• filmin iyi olmasını kötü olmasını geçtim ama hakkındaki yorumları gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

    öncelikle ırak savaşını amerikalı askerin gözünden anlatan bir filmde ıraklıların garip bir dil konuşan, garip yerlerde garip bir şekilde yaşayan adamlar olarak gösterilmesinin nesi garip arkadaşım? amerikan askeri dediğin toplumun alt kesiminden gelmiş, fakir ve çoğunlukla cahil bir adamdır. dünyayı kendine öğretildiği kadar bilir. renner'in evine döndükten sonraki yaşamını ele alın. sonra da o adamı o yaşamdan alıp tikrit'in göbeğine atın. e tabii ki etrafındaki hayat garip, saçma, anlamsız gelecektir adama. ne bekliyordunuz yani? arka arkaya iki tane ırak belgeseli seyretseniz camdan askerlere el sallayan, fotoğraf çeken, zılgıt atıp halay çeken ıraklı mutlaka görürsünüz. ve tabii kendisine uzaylı gibi gelen bu yabancıları video kamerasıyla çeken asker de yok değildir. ki bu davranışın foto safari ile mardin'e gidip köylü çocuk çekmekten pek de farkı yok. bu durumun neresinden nasıl bir şeytani propaganda çıkardınız anlamak mümkün değil.

    bir de tabii birileri genel olarak bu filmle nasıl bir amerikanya propagandası yapıldığını ve filmin amerikan sinemasını ve amerikayı nasıl akladığını açıkça söylese ya. cidden merak ettim ben neyi kaçırıyorum arkadaş. gerçi ben ezbere konuşulduğundan neredeyse eminim ya.

    filmi izlemek ve izlememek arasında kalanlara da bu sezonun son derece sikim sonik geçtiği hatırlatmak isterim. en iyi film dalında oscar adayı olan filmleri ikisi hariç (precious ve blind side) izledim. avatar ve inglorius basterds gibi iki garabet filmin olduğu listedeki en iyi film bu. ama ödül alacağını sanmıyorum. avatar'a harcanan devasa bir para ve iglorius basterds'in makineli tüfekle parça pinçik edilen bir hitler'i var. ödül için herşeyleri tamam. bir de sikim akademiyi yahu hala niye ciddiye alıyoruz bu adamları biri bana anlatsın.
  • --- spoiler ---

    üzerinden uzun bir propoganda tartışması dönen film. bana kalırsa propoganda hem yapıyor hem yapmıyor. nasıl ve ne duygularla izlediğinle alakalı. hatta kim olduğunla alakalı. mesela biz, türkler. türkler amerika'dan en az haz eden ülkelerin başında geliyor. çünkü işgal ve taciz ettikleri ülkelere en yakın biziz ve en benzer özellikler taşıyoruz. bunun sonucunda bu coğrafyada olan bitenden de en çok bizim haberimiz oluyor. kimse globalleşme vs. demesin. bizim ırak işgaline duyarlılığımızla japonya'nın gösterdiği ilgi tabi ki aynı olmayacaktır. bu yüzden hollywood propogandanın allahını da yapsa bize sökmez arkadaş. biz yine gidip o filmin içerisindeki gerçekçi unsurları görür, gerçekçi olmayan unsurları da düzeltme ihtiyacı duyarız. az biraz tarih ve savaşla ilgili birşeyler okumuş insan zaten aldanmaz. bu filmde de evet propoganda olarak tabir edilebilecek unsurlar var. daha girişten bir özgür ruhlu, korkusuz kovboy imajı karşılıyor bizi. thompson adlı arkadaşla sonradan ekibe katılan ve aylak hal ve hareketleriyle gönüllerde yer eden arkadaş arasında bir fark görebilen varsa beri gelsin. burada tabi ki amerikan ulusunun gururunu okşayıcı, bizde kahramanlar tükenmez temalı polat alemdarvari duruşlar söz konusu. bizim coğrafyamızda yaşamayan biri, hadi buna amerikalı bir genç diyelim, bu cesur ve atik asker profili karşısında duygulanacak, gözleri yaşaracaktır. unutmayalım ki amerikan filmleri dünyaya propoganda yapmak amacıyla üretilmez. bazen de ırak savaşı örneğinde olduğu gibi kendi insanına moral vermek, onların gönlünü almak için hamleler yapar. bu film ikisinin arasında duruyor. propoganda yaparken bir yandan da savaş karşıtı duruyor. savaş bir uyuşturucudur mesajı aslında filmi yüzde 50 savaş karşıtı yapmaya yetiyor. kahraman askerimiz narkoz yemiş bir hasta gibi ne yaptığının farkında olmadan sağa sola geziniyor. yeri geliyor koruyucu kalkanı çıkarıp bombaya girişiyor, yeri geliyor arkadaşının çinçin mahallesine girmesine ve yaralanmasına sebep oluyor falan. ve bu narkoz ne illet bir şeydir ki evde evangeline lilly gibi dünyalar güzeli bir hatun dururken kendini yine ıssız çöllere atıyor. tamam mesaj güzel, savaş bir uyuşturucudur, fakat o uyuşturucuyu kim sağlıyor diye sormuyorsun be filmcik? belki uyuşturucuyu imal etmesen tüm bu zahmetlere girmene gerek kalmayacak. işte filmin sonuyla verilen de bu, boş bir mesaj. tatmin etmiyor.

    --- spoiler ---
  • 7 mart'ta ödülleri süpürecek olan filmdir.
  • hazimsiz bir yapimcinin urunu olan film

    (bkz: the hurt locker'in yapimcisinin oy dilenmesi)
  • izlediğin en sıkıcı filmlerden biri. resmen içim bayıldı poooooooof diye inledim evde. her yorumcunun "kesinlikle en iyi film ve yönetmen ödülünü almalı" demesinin tek sebebinin avatar olduğunu düşünüyorum. avatar'a bok atma dönemi geçti, şimdi karşısındakileri yüceltme dönemi başladı.
  • --- spoiler ---

    böyle battal gazi tadında sigarasını yakıp müsamereye gider gibi bomba patlatmaya giden coni deli danalar gibi üzerine araba süren ıraklı ile empati kurma derdine giriyor ya da iki film aldığı küçük çocuğun öcünü almak için şehrin derinlerine dalıyor.

    ulan ibne çocuklara çok meraklısın madem kendi çocuğundan başlasan nasıl olurdu. evangeline lilly de cabası.

    bir yandan harika bir savaş ortamı, çatışma ortamı yaratmışsın, asker psikolojisi üzerine ince detayları sunmuşsun sonra da klişenin köküne kadar batıyorsun.

    --- spoiler ---

    oscar filan bilemem ama cannes da esamesi bile okunmazdı bu filmin.
  • en iyi film oscar'ının sahibidir.
  • oscar'i kaparak kendisini birakip genc hatuna kacan eski kocasinin milyar dolarlik 10 senelik gorsel saheserine en yuce kapagi takmis olan degerli kathryn bigelow'un basarisi tescillenmis savas filmi

    edit: zamanin otesine gonderen sevgili beyler, avatarcilar, anti-amerikan jargonuyla sukse yapmaya calisanlar: bu kadar mi koydu??
  • evet, iki gün önce izlediğim film için yorumumu bu ana saklamıştım; izlediğim en kötü filmlerden biri.
  • avatar' a overrated diyenler acaba bu filmin aldığı 6 oscar için ne diyecekler?
hesabın var mı? giriş yap