakan kismina etkisi bireysel yazarlarin****** efkarlarini bulandirip, aazlarina sichmi$tir desek yeridir. $eyle$en edebiyatcilar artik toplumun en bayagi ya$ayan insanlari da olmu$lardir. ama beyinleri haric.

    modernist yazarlarin "ahan $imdi boku yedik" edasiyla topluma uzaktan uzaga bakarak, kendi hallerine acidiklari hal, durum, $eydir $eyle$me. $eyle$en birey artik ta$ olmak ister, olmek ister, alkolik olmak ister ama insan olmak istemez. zira insan olmanin kanallari ona artik kapanmaya ba$lami$tir. mekanikle$mi$ zirtapoz $eyciklerinden olu$mu$ olan toplum, $eyle$tiginin farkina varayazmi$ $eylerden hep intikam alir. o artistler, $eyler yazarlarken toplum dalgasini gecer. ama o $eyle$mi$ artizler, sanatcilar olume yakla$tiklarinda ya odul verirler ya da oldukten sonra yuceltirler.

    zihni sinir'in modernite procesi insanligin salahi olacakti, herkes aydinlanacak, antik yunandan, roma'dan feyz almi$ bati medeniyeti sayesinde herkes dogruyu bulup hayyalal selahi gorecekti. lakin, insanin kendi yarattigi kurumlar insanin agzina eden $ey oldu. insan sevdigine ula$mak icun ilk once i$ guc para sahibi olacaktir $eyle$mede. dahasi, dogmu$ oldugu donem her neyse o donemin kurumlarina iman etmekte tereddut etmeyecektir $eyle$en $ey. lakin bu kurumlar, ki$ilerin ne halt yedigine, ne du$undugune, ne sevip ne sevmedigine, kimle yatip kimle kalktigina karar verdiginde ortada insan kalmiyor i$te, $ey kaliyor. $eyini $ey ettigimin $eyidir $eyle$me. mesela baraka filminin, adorno'nun, frankfurt okulunun, ulyysses'deki insani bayan, canini sikan tekduzelgin, bayagiligin varolu$ nedenidir. izledigimiz tv'dir, bagrimiza basip konu$utugumuz arkada$tir...
  • insanın eşya durumuna dönüşmesi.
  • kapitalist üretim tarzında eşya arasında ortaya çıkan ilişkilerin toplumda kendini insan ilişkileri biçiminde göstermesinden kaynaklanmaktadır. kapitalist üretim tarzında nesneleşmiş insan ilişkilerinin kişiye doğal bir çevre içindeymiş izlenimi vermesine bağlı olarak bütünlük yitirilmekte; bunun yerine, sanki birbirinden bağımsız nesneler ve güçler bulunuyormuş düşüncesi ve inancı egemen olmaktadır. bu noktada insan toplumu ve insanlık tarihi, insan ürünleri sanki toplumsal faaliyetlerin ürünleri değil de kendilerini insanlığa dışardan ve zorla kabul ettiren yabancı, kişisel olmayan güçlerin, doğa yasalarını ürünleriymiş gibi görünür. aynı parçalanma süreci giderek üretimin öznesi olan insanın bilincine doğru saldırıya geçer. artık bu sürecin ustası olmaktan çıkan tek boyutlu insan, mekanik bir parça halinde mekanik bir sistemin içine yerleştirilmiş olur. insan faaliyetlerinde hareketlilik artar, düşünme azalır; mekanik sistemin kanunlarına uymak zorunda kalır.

    (bkz: gyorgy lukacs) (bkz: nesnelesme) (bkz: yabancilasma)
  • (bkz: özneleşme)
  • timothy bewes'in metis yayinlari tarafindan cikmis muhtesem kitabi. kitap biraz agir gelebilir (bana agir geldi) ama kesinlikle okunmasi gerekenler arasinda olmalidir.
    kitap uc bolumden olusuyor
    "çöküş-ters çevirme-kurtulus" bu uc bolumde birbirinden guzel ama birini secmem gerekirse giris bolumu olan "çöküş"ü secerdim.

    "kapitalizmin insanlar arası ilişkilerde yarattığı tahribatı tanımlamak için kullanılagelmiş çeşitli kavramlar arasında en çarpıcı ve en kolay anlaşılanlardan biri olan "şeyleşme", sermayenin bilinç üzerindeki somut etkilerini tanımlama konusunda eşsiz bir araç gibi görünür. gelgelelim yirminci yüzyılda ağırlık kazanan ikici, "seküler" düşünce modellerinin etkisiyle gözden düşmüştür.
    bewes bu eğilime karşı çıkarak bir toplumsal/kültürel endişe biçimi olarak yeniden formüle ettiği "şeyleşme" kavramının "geç kapitalizm" döneminde de hâlâ çok işe yarayabileceğini öne sürüyor. bahsedilen ikici modellere karşı, her ikiliğin, içerdiği terimleri aşan ve sentezleyen üçüncü bir varoluş düzeni tarafından dolayımlandığı üçlü diyalektik ya da 'dinsel' modeli yaratıcı bir biçimde tekrar ele alıyor: "şeyleşme kavramını, içerdiği örtük dinsellik nedeniyle bir kenara atmaktansa... sekülarizm ile din arasındaki karşıtlığı dolayımlamaya ve bu yolla şeyleşme kavramını rehabilite etmeye çalıştım," diyor.
    bewes şeyleşme kavramıyla hesaplaşırken salt akademik saikler gütmüyor. dine dönmeyi de vazetmiyor; son derece önemli bir siyasi meselesi var: "marksizmin devrimci ve ilerici potansiyelini, tam da 'aşkın' ya da 'mesihçi' yönlerinde ısrar ederek; ...uğrunda, şimdi var olan ya da geçmişte var olmuş şeylerin 'kurtarılabileceği' bir alternatifi onaylayarak koruyabileceğini" göstermek, "materyalist bir aşkıncılık" perspektifini geliştirmek istiyor.
    adorno'dan derrida'ya, lukács'dan negri'ye neredeyse bütün bir 20. yüzyıl fikriyatının kapsamlı ve eleştirel bir analizini sunan, proust ve flannery o'connor gibi edebiyatçıların eserlerinden de sık sık yararlanan bu kitabın ilgiyle okunacağını umuyoruz."

    birinci bölüm
    çöküş
    1 modası geçen bir kavram
    2 marksist endişeler
    3 şeyleş(tir)me ve sömürgecilik
    4 adorno'dan jameson'a
    5 mesihçilik, tarihsel materyalizm, post-yapısalcılık
    6 tanrı'nın insana dönüşümü
    7 marksizm ve gizli tanrı
    8 post-yapısalcılık ve namevcut tanrı
    9 atfedilen sınıf bilinci nedir?
    10 şeyleşme ve dekolonizasyon
    11 bütüncül şeyleşme (i): fanon'u okumak
    12 bütüncül şeyleşme (ii): lukács'ı okumak

    ikinci bölüm
    ters çevirme
    1 şeyleşmenin düşünümsel niteliği
    2 bütüncül yanılsama: sermayenin zaferi
    3 şeyleşmenin "estetik yapısı"
    4 post-yapısalcılık: différance olarak şeyleşmiş endişe
    5 düşünümsel modernleşme: risk olarak şeyleştirilmiş endişe
    6 anlaşılmazlığın estetiği
    7 muğlaklık ve ütopya
    8 din fetişizmi ile meta fetişizmi analojisi
    9 aşkınlık arzusu
    10 proust üstüne bir yorum
    11 dolayım ve dolayımsızlık hiyerarşisi
    12 modası geçmişliğin erdemi

    üçüncü bölüm
    kurtuluş
    1 haz eğilimi
    2 kültürel endişe olarak şeyleşme
    3 tersine çevrilebilirlik üstüne
    4 yaratılmışların tehditkâr yakınlığı: flannery o'connor
    5 karşıtların çakışması
    6 bir şeyleşme kuramcısı olarak kierkegaard
    7 bütüncül şeyleşme (iii): hardt ve negri'yi okumak
    8 sonuç: yakınlığa doğru
    http://www.metiskitap.com/metis/catalog/book/4680
  • köklerinin bir kısmı georg simmel'in nesnel kültür-öznel kültür çalışmalarında bulunabilecek olan kavramdır.
  • (bkz: thingification)

    insana ait her değer ve ilişkinin bir "şey"miş gibi karşısına dikilmesi. yabancılaşmanın bir diğer yönü.
  • marksist iktisatta üretim süreci içinde insanın insan olmaktan çıkması, üretimin sıradan bir uzantısına dönüşmesini ifade eden kelime.
    (bkz: alvin toffler), üçüncü dalga adını verdiği kitabın da süreci şöyle tarif etmektedir.

    “henry ford, ünlü model-t otomobili imal etmek için fabrikasında 7882 farklı operasyonun icab ettiğini söylüyordu. ford’a göre bunların 949'u kuvvetli işçilerin çalışmasını gerektiriyordu. 3448 operasyon için normal işçi lâzımdı. kalan işlerin ise 670’si bacakları olmayanlar, 2637’si tek bacaklılar, 2’si kolu olmayanlar, 715'i tek kollu insanlar, 10'u da kör insanlar tarafından yapılabilirdi. yani fabrikalardaki işbölümü sebebiyle artık tam insana bile ihtiyaç kalmıyordu. sadece “insan parçaları” yeterliydi.”

    marks ise bu durumu yabancılaşma kavramı içinde das capital de emeğin şeyleşmesini açıklarken şöyle anlatmaktadır:

    “pamuk sanayii kurulalı doksan yıl oluyor... ingiltere’de üç kuşaktır varolan bu sanayi kolu bu sürede, fabrika işçilerinin dokuz kuşağını mahvetti. işlerin hızlandığı dönemlerde, işçi açığı çok büyük seviyelere ulaştı. 1834 böyle bir sene oldu. o sırada imalatçılar, hemen, yoksullar yasası komisyonuna, tarım bölgesindeki “fazla-nüfus”un kuzeye gönderilmesini önerdi; açıklamalarına göre, “oradaki fabrikatörler bu fazla-nüfusu emer ve tüketebilirdi. devletin onayı ile temsilciler atandı. *...+ manchester’a aracılar yollandı. tarım işçisi listeleri hazırlandı ve aracılare verildi. aracılar bürolarında kendilerine uygun olanları seçtiler ve aileler yollandı. bu insan paketleri etiketlerle yollandı tıpkı mal gibi, yük vagonlarında. bazıları yaya idi. sağda solda sürtenler oldu, kaybolanlar, sanayi mahallelerinde ölenler... tarım işçileri tıpkı zenci köleler gibi sistematik bir biçimde aracılar tarafından alınıp satıldı ve bu insan ticareti düzenli olarak gelişti. 1860 tekstil sektörünün tavan yaptığı bir yıl oldu. yeniden çalışacak “kollar” gerekliydi ve yeniden aracılar kırsal alanlarda insan eti ticaretine koyuldular. [...] ama buralardaki nüfus fazlası zaten tüketilmişti. fransa ile yapılan ticaretin gelişmesi neticesinde ilk anda 10 bin “kol” gerekiyordu ama bu hızla 50 bine çıkacaktı. insan eti ticareti yapan aracılar yeterince köylü bulamayınca plc başkanına bir temsilci yolladılar ve fakir çocuklarla yetimleri kullanmak için müsade istediler.” (kapital, onuncu bölüm *iş günü+, 5ci kesim).
hesabın var mı? giriş yap