• iyi yapılırsa çok saygın meslek: http://www.facebook.com/…?v=1105939734819&ref=share
  • koyunlarla iş arkadaşı olunan meslektir, patronluktur ama sevgi ve şefkat içerir.
  • yıllar yıllar evvel yapmak zorunda kalıp da bir meslekte nasıl başarısız olunurun dersini verdiğimdir.

    yılın dokuz ayını büyükşehirde kalan üç ayını ise memleketinde` :trabzon`, köylerde, yaylalarda geçiren bendeniz o gün de pür neşe sabahın 5:30 unda uyanmış, yöresel yemeklerimi yemiş, arkadaşlarımla top oynamak üzere sabahın 7sinde futbol sahamızda yerimi almıştım. ancak sporcu disiplininden bihaber ibrahim, nuri, mustafa gibi arkadaşlarımızın idmana geç gelmesi üzerine hocamız idmanı iptal etti. ya da başka bir deyişle sahaya sadece 4 kişi geldiği için ve gelenlerin kendileriyle beraber bir adet top getirmeyi başaramamaları sebebiyle başka bir meşgale bulmamız gerekiyordu. can ciğer kuzu sarması arkadaşımız, zaman zaman babasının yerine çobanlık yapan arkadaşımızın yanına gitmeye karar verdik. oh 5 kişi ne kadar güzel eğlenecekler gibi duruyor değil mi yazdıklarım? ah ah!

    yanına vardığımızda sevgili kardeşimizin iskambil kağıtlarıyla solitiare oynadığını gördük. kayaların arasında rüzgar esmeyecek şekilde oturmuş, keyif yapıyordu. keçiler kah dişilerine kur yapıyor, kah açlıklarını bastırmakla yetinmeyip değişik lezzetler adına farklı çiçekleri yiyorlardı. bizi gören çoban arkadaşımızın gözleri bir anda açıldı. ben o anda aha yarrağı yedik dedim ama içimden dedim. "madem 5 kişiyiz birimiz koyunlara baksın, diğer 4 kişi batak oynasın" dediği an az önce içimden söylediklerim konusunda haklı olduğumu farkettim. kağıt çekme yöntemiyle belirlenecekti kimin yapacağı. çektik. 7. sıradaki kağıdı istiyorum dedim 52 kağıt arasından. şota beni üzmez dedim. en düşük kağıdı çeken koyunları bekleyecekti. şota beni üzmedi. ya da üzmedi demeyelim de yanıltmadı. başıma böyle bir yarrağın geleceğini çok iyi biliyordum. 2 li karo geldi. 2linin bile güzelini yakalayamadık.

    4 kişi oturup oyun oynarken ben onların yanında koyunlarla oynayıp, çoban köpeğini seveceğimi falan sandım ilk başta. böyle olmadığını öğrenince doldu gözlerim ilk olarak.meğersem bu arkadaşlar kayanın altında oyun oynarken ben koyunların peşinden gidecekmişim. koyunlar şu an burada otluyorlarmış ama sabit durmazlarmış. elime bir adet değnek, belime bir adet daha önce bir kez bile sıkmamış olduğum bir tabanca, cebime de 10 tane torpil sıkıştırıp beni yola koydu arkadaşım.

    çobanlıkla gerillalık arasındaki ince çizgideydim. sürü yürüyordu. çoban köpeği ise ayaklarımın dibinden bir saniye olsun ayrılmıyordu. sürü tepelere tırmandıkça ömrümden ömür gidiyor, 300-400 hanenin iç içe bulunduğu yaylam monopoly oyunundaki şehirlere benzer bir görünüm oluşturuyordu. zaten 2700 metre rakımlı yaylanın un ufak göründüğü bir yükseklikte, elimde bir adet değnek, her an çükümü ısıracakmış gibi bakan çoban köpeği ve selçuk erdem'in çizdiği kadar sevimli olamayan 200 civarı koyun ile yükseliyordum. ve olabilecek en kötü senaryo gerçekleşiyordu. sis inmeye başlamıştı. sis, kurt demekti. kurt ise yarrağı yedin janjojeceğim demekti.

    şimdi okurken gülüyorsun biliyorum ama ben o göt korkusuyla teyemmüm abdesti alıp sürünün duraksamasını fırsat bilerek 8 rekat namaz kıldım. surelerin sonuna sıkıştırdığım "allahım sen her şeyin en iyisini bilirsin" efektleriyle kendime puan kazandırmaya çalıştıysam da yemedi. sürü otun kalitesini hayli yüksek bulmuş olacak ki bahsettiğim noktadan yarım saat kadar ayrılmadı. kayaların üzerine oturdum sigara yaktım. kurt murt gelir önlem alayım diyerek torpillerden birisini elime aldım. yaktım, attım.

    sürü dağıldı. 200 küsür koyun kendince arkadaş grupları halinde farklı yönlere koşuşmaya başladılar. köpek suratıma " senin ben amına koyim sen adam mısın" gibilerinden bir bakış attı. allahım nasıl bir işin içindeyim ben dediysem de bu çobanlıktı ve bunun geri dönüşü yoktu. o sürü benimdi ve ona sahip çıkmalıydım.

    5-10 dakika içinde bir tehlike olmadığını anlayan koyunlar geri toplandılar. sis iyiden iyiye artmaya başladı. ve bu dakikalarda ömrüm boyunca sanırım bir tek öleceğim zaman yaşayacağım bir heyecan fırtınası yaşadım. kayanın arkasındaki koyunlar hızla aşağıya doğru hareket etmeye başladı. çoban köpeği yüksek sesle havlayarak olay mahaline, kayaların arkasına koştu. kurt gelmiş olmalıydı. ve ben sanırım altıma sıçıyordum. silahımı çektim. silaha baktım. mermi nasıl ağıza verilir, tetiğe basmaya gücüm yeter mi derken bireysel silahlanmaya çok karşı olduğumu farkettim. "ya sikerim sürüsünü de koyununu da ölüyoruz lan" diyip ya allah dağdan aşağıya koşmaya başladım. ben koşunca bütün sürü ardımdan koşmaya başladı. köpek kayaların arkasından geriye dönüp, bütün koyunları geride bırakıp yanıma kadar geldi. koşuyorduk. rüzgarı ve soğuğu suratıma yedikçe, köpeğin gözlerine bakıyordum. kafasının üstünde konuşma balonu olsaydı muhtemelen "nereye amına kodumun malı" diyor olurdu bana biliyordum ama koşuyordum. kendisine sadakatini takdir ettiğimi ancak canımın kıymetli olduğunu ve henüz 14 yaşında olduğumu uzun uzun konuşmak isterdim onunla ama ayağım taşa takıldı. yuvarlandım. durduğumda köpek de koyunlar da bir hayli yukarıda kalmışlardı. ne yapmalıydım? gözleri 1.5 derece miyop ve buna rağmen gözlük kullanmayan ben arkadaşlarımın yaklaşık 2 saat önce çok uzaklarda oturduğu kayaları bulmayı bir hayal olarak yorumlayarak en iyisi köye gidip, gerçek çobanı, arkadaşımın babasını bulmayı tercih ettim.

    gittim, buldum, derdim anlattım. çobanlık yapan arkadaşım o akşam sağlam bir dayak yedi. koyunların kayıpsız şekilde bulunması mucizevi olsa da gerçekleşmişti. ben çoban olan arkadaşımdan efsane bir dayak yiyeceğim korkusuyla 2 gün evden çıkmadım. ama 2. gün o özür dilemek için kapıma geldi. üzüm yedik. çok eğlendiğimi bir daha asla böyle bir tecrübe yaşayamacağımı falan anlattım. o da benimki gibi bir walkmani olsa ne kadar güzel zaman geçirebileceğini söyledi dağlarda. hediye ettim, sarıldık. üzüm yedik gene.

    son olarak, aysun kayacıyla oyum bir olmasın.
  • (bkz: o alquimista)
  • işkur'un, sürü yönetimi elemanı adı altında mesleki eğitim kursu açılmış olan meslek. maaşı da 3500 tl imiş.

    çoban mı olsak ne yapsak.
  • maaş / kafa rahatlığı (insanlarla uğraşmak) oranının en yüksek olduğu meslek grubudur zannımca.
  • insanlığını yitirmiş varlıklarla uğraşmaktansa, yaratıldığı gibi kalmış, iki yüzlülük, yalan dolan hile, hurda bilmeyen varlıklarla zamanı paylaşmayı sağlayan oldukça iyi bir meslek.
  • şaka maka 1 günlüğüne de olsa yapmışlığım var. bence cv'me ekleyebilirim yani... olm o kadar erken uyanmışım çocuk halimle. sabah 5'te. alarm vs de yoktu köyde o zamanlar. ne alarm var ne telefon var o zamanlar. o zamanlar derken tarih 99 falan...
    4 kat çorap-5 kat alt taraf bir 7 kat da üst kısıma olmak üzere işte toplam bilmem kaç kat giyinerek yaptım. o çobanlık deneyimim sonunda hayvan sahiplerinden beklediğimse tereyağıydı. insanın tüm isteklerini beklentilerini değiştiren bişey bu iş.
    ne ekşınmen ne pavırrencırs oyuncağı bekliyordum. şimdi düşünüyorum da

    sizin oyunuzla benim oyum bir mi lan!
  • o yörenin ot mevsimi geldiğinde başlar, otlar tamamen kuruyana kadar da devam eder. sürüdeki hayvan sayısına bağlı olarak da ödenecek ücret tayin edilir. 150-200 baş bir inek sürüsü için 6-8 aylık sezonda bu bedel 35-45 bin lira arasında değişir. yani aylık geliri 5-6 bin lira aralığındadır. güttüğü ineklerin sahibi köylüler çobana kalacak yer de sağlarlar.

    bu hayatta yapılabilecek en keyifli mesleklerden bir tanesidir kanaatimce. keyifli olduğu kadar da uzmanlık ister. hayvanlara hitap etmeyi bilmelidir çoban. gözü açık olmalıdır ki hayvanları çaldırmasın. en sağlam ve sadığından 3-5 tane de çoban köpeği olmalı, en uysalından bir tane de eşeği, tutukluk yapmayan bir tane de tüfeği.
hesabın var mı? giriş yap