aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • yönetmenligini ve senaristligini emre konuk'un basrolunu ise hakan atalay'in üstlendiği 52. antalya film festivali kapsaminda gösterilen izlemeye deger bir film. bugun migros avm'deki 12:00 seansinda gosteriminde sesle ilgili teknik sorunlar vardi. bazi konusmalar hic duyulmadi maalesef. ingilizce altyazilardan okuduk bazi diyaloglari. filmin sonunda yonetmen kalkarak kendini tanitti ve sorunu anlatti, disarida bunun kavgasini verdigini ama çözülemediğini, filmin basindaki diyalogun filmin anlasilmasi acisindan önemli olduğunu ancak duyulmadiğini belirtti. üzüntüsü her halinden belliydi. güzel film her sekilde kendini anlatıyor yine de. ingilizce bilmeyen ailem filmden gayet keyif aldi neticede.
  • antalya film festivali ve 35. istanbul film festivali'nde in iyi ilk film ödülünü alabilecek elle tutulur hangi yanı olduğunu bir türlü anlayamadığım film. festivalde izlediğim, hatta bu zamana kadar festivallerde izlediğim tüm filmler arasında açık ara en kötüsü! hele o diyalogların yapaylığı! hayatımın geri kalanında düşünmek dahi istemiyorum bu filmi.
  • çırak, sadece 35. istanbul film festivali'nin değil türk sinema tarihinin çok iyi filmlerinden biri. metin; görüntü ve sanat yönetimi; mekân (platoda çekilmiş), oyuncu ve kadraj tercihleri muazzam. yarattığı atmosfer ve göz hizası, yakın çekimlerle izleyiciyi de işin içine çeken, onu bir paranoyağın zihnine sokmayı başaran film, psikanalitik altyapıya da sahip. anne sevgisi eksiliğini makbule hanımla gidermesinden oedipus kompleksine (rakip berber, berber de baba figürünü temsil ediyor); çırağın ismindeki (bkz. âlim: sınırsız bilgili, kendisinden bir şey saklanamayacak olan) anlama kadar farklı okumalar, çıkarımlar yapılabilir. senarist ve yönetmen emre konuk iyi devam ederse evrensel bir sinema insanı olabilir . (bunu iyimser bir not olarak buraya bırakıyorum.)
  • olm çok güzel film lan.

    canavar gibi...
  • başarılı oyuncuların oynadığı, gerçek hayattan kesit film.
  • yunus nadir eraslanın ilk öykü kitabı.

    bitirdiğimde kafamın içinde dönmeye devam eden bir kitap oldu. ninesinin dizinin dibinde masal dinleyen, babasının gazabına uğrayan, ne olursa olsun büyüklerine saygıda kusur etmeyen, hiç bilmediği bir şehre tüm ideallerini sırtlanarak öğretmenlik yapmaya giden aynı zamanda bendim. okuyucuyu bu denli sarıp sarmalayan öykülerde; benzer acılar yaşamış, aynı yollardan geçmiş bu ülkenin insanını, sağlam öykü evreniyle sunmak eraslan’ın başarısı. başarısını ele aldığı konulardaki sahiciliğinde, samimi üslubunda, emek verilmiş dilinde, ülkesini tanıyan aidiyetlikte aramak doğru olacaktır. kitapta en çok etkilendiğim öyküler ise mustafa kutlu’da görmeye alışık olduğumuz yeşilçam filmi seyrediyor olma hâline şahit olduğumuz “kaset seansları”; güçlü kurgusuyla iyi öykünün tüm hasletlerini taşıyan “çırak”; sıradan görünen bir iyilik öyküsünün tesirinin ne denli olabileceğinin cevabı niteliğindeki “ıslak çoraplar”dı.
  • emre konuk derdi olan bir film yapmış. takıntılı bir adamın dünyasını, temposuyla, tekdüzeliğiyle oldukça iyi anlatmış. benim anlamadığım, bu kadar iyi bir filmden sonra payitaht abdülhamid gibi bir diziyi nasıl çekebiliyor? abdülhamid, sıradan ve yapay geldi bana... belki de tarihi konular ona göre değildir. sıradan bir insanı anlatmada daha başarılı...
  • paranoyak, takıntılı ve panik atak hastası olduğunu düşündüğüm ama kendisinin bunu anlamadığını düşündüğüm; sessiz, ıssız, ve yalnız terzi çırağı alim'in bağ kurma, kendince takıntılarını yenme, derinliklerinde eksik olan nice duyguları hissetme çabaları ekseninde hayatına mercek tutan konusu, oyunculukları, kadraj seçimleri ve sinematografisiyle oldukça beğendiğim 2016 yılı emre konuk yapımı miminalist bir bağımsız film.

    ilginçtir, alim'i tanımak, arkadaşı olmak, tüm çocuk gibi ağladığı beni perişan eden sahnelerde bir dost sarılışıyla onu sakinleştirmek, yalnız olmadığını hissettirmek, onunla bağ kurmak istedim.
  • takıntılı terzi çırağı alim, 35 yaşına gelmiş ve yahudi ustası jacop'un yanında 15 yıldır çıraklık yapmaktadır. bu süre zarfında terziliğe dair hiçbir şey öğrenemediği halde ustasına saygıda kusur etmeyen ve o olmadığı zamanlarda dükkana mukayyet olmasından dolayı ustasının sevdiği alim, aslında ağırbaşlı ve düzgün bir genç adamdır ama muhtemelen git gide artan takıntılarından dolayı evlenememiştir. yokolup gitmeye yüz tutmuş bir meslekte çırak olduğu ama elbise söküğü dikmek bir yana kendi hayatını bile dikemeyen kaygılı ve içine kapanık alim; hayata ve sağlığa dair etraftan duyduğu herşeyden nem kapmakta ve önerileri harfiyen uygulamaya çalışmaktadır: idrarı koyu sarı olmasın diye devamlı su içer, kalbe iyi geliyor diye hiç sevmediği halde kahve içmeye başlar, damar tıkanıklığı yapıyor diye şeker kullanmaktan vazgeçer, infilak edebilir diye lpg'li otomobillerden uzak durur, kalbi ağrımasın diye sol tarafının üstüne yatmaz. hayatını en başından beri değil, orta yaşa yaklaştığı bir anında tanımaya başladığımız çehovyen kahramanımızın takıntılarını, korkularını, travmalarını ne zaman ne şartlar altında elde ettiğini bilemeyiz ama bunların etkilerini film boyunca onun nezdinde görürüz. tek bir karede bile yok olmaz alim, bu da çırak (film)'ini bir ''karakter filmi'' yapmakta.

    --- spoiler ---

    bir kadın sıcaklığının eksikliğini yaşadığı aşikar olan terzi çırağının aradığı tensel ya da ruhunu dolduracak bir aşk değil, bir anne eksikliği. fakat o bunun farkında değil gibi, çünkü bu eksikliğin peşinde koşup onu yerine koymaya uğraşmıyor. bir tesadüf eseri, dünya görmüş, entelektüel makbule hanımla tanışınca bu eksikliğinin farkına varıyor. sonradan alim'in ev sahibi de olan yetmiş beşlerindeki zevk ve gusto sahibi istanbul hanımefendisi makbule hanım bir hekimdir, bu genç adamda bir problem olduğunun farkına şıpın işi varır ve teşhisini koyarak onu usul usul iyileştirmeye koyulur. takıntılarının gölgesinde var olabilmek için saçmaladıkça saçmalayan, yaşlı bir kadınla ne konuşacağını bile bilemeyen alim, makbule hanımın şefkati ve merhameti ile huzur ve bir anne bulur. ekalliyetten olan ustasından da halihazırda her daim baba sıcaklığı gördüğünden iç dünyası yavaş yavaş iyileşmeye başlar. makbule hanım da, aynı yaşlardaki usta terzi jacop bey de artık kaybolan bir istanbul'un son simgeleridir. onların antitezi olarak, mahallenin berberi celal'i görürüz. ağzından allah kelamını düşürmeyen ancak ahlaksızın önde gideni olan celal, aslında bir düzenbazdır ve makbule hanımı elde etmek için her türlü oyuna kalkışır. alim bir yandan takıntılarıyla, bir yandan da celal ile cebelleşirken iyice dibe doğru çekilmektedir. makbule hanım, binbir zarafetle ve incelikle yaklaştığı alim'in tedavisini sonunda bulur: ''nefesin düzgün değil. bu yüzden kopuk ve yüzeysel yaşıyorsun. doğru nefes almayanlar bugünü, anı değil, geçmişi yaşarlar. affetmeleri gerekenleri affedemezler, içlerinde negatif duygular biriktirirler. olumsuz düşünceler, doğru nefes almayanların kafasında dolaşır durur. bunu yapma.'' ne ki, ansızın makbule hanım da, jacop bey de ardı ardına çekildikten sonra ancak tam olarak iyileşebilir alim. makbule hanımın ve jacop beyin ruhları sevinçle uçar gider, çünkü alim artık düzelmiştir.

    anlıyoruz ki aslında, alim'in dudağının ve kaşının üstündeki kesikler değildi mütemadiyen acıyan, onlar geçti gitti. filmin kendisi, alim'in ruhu acıtıcıydı, ama o da sonunda geçti.

    herşey gibi..

    --- spoiler ---

    atmosferi, estetiği, ruhu ve hatta renkleri ile de çokça reha erdem'in kaç para kaç'ını ve birazcık da korkuyorum anne'sini anıştıran emre konuk'un bu ilk uzun metrajı, bol ödüllü filmi ''çırak'', son dönem türk sinemasının yüzakı işlerinden. zengin senaryosu, tamamı platoda çekilen görüntüleri, yerliyerinde kamera açıları, diyaloglarının zihin açıcılığı, sanat yönetiminin sağlamlığı, ayrıntılarına gösterilmiş özen ve tabii en başta da filmi sürükleyen, semaver kumpanya'dan tanıdığımız yetenekli oyuncu hakan atalay olmak üzere duayen sanatçılar tuğrul çetiner ve çiğdem selışık onat ile çok sahici, etkileyici bir ''portre'' filmi.

    harikulade bir film.
  • 2016 yapımı (bkz: emre konuk) filmi. 15 yıldır ermeni bir terzi ustasının yanında çırak olarak çalışan çokca anksiyete bozukluğu olan ve ağır obsesyonları bulunan alim'i anlatan fim.

    kabaca filmi senaryo, oyunculuk ve kurgu anlamında başarılı bulduğumu söyleyebilirim. filmin layık görüldüğü 12 ödülde yalnızca bir kere (27. ankara film festivali) (bkz: hakan atalay)'ın adı geçse de ben kendisini çok beğendim ve birden fazla kez ( 52. uluslararası antalya film festivali, 27. ankara film festivali ) en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü alan (bkz: çiğdem selışık donat)'tan daha çarpıcı buldum.

    başta belirttiğim bu nevrotik adamı anlayabilmek üzere film içerisinde çokca gözlerinizi kıstırıyor size. bu size rahat bir aktarım yapmak yerine anlayabilmek üzere kendinizi vermeniz gereken filmin başarısı bence.

    filimde gözüme çarpan iki husus var. adet üzre bunları spoiler'sız vermek olmaz diye düşünüyorum.
    --- spoiler ---
    bunlardan birincisi alim'in traş olduğu sahnede yaşanıyor. kendisinden önce sakal traşı olan müşteriye sıcak havlularla, kolonyalarla ve cımbızlala gösterilen iltiması gören alim; sıra kendisine geldiğinde biraz da berber ile varolan tanışıklığından kaynaklanan özensizlik daha doğrusu kendinden önceki müşteriye oranla özensizliğe çıldırıyor. sahnede alim'in tepkisini oruç meselesine vermesi inanılmaz güzeldi. çünkü böylesi durumlarda tepkisini belirteneyecek kadar insan öfkesi anlaşılsın diye başka bi meta belirler kendine. alim bunu yapıyor ve ardından dayanamayıp kendisine özen gösterilmediğini yine söyleyemese de başına gelebilecek bir kesikten dolayı kendini anlatıyor. bu durum, alim'in anksiyetesi yüksek kişiliğine uysa da öfkenin kaynağı değil malesef. harika bir sekanstı benim için özellikle teşekür ederim.

    diğer bir nokta ise; hayatında değer gördüğü iki insanı da filmin sonunda kaybeden alim'in ilk defa dikiş makinasının başına oturmasıdır. bu bir anlamda; artık yalnız ve ustasız kalan alimin kendisinin bir şeyler yaparak hayatını sürdürmek zorunda olduğunun kanıksanmasıdır. işleri yapan bir usta yoktur çünkü artık. yine kendisine önem veren ve saygı duyan komşusu da.
    --- spoiler ---

    yazarken daha çok beğendiğimi hissettim filmi. emeği geçen herkesin eline sağlık
hesabın var mı? giriş yap