• dits et ecrits serisindeki kitaplardan biri. fuko derlemesi. yarısından bir bok anlamamış olmakla beraber, bazı söyleşileri gayet keyifle okuduğumu belirtmek isterim. özellikle suskunluk hakkında leziz bir kısım vardı ve hatta buraya da yazayım tam olsun:

    [stephen riggins'le söyleşi'den..]

    " s.r.: okurun hiç öyle bir beklentisi olmadığı halde sizin yapıtlarınızdan öğrenebileceği şeylerden birisi, suskunluğun değerini bilmek. yazılarınızda suskun kalmanın sağladığı özgürlüğü, suskunluğun çok çeşitli nedenleri ve anlamlarını işliyorsunuz. sözgelimi, son kitabınızda bir değil pek çok suskunluk biçimi bulunduğunu söylüyorsunuz. peki, bütün bunlardan sonra, anlattıklarınızda kuvvetli bir otobiyografik yan bulunduğu sonucunu çıkarmak doğru olur mu sizce?

    foucault: ikinci dünya savaşı'ndan hemen önce ya da savaş sırasında katolik bir çevrede yetişmiş olan her çocuk, konuşmanın da suskunluğun da pek çok yolu olduğunu sanırım bizzat kendi deneyimleriyle öğrenmiştir. nitekim, çok koyu bir düşmanlığı yansıtan suskunluk türlerine rastlandığı gibi, köklü bir dostluğu, yoğun bir duygusal hayranlığı, hatta aşkı ifade eden suskunluk türleri de vardı. beni ziyarete gelen-bunu hangi amaçla yaptığını bilmiyorum-yönetmen daniel schmidt'le karşılaştığımızda, henüz birkaç dakika geçer geçmez ikimizin de birbirimize hakikaten söyleyecek hiçbir şeyimiz olmadığını anladığımızı çok iyi hatırlıyorum. onunla galiba öğleden sonra saat 3'ten gece yarısına kadar beraberdik. birlikte içki içtik, esrar çektik ve yemek yedik. ama sanmıyorum ki bu on saat boyunca yirmi dakikadan daha fazla süreyi konuşarak geçirmiş olalım. ve o görüşmemizden beri ikimizin arasında epeyce uzun sürecek bir dostluk doğdu. dostluğun tamamen suskun davranışlarla başlaması benim başıma ilk defa geliyordu.

    suskunluğun değerini bilmenin belki başka bir boyutu, konuşma yükümlülüğüyle ilintilidir. çocukken fransa'da küçük burjuva bir taşra çevresinde yaşadım. yaşadığım ortamdaki konuşma zorunluluğu, benim için hem çok garip hem de çok sıkıcı bir şeydi. kendimi bildim bileli insanların neden konuşmak zorunda olduklarını merak etmişimdir. oysa suskun kalmak, pekala insanlarla ilişki kurmanın çok daha ilginç bir yolu olabilir."
  • "iktidar, özünde, “yapmamalısın!” diyen kimsedir."
  • "baskı sistemi olarak hapishaneler şu şey ileri sürülerek kuruldu: hapishane, suçluları yeniden eğitim sistemi olacaktır. hapiste kaldıktan sonra, askerlik ve okul tipinde bir evcilleştirme sayesinde, suça eğilimi olanı yasalara itaat eden bir bireye dönüştürebileceğiz. dolayısıyla, insanları hapis yatırarak itaatkâr bireyler üretmeye çalışılıyordu. oysa, kısa sürede, hapishane sisteminin ilk zamanlarından itibaren, bu sonuca götürmediği; ama doğruyu söylemek gerekirse, tamamen zıt sonuç verdiği fark edildi: bireyin hapishanede kalma süresi arttıkça yeniden eğitilmiş olma hali azalıyor, suça eğilimi artıyordu. sadece sıfır üretkenlik değil, negatif üretkenlik."

    (bkz: points de vue)
hesabın var mı? giriş yap