• eşsiz bir şair ve yazardır. ölmek değil, ölümüne engel olacak bir şeyler bulmak istemiştir hep.
  • huzurlu uyumasını dilediğim biricik yazardır ve bugün doğum günüdür, kutlu olsundur tabii ki...
  • herşey kötü giderken bir ara londra'da kiraladığı evin eskiden william butler yeats'e ait olduğunu duyunca sevinmiş, bunun hakikaten iyiye işaret olduğunu düşünmüştür. bilmediği tek şey, intihar edeceği bu evde yeats'in de intihar girişiminde bulunduğudur.
  • siirlerine http://www.angelfire.com/tn/plath/chrono.html adresinden ulasabilirsiniz.
  • sylvia plath şair mi sanıyorsunuz? plath şiir yazmaz, maddesiz mavidir o, kayalardan.
  • nilgün marmara'ya şiir dolusu ölüm armağan etmiş şair.
  • kapalı midye kabuğunda ölse gerçek sanılırdı. sahne sırası...

    ikinci keresinde kararlıydım
    işi bitirmeye ve geri dönmemeye.
    sallanıp duruyordum

    kapalı midye kabuğumda.
    çağırıp durmaları gerekliydi
    ve yapışkan inciler misali sökmeleri üstümdeki kurtçukları.

    ölmek
    bir sanattır, diğer her şey gibi.
    üstüme yoktur bu konuda.

    öyle ölürüm ki, cehennem sanılır.
    öyle iyi ölürüm ki, gerçek sanılır.
    sanıyorum, sahneye çıkma sıran geldi diyeceksin.
  • "dibi biliyorum diyor
    en kalın köklerimle onu yokluyorum
    siz ondan korkarsınız
    ben korkmuyorum,daha önce dibe vurdum"

    dizeleriyle beni benden alıp götürmüş, her zaman en sevdiğim, en çok okuduğum kadın yazar-şair. ted hughes'le mutsuz bir evlilik yapmış, aldatılmış, iki bebeğiyle birlikte yalnız bırakılmıştır. zaten majör depresif olan ruhu bu kadar acıyı kaldıramamış, 1963'te, londra'daki evinde başı fırına sokulu bir şekilde ölü bulunmuştur. başka bir deyişle gaz soluyarak intahar etmiştir. çocukluklarınıysa intahar etmeden önce yan odada uyutmuş, yanlarına yiyecek bir şeyler koymuş ve kapılarını bantlamış olduğu rivayet edilir.
    kendi yazdığı the journals of sylvia plath, johnny panic and the bible of dreams, the bell jar, collossus ve ariel kitaplarının yanısıra hakkında yazılmış da pek çok kitap okumuş bulunmaktayım. ancak şiirlerine yapılan çeviri nedense hiç bir zaman gerçeği yansıtmamıştır. herhangi bir sylvia plath şiirinin çevirisiyle orjinalini arka arkaya okuyacak olursanız, onun şiirlerine çevirmenlerimiz tarafından oldukça büyük haksızlık edildiğini görebilirsiniz. sylvia'yı orjinal dilinde okumak bambaşka bir zevktir. çünkü kendisi assonance, rhyme, alliteration gibi şiire ahenk veren ve metaphor, simile, allegory, sarcasm gibi cümlelere farklı anlamsal açılımlar kazandıran söz sanatlarını ustalıkla kullanmayı severdi.
    bir ingiliz dili ve edebiyatı mezunu olarak, lisans tezimin de konusu "the theme of family in sylvia plath's poetry" idi. bu bağlamda "daddy, electra on azalea path, applicant" şiirlerini inceledim, ayrıca sylvia plath'in gerek feminist edebiyat gerekse amerikan edebiyatı içerisindeki rolünü de işledim. hayat hikayesini derinlemesine araştırmış ve yazmış, bütün eserlerini tek tek bulup okumuş biri olarak diyorum ki:

    1- sylvia plath aslında ocak gazıyla intihar falan etmiş sayılmaz.o sadece bir çanak kurabiye hamuruna düşüp boğuldu.
    2- sylvia plath'in kocası olacak ted hughes,gizli bir ilişki yaşadığı asia vewill'le evlendi evlenmesine ama yuva yıkanın yuvası olmaz hesabı, asia kafayı yedi ve sylvia'dan iki sene sonra çocuğuyla kendisini yine aynı gazlı fırın yöntemiyle öldürdü.
    3- sylvia plath confessionalism akımından etkilenerek yazdığı şiirlerin yanısıra yaşam tarzı ve manik depresyonuyla da önemli bir rol modelidir.
    4- sylvia plath'i ölüme götürenin sadece kocası tarafından aldatılmak olduğunu söyleyemeyiz, sylvia ted hayatına girmeden önce de kronik depresifti ve 2 defa intihara teşebbüs etti.
    5- sylvia plath feminizmin yanısıra, dünyada baş gösteren ve insanlığın en büyük utançlarından biri olan ikinci dünya savaşından da oldukça etkilenmiş, amerikan aile yapısının çöküşüyle sarsılmış,babasının ölümüyle ise de elektra kompleksine maruz kalmış bir genç kadındır.

    hep o öldürdüğü genç ve güçlü kadın olarak kalacaktır. intiharı korkaklıkla kaçmakla eşdeğer tutanlar, ölümün bilinmezliğine doğru yönelmeyi asla cesaret edemeyecek kadar sığ insanlardır. intihar aslında büyük bir cesaret işidir, tanrıyla oynanabilecek tek kumardır.
  • intiharı ile en dokunaklı şiirini yazmış olan kadın.
  • sylvia plath'ın günceleri, bizi, kurguladığı şiirlerin, romanının dışına çıkararak çırılçıplak bir şekilde -hiç etik olmasa da- kendisini görebilmemize imkan tanır. bu, oldukça mahrem cümleleri okurken sanki birden arkadan gizlice yaklaşıp "hey! ne hakla okursun onları, saygısız" diyecekmiş duygusunun önüne geçebilmek mümkün değil. iki defteri haricinde, ted huges tarafından yayınlanması uygun görülen (!) güncelerin, şadan karadeniz çevirisinin ikinci ve son baskısı * 2000 yılına ait.

    sylvia smith koleji birinci sınıfta okurken* güncesine, ard arda kaydettiği cümlelerde hem yokluğunun hem de varlığının kanıtlarına kendini inandırmaya çalışıyor:

    - tanrım, ben kimim? bu gece kitaplıkta oturuyorum, tepede gö kamaştırıcı ışıklar, yüksek sesle vınlayan vantilatör. kızlar, her yerde kızlar, kitap okuyorlar. yoğun yüzler, pembe, beyaz, sarı. bense burada kimliksiz oturuyorum: yüzden yoksun. başım ağrıyor. (...) ama gene de evde benim varlığımla dolu odam var, biliyorum. bu haftasonu buluşmam var: biri benim yalnızca bir ad olmadığıma inanıyor. bunlar benim, kimlikten yoksun, yalnızca sinirler düğümü değil, bütün bir insan olduğumun biricik belirtileri. yitip gitmişim.

    sürekli yanlış kararlar almaktan korkan sylvia, yine, kendine alternatif bir çözüm arayışında:

    - niçin değişik zamanları deneyemiyorum, giysiler gibi, hangisinin en uygun olduğunu, en çok yakıştığını anlayabilmek için?

    güncelerinde sürekli karşımıza çıkan sevilme, daha çok sevilme ve sevme açlığı... hayatına soktuğu birçok er kişide, kendine uygun koca ve baba figürü arayışı...
    bir sinüs nöbeti hemen hemen her zaman sylvia'yı depresyona sokardı:

    - bilmem niçin böyle korkunç karanlık içim. o acıklı, "kimse beni sevmiyor" duygusu var içimde. (...) sinüzit manik depresyona sürüklüyor beni. ama en azından ne denli aşağı inersem o denli çabuk dibe varır ve sonra yeniden çıkmaya başlarım.

    sylvia plath oldukça güzeldi. ancak bu, hiçbir zaman ona yetmedi. 10 ocak 1953, yazının yanına da fotoğrafı iliştirilmiş:

    - şu çirkin ölü maskeye bak, unutma onu. bir tebeşir maskesi o, ardında ölü kuru zehir var, tıpkı ölüm meleği gibi. bir güzün böyleydim, bir daha hiç böyle olmak istemiyorum. sarkık dudaklı, umarsızca kederli ağız, düz, sıkkın, uyuşmuş, anlamsız gözler: içindeki kokuşmuş çürümenin belirtileri. (...) şimdi gülümsüyorum: biz hepimiz ruh hekimlerine gereksinim duyacak kadar önemli olduğumuzu düşünmekten hoşlanırız, diye düşünüyorum.

    ah! ama çok bencilsin sylvia! her şeyde olduğu gibi bencillik konusunda da doruğa yükselmenin yolunu buldun tabii.

    - insanın kendisini yok ederek dünyayı yok etmesi, umarsız bencilliğin aldatmaca doruğudur.
hesabın var mı? giriş yap