• ozal zamaninde ozalin sundugu buyuk guven ve daha ziyade imkanlarla, sipaliyi indirmis, gunumuzde ise yurt disina kacmamissa iflas etmemek icin devletle pazarlik halinde olan kisilerdir. en bilinen prenslerden biri icin (bkz: engin civan)
    bi de benzer bir adam kayirma icin (bkz: cillerin a takimi)
  • tonton amcanın ülkemize yaptığı en büyük iyiliklerden.. yıllarca skandal yokluğu çeken, hortumu bahçe sulamakta kullanıldığını zanneden, anayasanın çanakkale'ye benzediğini sanan cahil ülkem insanının hayatın gerçekleri ile tanışmasında yardımcı olmuştur bu heyecanlı gençler (sanırsam bir ara terbiyesizlik yapılmış ve bu güzide insanlara beyaz türk çamuru atılmıştır, ayıptır, günahtır)..

    şimdi bu arkadaşların bize öğrettikleri ile enron, arthur andersen benzeri skandallara gülümseyek bakıyoruz, amerikalıların bizden öğrenecekleri çok şey var diyoruz..
  • hepsi zengin, bir kismi kacak olan insanlar grubu.
  • ozal doneminde patlama gosteren yuppi nufusunun arasindan sivrilip pederlerinin koltuklarina yerlesen canlilar. ozellikle aktuel, tempo gibi degilerde rastladigimiz bu tiplerin agizlarindan cikan sozler neredeyse birbirinin aynidir ve sig dunya goruslerinin birer aynasidir. yasam tarzlari amerikan yasam tarzinin taklididir, sozleri tribune oynamaktan, "tabi yane memura, koyluye de yardimci olmak gerekir bazan" demeclerinden oteye gidemez. sozde egitimli kimselerdir, ancak yuppiligin dogasi geregi icinde bulunduklari yasam tarzi, yaptiklari, konustuklari ve dunyaya bakislari, onlarin yurtdisinda almis olduklari egitime ragmen adam olamadiklarina isaret eder. babalarinin onca zorlukla kurdugu sirketin basina gectiklerinde genc yonetici imaji adina bir takim degisikliklere giderler ki bu da cogu sirketin sonunu hazirlamistir. dusuk gelirli vatandaslarin 'calisma' ve 'kazanma' isteginin tuketim olanaklarinin ve tuketim malzemelerindeki cesitliligin artmasi ile ateslenecegini dusunen ve adina turgut ozal dedigimiz yasam formunca ekonomiyi sirtlamakla gorevlendirilmis bu canlilar kumesinin gecen zaman icinde ne kadar basarili olduklari gozler onundedir.
  • turgut özal'ın uzman olmadığı konularda kendisine yardım eden, fikir teatisi yapan, rahatça düşüncelerini konuşabilen tecrübeli çekirdek kadro.
  • "türkiye'ye ilk geldiğinde çocuk yüzlü, samimi gülüşlü, sıcak bakışlı biriydi.

    işte prens!

    diye yazdı gazeteler.

    başbakan özal'ın prensi...

    o zaman...

    bir papatyalar modası vardı...

    baş papatya semra özal'dı...

    bakan eşleri ile devletle iş yapan yeni yetme zenginlerin eşleri de cıvıl cıvıl alt papatyalardı... eğelence geceleri düzenlenir, kocaları "transformasyon... transformasyon..." diye tempo tutarken papatyalar dans ederlerdi.

    bir de prensler modası vardı...

    prensler piyangodan çıkmamıştı.

    papatyaların yakınında dururlardı.

    hepsi amerika'da okumuş çocuklar...

    hepsi vizyon sahibi, değişimci...

    adnan kahveci... engin civan...

    bülend şemiler... ercan kumcu...

    diğerleri... ve rüşdü saracoğlu...

    ahmet'in babası turgut özal, ülkeye dönüp başbakan olunca, ahmet'in abd'deki arkadaşları da; "türkiye'nin bilginize, görgünüze, kariyerinize ihtiyacı var..." diyerek memelekete çağrıldılar. devlet bankalarının başına, özelleştirmenin başına, hazine'nin başına, toprak mahsulleri ofisi'nin başına oturtuldular.

    prensler ikiye ayrılıyordu.

    projeci prensler... normal prensler...

    normal prensler, normaldi...

    projeci prensler yaman prenslerdi.

    çok ilginç...

    bunların başına geçtiği devlet bankaları (bir-ikisi hariç) hep soyguna uğradı.

    rüşdü saracoğlu da...

    ahmet'in arkadaşıydı...

    o, bir projeci prensti...

    ismet inönü'nün başbakanlarından şükrü saracoğlu'nun torunu rüşdü, michigan üniversitesi'nde parlak bir öğrenci olmuş, matematik bölümünü bitirmişti, sonra da imf'ye girmişti. bugüne kadar imf'ye girip çalışan 400 kadar türk uzman olmuştu, rüşdü de onlardan biriydi.

    özal, onu ankara'ya çağırdı...

    ilkin merkez bankası araştırma grubu başkanı oldu. sonra 1987'de özel bir kararnameyle merkez bankası başkan yardımcısı sayısı, sırf prens rüşdü'ye yer açmak için, 3'ten 4'e çıkarıldı. yavuz canevi hazine'ye kaydırıldı. rüşdü saracoğlu merkez bankası başkanı işte böyle oldu.

    ve projesini başlattı...

    adı ekonomi literatüründe "sıcak para cenneti türkiye projesi" diye geçer. önerisiyle 32 sayılı karar çıktı. kambiyo kontrolleri kalktı. türkiye'den dışarıya, dışarıdan türkiye'ye serbest para hareketleri başladı.

    merkez bankası her işi bıraktı.

    döviz kurunu düşük...

    tl faizini yüksek tuttu...

    ***

    yerli ve yabancı para...

    yüksek kazancı görmüştü.

    türkiye'ye döviz aktı...

    dövizler merkez bankası'na geldikçe merkez bankası döviz karşılığı türk lirası bastı; halka da "bakın görün transformasyonu... artık karşılıksız para basmıyoruz, döviz karşılığı para basıyoruz... merkez bankası'nın borçlanması yerine hazine'nin piyasalardan piyasa faiz fiyatıyla borçlanması dönemini başlatıyoruz..." denildi.

    dövizler türk lirasına dönüştü...

    yüksek faizle bankalara yattı...

    bankalar da üstüne komisyonlarını koyup bu parayı yüksek faizle devlete borç (hazine kağıdına) diye sattılar.

    korkunç sömürü başlamıştı.

    türkiye dünyanın en pahalı faizleriyle borçlanan ülkesi olmuştu. dünyada paranın maliyeti dolar bazında yüzde 5 ile 8 arasında değişirken, türkiye'de yüzde 20... yüzde 30... yüzde 40'a kadar çıkıyordu. bu yüksek kazancı gören dış para türkiye'ye geliyor, ballı-kaymaklı faizi alıp geri dönüyordu.

    bankalar büyük kâr ediyordu.

    banka sahibi olma iştahı buradan peydahlanmıştı. sanayiciler de asıl işlerini bırakıp, faizden kazanmayı öne geçirmişlerdi. eskiden bir sanayicinin faizden gelir elde etmesi "tefecilik" diye hakaret kabul edilirken, son 10 yılda iso'nun "500 büyük firma anketi"nde kârların yüzde 90'ının faizden elde edildiği belgeleniyordu.

    sanayici paradan para kazanıyor.

    devlet dış paraya yüksek faiz ödeyerek açıklarını kapatıyor. türkiye, ihracatını, turizmini artırmadan döviz birikimi yüksek ülke durumunu koruyor, bu arada ithalat da patlıyordu.

    türkiye uyuşmuştu...

    sahte cennet olmuştu...

    ***

    uyuşuk sahte cennet, dolar bazında yüzde 20... yüzde 30... yüzde 40 faizler ödeyerek soyuluyordu. politikacılar mali ve ekonomik reformları yapamadığı için her yıl 5 ile 10 milyar dolar fazla faiz ödeyerek türk halkının sırtından abd zenginlerine, fransız zenginlerine, ingiliz, alman, norveç, isveç zenginlerine ve içerde türk zenginlerine kaynak aktarılıyordu. 10 yıl içinde türkiye yaklaşık 100 milyar dolardan daha fazla bir kaynak ödeyerek borçlandı. enflasyonu da indiremedi, gelen parayı da içeride yatırımlara dönüştüremedi.

    ve sahte cennet prensi rüşdü, milletvekilliği görevi bitince: ne tesadüf...

    bankekspres battı: rüşdü danışman.

    interbank battı: rüşdü danışman...

    egebank battı: rüşdü danışman...

    ne tesadüf...

    prens rüşdü döneminde düşmeyen faizler, prenssiz idare edilen şu yeni dönemde hızla düşmeye başladı. ve rüşdü saracoğlu istanbul dgm savcılığı'nda egebank soygunu ile ilgili olarak 2 saat sanık olarak ifade verdi.

    eski prens, prenslik döneminde kendisini manşetlerle alkışlayan basını da "cellatlık yapmakla" suçladı...

    o, bir projeci prensti..."

    necati doğru - 20 ekim 2000
hesabın var mı? giriş yap