• ölmek uzereyken ucundan donmek*.
  • ole kodu kasmak.
  • on bir yasimda, hayatimin ilkbaharinda, ucsuz bucaksiz tarlalar arasindan bavyera’nin iclerine dogru ilerleyen ve otuz tane sinif arkadasimla dolu bir otobusun icindeydim. ceplerimize turlu nasihatlerle doldurulmus deutsche mark’larin munih’teki bir alisveris merkezinde bilhassa da akrabaya, ese dosta hediye seklinde donmek uzere futursuzca harcandigi bir geziden donmus, simdiyse birbirimize aldiklarimizi gosteriyorduk. ben de eksik kalmak istememis, koltugumu terk ederek o zamanlar dort-bes yaslarinda olan kuzenime aldigim, cerceveleri kirmizi plastikten kalp seklinde, camlari pembe ve kenarina yine plastikten minik bir musti* ilistirilmis, sirin ve bir o kadar da gulunc gorunumlu gunes gozlugunu kendimi yakin gordugum arkadaslara sergilemek uzere otobusun koridorunda dolanmaya cikmistim.
    belli ki paylasmalara doyamadigim zevzek bir mizah anlayisinin sahibi idim o donem, zira arkadaslarimi dort bucuk marka aldigim bu gozlugu aslinda altmis uc marka ve kendim kullanmak uzere aldigima ikna etmeyi bir komiklik olarak algiliyor, onlar “yok daha neler, inanmayiz” dedikce tum masumiyetimle “neden ama, cok guzel degil mi?”, “pahaliya almissin mi diyorsunuz yani?” gibi seyler soyluyor, gozlugu gozlerime geciriyor, o halimle cok hos olduguma inanircasina kendinden gecmis pozlar veriyor, muhakkak ki egleniyor ve de eglendiriyordum. olan o an oldu.
    icinde oldugumuz otobus hala bilmedigim bir sebepten oylesine ani bir fren yapti ki, siddeti o zamanlar kirk kilodan fazla olmayan hassas ve narin vucudumu ayakta durdugum noktadan kaldirarak koridorun butun uzunlugu boyunca firlatti. evet sevgili okuyucu, ben uctum.
    guldugum bir laf vardir, “herkes ucabilir, ama yalnizca bir kere” diye. eger ki ayni zamanda spor ogretmenligi de yapan atletik vucutlu ve refleksleri hizli almanca hocamiz en onde soforun yaninda oturmasa ve beni cami paramparca ederek acik havaya cikmama bes kala yakalamasaydi bu soz benim icin de gecerli olabilir, bugun eksi sozluk’ten ziyade karacaahmet mezarligi aile kabristaninin ayrilmaz bir parcasi olabilirdim. hocamiz butun sinifin terorle dolmus gozleri onunde beni mutlaga yakin bir olumden kurtarmakla kalmadi, ayni zamanda o gun itibariyle otobus hareket halindeyken ayaga kalkmamizi yasaklayarak olasi tehlikelerin de onune gecti.
    olumun kiyisindan donenlerin sarsici ruhi degisimlerden gectigini, buyudugunu, olgunlasip duruldugunu anlatirlar. benim icin de boyle oldu mu peki? sanmiyorum. olaydan sonra ilk hatirladigim arkadaslari toplayip oznesi oldugum bu heyecan dolu anlari en neseli, en geveze, tahminen en berbat esprilerimle suslu bir sekilde anlatmak oldu.
    o eski halimden eser yok simdi. nerede o zamanki nuktelerim, latifelerim, gulme ve guldurme askim? heyhat, genclik. siz beni bir de on birimde gorecektiniz.
  • “hiç ölümden döndünüz mü?”
    yanıtımın doğrudan bu soruya karşı yöneltilmiş görünmesini istemem ben. ama bu türden soruların çok yararlı amaçlara hizmet ettiğini düşündüğüm gerçeğini de gizleyemem. çok basit, pratik bir nedenden ötürü. binlerce -yoksa yüz binlerce mi ve hatta milyonlarca mıydı?!- spermin arasından kazanan sperm olduktan sonra, rahmin o kutsal bekleme salonunda uzun süre bekledikten sonra, biraz da çok anormal şartlarda dünyaya geldikten sonra “her şeye rağmen yaşamaya çalışmak” denen buhranlı durumun ne derece önemli bir şey olduğunu açıklamadan edemem.

    özgürlük birey için vardır değil mi? yaşama hakkı ve bazen ölme hakkı. o farkında olmasa bile; ama oradadır ve şu ya da bu şekilde bir çöp yığınıymışçasına çarçur edilmiştir; kaybolmuş, unutulmuştur. o en çok özlediğimiz ve en esasa dair şeye had safhada arzu diyebiliriz. intiharcıl bir adamın okyanusa attığı ayak seslerindeki yokedici arzu. kendine dönüklüğün ve kontra özgürlüğün nihai kertesi.

    ve sizi ölüme çeken şeyi bertaraf ettikten sonra, o karanlık ruh halinden sıyrıldıktan sonra
    - ki bu öleyazdığınız anlamına gelir, tebrikler- yapmanız gereken, alelade ya da aptalca olsa bile; o tek, temel, bütünüyle yok edici şeyi son sınırına kadar takip eden olarak, ucuna geldiğiniz ve belli bir ölçüde yaşadığınız ölüm duygusu sayesinde bayağı ve dünyevi olanı bundan sonra daha keyifli yaşamak olacaktır. öleyazmak çöldeki her şey biterken bulunan suya benzer ya da boğulmakta olan biri için bir nefeslik havaya.

    bir ipin ucunda, bir bakkal dükkanında, 18 yaşındaki kuzenim sabahın köründe inmiş ipi takmış boynuna. nedeni kendi yaşlarında bir genç kız. her yaşta yakalanabiliyor insanlar yaşam krizine. o kriz anında urgan uçlarında kendini sallayıp hayatına son verenlerden biri olmak istemişti kuzenim. ve fakat tam bunu yapacakken çılgın, birden boynundaki ağırlıktan rahatsız olmuş. panik halinde ve çokça gözyaşı içinde çekivermiş ipi. kapıdan içeri girdiğimde yerde kuzenim. ağlıyor, tepede bir ip hafif hafif sallanıyor. öleyazmanın henüz 20. dakikası. hayata devam ediyor.

    söylemesi çok zor ama size yalan söyledim.
    bu bir yalan çünkü kuzenim gerçekten başardı bunu. kendini öldürdü! neden böyle yazdım? çünkü bu durumu kabullenmek çok zor. hala. öyle olsun istedim. ama yazdıklarım bu nafile yanılgıyla akacakken birden makas değiştirdi. bu yazı alanını kişisel yüklerle ağırlaştırmak istemezdim ben. ama oldu bir kere. keseyim en iyisi… kalsın böyle..
  • neredeyse olmek ama olmemek. bir anda olumle burun buruna gelmek ama olmemek. olumune ramak kalmak ama olmemek. bir turlu olmemek.

    anlik bir sey bu, "iste o an oleyazdim" denir ya. oldu bitti, simdi o andan geriye korku, sukran, hayata yeni bir gozle bakis, bir seylerin o anda anlamlaniverdigi anlamiyla bagra basilmasi gibi seyler kaldi. oleyazmanin tortusudur bunlar, degerlidir, guzeldir.

    ama oleyazmak bazilari icin anlik, sipsak, goz kirpincaya kadar olup biten bir deneyim olmuyor. onlar an be an (be an be an...) oleyaziyorlar. hayat denen sey aslinda bitiyor, insanlarin hayatlarini surdurebilmeleri icin gereken seyleri bir sekilde kaybediyor onlar. umut mudur, hayaller midir, sevgi midir, zevk midir, para midir, hirs midir, melul melul mamasinin verilmesini bekleyen kedi midir, neyse iste hayati anlamli kilan, onlar yoktur. bir yerlerde yitirilmistir. oleyazmayi bir an degil de bu oleyazilan anlarin zincir oldugu bir surec olarak yasayanlar her aksam "uyusam da uyanmasam" diye yatip "kahretsin yine uyandim, olmemisim" diye uyanir, sonra da olume daha yakin oldugu icin cikamazlar yataklarindan. hayati hayat gibi yasayamazlar, cesaretleri olmadigindan -nezakete ne gerek var, dupeduz korkakliklarindan- olemezler de. hayatla olum arasinda oyle dolanir dururlar. iste onlar an be an oleyazarlar, olume ramak kalmis o noktada neredeyse olerek ama bir turlu olemeyerek yasarlar gunler, aylar, yillar boyunca.
  • kader çerçevesi dahilinde düşünen bir insan için aslında kendi içinde mantık hatası içeren bir ifade, sahte bir olgudur.. nitekim kabul ettiğimiz mantığa göre ölüm yalnızca gerçekleştiği anda vardır, en yakınında gezinirken bile ihtimal derecesi ölçülemez.. depremden tek farkı gelecekte de ölçülemeyecek olmasıdır.. bir insan uçurumdan aşağı düşeyazabilir, arabanın altında kalayazabilir, serseri bir kurşuna denk geleyazabilir; bunlar ölümü hatırlatan şeylerdir fakat öleyazmak değillerdir.. bunlar fani kabul ettiğimiz dünyadadırlar, ölüm ise bir geçiş noktası ya da kimisine göre bir sondur.. nihayetinde bir bilinmeyendir ölüm, tecrübe edilemeyendir, muammadır.. belki de kainattaki ölümsüz olan tek canlıdır kişinin kendisi.. bu da ölüm anına kadar aksi ispatlanamayacak bir ütopyadır..

    "-eyazmak" bir çıkarım, bir tahmindir.. çıkarımlar ve tahminler tecrübeler üzerine yapılır; düşmek, çarpmak, kırmak vs. gibi.. küçük/büyük tecrübeler insanı olayların gidişatı hakkında tahmin edebilme yetisine sahip kılar.. ölüm kapalı kutudur.. ölümü tecrübe edenler bunu paylaşma imkanlarını da kaybederler aynı zamanda..

    kaldı ki yüksek ölüm ihtimallerine karşın hayatta kalabildiklerine şahit olduğumuz insanlar bu kapalı kutuyu işaret ederler var oluşlarıyla..

    yani efendiler; düşmeden de düşeyazmış olabiliriz, bundan emin olabiliriz.. çünkü bireysel veya toplumsal tecrübelerimize göre benzer anların sonrasında düşülebilir..

    fakat öleyazıp yazmadığımızı ölmeden anlayamayız.. dolayısıyla 'öleyazmak yoktur' derken başta da belirttiğim kaderci bakış açısını baz aldığımı hatırlatırım..

    uykudan sonra gelen edit: ben artık bu yazıda ne demek istediğimi anlamıyorum..
  • hayatının bittiğini sanarak korkmak, gerçekten arafta kalmak ve sonra tekrar hayata geri dönmektir. hayatın anlamını daha bir anlamak, hayata kaldığın yerden devam etmektir öleyazmak, zordur.
  • ölme halinin sürekliliğinden bahseden sözcüktür.
    bir başka deyişle ölme halidir. integralini aldığında hiç ölmemektir mesela. ingilizceye çevirdiğinde present perfect tense'te ölmektir. ne kadar süreceğini bilemediğin, pek de uzun sürmemesini temenni ettiğin, bombok bir hali yaşarken, lan yaşamasaydım keşke diye aklının ucundan geçiriverdiğin hallerde cuk oturan kelimedir hem de.
    ölmenin steady state e varamayış öyküsü. bir tasarım hatası.
    ha bir de türkçe konuşmanın, düşünmenin ve yazmanın güzelliğidir. bu kadar.
hesabın var mı? giriş yap