• uğruna tanıdığım sevdiğim her şeyi bırakıp gidebileceğim. onunla yalnız kalmak zorunda olduğum, iki tekerleğin altında hissetmeye mecbur olduğum.

    en gerçek özlediğim.
  • bazen deli gibi yagan yagmurda, silecekler ardinda. bazen bi sehirlerarasi otobüste, pek kiymetli pencere kenari koltugun penceresinde. kulakta sevilen melodiler calarken uzanir gider yol. bi yere varir mi varmaz mi bilinmez. bi yere varmak istenir mi hep, aslinda her zaman degil. cünkü bazen sadece kacistir yol. belki de hayati degisken , daha heyecanli yapabilme cabasidir. bazen tek basina bazen bi yoldasla , bazen uzun bazen kisacik mesafelerde gecilir yol. hic görmedigin yerler görmektir bazen yola cikaran seni , bazen de asik oldugun / sevdigin ama ayri kaldigin yer(ler)in/kisi(ler)in özlemi. kimi zamansa yol asla asilamayandir.. kivrilsa da orada.

    sebep ne olursa olsun, yolun insani mutlu eden bi yani vardir cogu zaman. basladiginiz ve vardiginiz yerlerden ziyade , yol kalir aklinizda. cünkü yol bi yerden bi yere gitmekten daha cok seydir.. yol orayla burasi arasinda uzanan betondan asfalttan daha cok seydir. yol asilmasi gereken mesafelerden daha cok seydir.
  • seyrettiğim en iyi türk filmi diyebileceğim kasvetli film. türkiye'nin o zaman ve belki de hali hazırdaki en berbat geri kalmış yönlerini gözlerimize sokan (belki hep bunu merak eden, hatta görmeyi bekleyen batılı gözler de hesaba katılmıştır çekilirken), ama kesinlikle gerçekleri anlatan bir eserdir. ikinci defa izlenemeyecek kadar da iç burkar şahsım adına konuşmam gerekirse.
  • mutsuz insanları anlatan mutsuz bir film. veya mutsuzluktan ziyade bir şekilde kapana kısılmış, bu yüzden bir türlü rahatlayıp ferahlayamayan, tam tersi sürekli gerilen, hapisten izne çıksalar bile kendilerini hapiste hissetmeye devam eden insanları anlatan film. toplumun, ailenin, törelerin, işsizliğin, darbenin, olur olmaz asker kontrollerinin insanları nasıl köşeye sıkıştırdığını; hapisteki boğucu havanın dışarıda da nasıl değişmediğini görmek için izlenmelidir. ve tabii tarık akan için de..
  • 1981 yapımı senaryo ve tüm diyalogların yılmaz güney e ait olduğu kendisi hapisteyken yakın arkadaşı şerif gören tarafından çekilen ağırlıklı olarak bir kadın filmi gibi gözüksede belli başlı sorunların dile getirildiği bir başyapıttır. ele aldığı sorunları tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesiyle tepkileri üzerine çekmiş bir filmdir ki, türk sineması deyince akla ilk gelenlerden biri, belki de ilkidir. 82 yılında cannes film festivalinde altın palmiye ödülüne layık görülmüştür.

    film yılmaz güney in "hüznün sayısız tonu, bir çok yüzü vardır; çiçekler, kuşlar, rüzgarlar gibi. ben bazı yakın arkadaşlarım aracılığıyla , hüznü, sevgi ve kederi anlatmaya çalıştım; her ne kadar bazıları tarafından anlaşılmaz ve inanılmaz bulunsa da." sözüyle başlar.
  • ömrü anlatırken kullanılabilecek en uygun metafor malzemesi.
    kısası var, uzunu var. düzü var engebelisi var. genişi var darı var. bu da çeşitli kombinasyonlar çıkarıyor ortaya; en kötüsü kısa-dar-engebeli olan...
  • cannes film festivalinde takım elbisesi ve papyonu olmayan yüzlerce yılmaz güney hayranı kürt ve türkün birlikte izlediği film. festival düzenleyicileri bu insanları içeri almadıklarında filmin isviçreli yapımcısı donat keusch, görevlileri filmin makarasını alıp götürmekle tehdit etmiş, festivalde rezillik çıkarmamak adına görevliler kabul etmiş, zaten gösterimi çok dolu olmayan filme insanlar akın etmiş. film bittiğinde ise 15 dakika aralıksız alkışlar... bu 2. dünya ülkesinden çıkan ağıttan jüri üyeleri başta güçlü kadınlar olmak üzere, sidney lumet, gabriel garcia marquez epey etkilenmiş olacak ki büyük ödül costa-gavras'ın missing'i ile yol'a gitmiş.

    esasında film 12 karakter olarak tasarlanmıştır. bertolucci'nin 1900'ü gibi 5 saatlik bir filmle, tüm türkiye'nin portresi çizilmeyi düşünülmüş fakat hem teknik imkanlar hem de böyle bir öykünün anlatımının ne derece zor olacağı göz önüne alınarak ana karakter sayısı önce 10 sonrasında 6 karaktere kadar düşürülmüştür. yaklaşık 2 saat 15 dakika olarak yapılan ilk kurguyla cannes'a başvurulduğunda, filmin en çok 1 saat 50 dakika olması gerektiği öğrenilmiş ve öyküsü adana'da geçen, mafyatik ilişkilerin başındaki burjuva simgesi, sarhoş mahkum senaryodan çıkarılmıştır. filmin yaklaşık 6.5 saatten oluşan tüm sahneleri 25 yıl sonra filmin kurgucusu tarafından ülkemize getirilmiş, gezici film festivali'nde bazıları oynatılmıştır.

    --- spoiler ---

    filme yaş sınırı getirilmesin (zaten her türlü sansürü yemiş, bir de bu eksik kalsın demişler sanırım) diye dahil edilmeyen sahneler arasında seyit ali'nin karda atıyla yol alışı yaklaşık 15 dakika olarak anlatılıyor. at uyuyakalıp donmasın diye seyit ali sürekli kırbaçlıyor ve kemeriyle dövüyor hayvanı. mücadelenin sonunda filmde de olduğu gibi at bayılıyor, seyit ali daha fazla acı çekmesin diye atı vuruyor. bu arada tarık akan'la at arasında önemli bir dostluk geliştiğinden, tarık akan atı vuramamış, onun yerine kıyafetlerini giyen yılmaz güney'in kuzeni tetiği çekmiş. filmde olmayan sahne ise soğuktan elleri donan seyit ali'nin bıçağını çıkarıp, atı karnından ikiye yarıp, ellerini içine sokarak ısınmaya çalıştığı an. böyle söyleyince şok etkisi yaratıyor mu bilmiyorum ama bu sahnenin üstüne salonda bir süreliğine kimse kıpırdayamadı.

    --- spoiler ---
  • yapım ortağı cactus film'in sahibine göre şerif gören'in etkisinin sanılandan çok daha düşük olduğu, "a film by yılmaz güney that was directed by şerif gören (şerif gören tarafından yönetilmiş bir yılmaz güney filmi)" şeklinde ifade edilen eser. aradan geçen yirmi küsür seneden sonra bile donat keusch'un şerif gören'in yaptığı işe olan öfkesi ise geçmemiş.
  • git git bitmeyen birşeydir.ayrımları üzüntü verir.
hesabın var mı? giriş yap