513 entry daha
  • bundan birkaç sene önce bir ekşi sözlük selebritisi (daha sonra tv'de ajdar'a sanat tarihi dersi verdi) burayı bırakacağını açıkladı mı, yoksa açıklamadı mı tam hatırlamıyorum ama bırakmış gibi bir izlenim veriyordu. daha sonra kendisini o dönemin yeni kurulmuş olan popüler iletişim ağlarından birinde yani sosyomat'ta yüzlerce arkadaşıyla birlikte görünce dayanamayıp olan bitene ve ne yaptığına ilişkin kendisiyle sohbete girmiştim. tam hatırlamıyorum ya burada ya da sosyomat'ta gerçekleşen bu sohbette kendisi sosyomat gibi sitelerin çıkmasıyla ekşi'nin bittiğini (ya da bitmek üzere olduğunu), çünkü sosyomat gibi sosyal iletişim ağlarının bundan sonra daha popüler olacağını, sosyomat'ın da bu alanda başat rolü üstlendiğini ve kalıcı olacağını söylemişti. tarih onu hem haklı hem haksız çıkardı görüldüğü kadarıyla. haklıydı, çünkü daha o tarihte henüz ortada olmayan feysbuk ve twitter fenomenlerini öngörmüştü; haksızdı, çünkü sosyomat diye bir şey kalmadı ve ekşi sözlük tükenmedi (zaten kendisi de hâlâ burada olarak bunu teyit etmiş oluyor), bana kalırsa sahibi istemedikçe tükenmeyecek de.

    peki, burada bundan niye bahsettim? değişik zaman dilimlerinde inci sözlük'e bakma imkânım oldu. hakkında yazılanlar ve gördüklerim dudak uçuklatacak şeyler değil. tam olması gerektiği gibi, tam zamanında gerçekleşmiş bir fenomen olarak kendini belli ediyor. her ne kadar geçen bir entirimde "lümpen yuvası" gibi bir ifade kullanmışsam da, aslında tam düşündüğüm şey de o değildi. olması gerektiği gibi, internet âlemimizin bir arka sokağı ya da dolunay'da kurt-adam olanlar yuvası olmalıydı. bundan gocunmak, bu sitenin kapatılmasını istemek veyahut burada sergilenen hakaret ve saldırı anlayışının ortadan kaldırılması için merciilere başvurmak tam anlamıyla yersiz. ekşi sözlük zihniyetinin oluşum gerekçeleri ne kadar doğalsa inci sözlük ve benzeri platformların oluşması da aynı doğallıkta. ben bunu biraz da hacker mantığıyla düşünüyorum. nasıl ki hackerlar yoku var eden veya varı yok eden değil de, sadece bulduğu açıklardan yararlanan sanal korsanlarsa, inci sözlük de bulduğu açıktan "doğal bir biçimde" sızmış bir zihniyetin ürünüdür.

    benim için muktedirliğin yani yapabilirliğin olduğu yerde yapılmış olanların değil, söz konusu açıkların üzerinde durulması daha önem taşır. çünkü ekşi sözlük mantalitesinin farkında olmadan cicero'nun de officiis'inde dile getirdiği "önce tanım gerekli" düsturunu benimsemesi gibi, bir "açık değerlendirmesi"nin de evvela tanımı ve nedenleri anlaşılmalı. aksi hâlde geçmişin yasakçı zihinlerinin bugüne izdüşümü olmaktan kaçınılamaz.

    niçin böyle bir zihniyet doğdu? niçin eğlence bu kadar fars güldürüsüne dayanır oldu? belki de çoğunluğu aynı zamanda ekşi'de yazan bir yığın insan neden inci'de böyle bir topluluğun üyesi olmayı marifet belledi? bunları düşünmek gerekirken, bu sitenin kapatılmasını ve zihniyetinin yargılanmasını istemek bana manalı gelmiyor. bu tarz yasakçı ya da inci deyimiyle götçü bir anlayış (introduction to götçülük, cambridge university press 2010) aslında gerçek hayatta olduğu kadar sanal âlemde de kendisini gösteren yasalarla sıkıştırılmış fakat doğal olarak yok edilememiş (sanal evrende de hiçbir şey yok olmaz), aksine bandwidth'in genişlemesiyle birikmiş ve olgunlaşmış zekâya ket vuramaz. hele ki internet gibi bir nevi gerilla savaşının rahatlıkla sürdürülebildiği bir ortamda yetişmiş zekâyı ortadan kaldırabilmenin imkânı yoktur. bu zekâyı yok etmeye çalışmaktan ziyade kabullenmek gerek, zira bu zekâ salt orada barınan ve onu var eden kişilere ait değil. bu üç aşağı beş yukarı 1998 senesinden beri kısmen bize özgü kısmen de evrensel niteliklerle beslediğimiz internet âleminin irc'lerin, icq'ların, forumların, msn'lerin ve diğer iletişim araçlarının kullanıcıları olan biz iştirakçilere ait. bu zekâyı kontrol etmeye çalışmak manasız. çünkü insan firefox'taki "yakın geçmişi sil" fonksiyonu gibi, belleğindeki yakın geçmişi silebilen bir hayvan değil. foucault modern avrupalıyı "itiraf edebilen (confessor) hayvan" olarak görüyordu, ben de incicileri bahsettiğim ve bahsetmediğim türden ucu yüzyıllara dayanan yasaklarla ve kurallarla sıkıştırılmış zekâyı modelleyen değilse de açıkça sergilenebilir kılan hayvanlar olarak görüyorum. yaptıkları da aslında bir nevi itiraf, arka odada gizli gizli beslenen canavarın salonda misafirlerle birlikte tv izlemeye başlaması gibi bir şey bu.

    bu hayvanlığa doğrudan veya dolaylı olarak iştirak etmekle etmemek arasında ince bir çizgi varsa da, bu ince çizginin farkına varmak mümkün değil. örneğin pelin batu'yla ya da murat bardakçı'yla ilgili birtakım görüşlere sahip olup susmakla, onları dile getirmek arasında bir fark yok internette. çünkü o görüşler tc kimlik no ile kimliği onaylanmış bireylere değil bir nevi sanalda gerilla savaşı yürüterek vur-kaç taktiğini uygulayan teröristlere ait. pelin batu'nun jartiyerli fotoğrafını gördüm mesela bir inci başlığında, şöyle düşünelim, o fotoğraf varsa, capslı bir şekilde incicilerin huzuruna sunulması da "var" olabilen bir şey olması bakımından doğaldır. çünkü gerekçeli sonucun gerekçelerinden başka bir sonuç doğması şaşırtıcı değildir. her iki sonuç da doğaldır.

    bir de zekânın doğal parlaklığı söz konusu. zaten en eski fars güldürülerinde bile benzer bir mantık işler. plautus'un oyunlarının bugünün insanına bile keyifli gelmesinin nedeni içinde barındırdığı zekânın her dönemdeki insan için kayda-değer bir nitelikte olmasıdır. çünkü fars güldürüsü zorlamayla oluşmaz, bizzat halkın gözde forumlarda, devlet dairelerinde, ordu-evlerinde ya da şampanyalı kokteyllerde sergileyemediği türlü puştlukların arka sokaklarda veya özel muhitlerdeki kapalı alanlarda nasıl da açık bir şekilde sergilenebildiğini gösterir. bu eğlence tarzı bizzat insan zihninin arka odasında saklanan mahrem görüşlerden beslenir. inci'de gördüğüm ekşi sözlük'teki kızların fotoğraflarıyla ilgili yapılmış yorumları da benzer şekilde değerlendirmek gerekir. o fotoğraflar varsa, o yorumları engelleyemezsin. belki o yorumlar burada yapılmaz ama başka bir platformda açıkça yapılabilirliği zaman içinde mümkün hale gelir, nitekim inci'de gelmiştir de.

    daha da ileri giderek söyleyeyim, çoğu kere ekşi sözlük'te bile kılıfına uydurularak yapılmış hakaretlerle yüzleşmek gerekebiliyor. bunu fazlasıyla deneyimlediğim için bu kadar net yazabiliyorum. örneğin bir sözlük yazarı birkaç entirime doğrudan zıplayarak benim "ideoloji" eleştirimi ima etmiş ve "ideolojiler kötüdür" demek istediğimi sanarak hakkımda -bana kalırsa- hakaret içerikli türlü yorumlar sunmuşu. bilinçli bir şekilde kendisine cevap vermeyince sustuğunu gördüm. ama kılıfına uydurduğu için yaptığı yorumlar silinemediği gibi yukarıda bahsettiğim birikmiş zekânın bir parçası olduğu için "doğal olarak" da (kılıfına uydurulmamış olsa bile) silinmemesi gerekirdi (zaten). çünkü yanlış anlaşılabilirliğin ya da birine herhangi bir sebepten ötürü kıl olunabilirliğin kendisi bile söz konusu yorumları benim nazarımda makûl değilse de anlaşılabilir bir duruma sokar. pelin batu'nun tv'de jartiyeri fotoğraflanmışsa, incici bunu paylaşır. bu hacker mantığıyla düşünürsek bir 'açık'tır, tıpkı benim herhangi bir entirimden hareketle yanlış anlaşılabilme açığının her daim mümkün olması gibi. demek ki ben kendimi ideoloji konusunda iyi izah edememişim, demek ki pelin batu eteğini iyi çekiştirememiş.

    buradaki yaklaşımımı tam anlamıyla liberal bir düşünce tarzı olarak değerlendirmenizi de istemem. burada ziyadesiyle popper'ın açık toplum önerisinden hareketle kendi "açık toplum ve devlet" anlayışını geliştiren soros'un mantalitesini yürütüyorum. idealimizde öyle bir zekâ olmalı ki, kimse tarafından - hiçbir surette kontrolü mümkün olmasın ve dış desteğe gerek duymadan kendi kendini yaşatabilsin (bunu üniversiteler için de söylemiştim bir entiride ama hangisinde, hatırlamıyorum). öyle bir zekâ olsun ki, hareket alanını muhafaza ederken aynı zamanda tek bir noktaya ve zamana çakılı kalmasın. öyle bir zekâ olsun ki, pelin batu'nun jartiyeri ya da birkaç güzel ekşi sözlük kızının fotoğrafı hakkında yapılan yorumlar makûl ya da makbûl değilse bile, sırf olabilirliğinden ötürü "doğal" karşılanabilsin. öyle bir zekâ olsun ki, kişiler önlerine konan yasaklarla değil sınırları aşma konusunda geliştirilmiş zihnî oto-kontrol mekanizmasıyla hareket alanını -istediği zaman- daraltabilsin. öyle bir zekâ olsun ki, kendini kontrol edebildiğini bildiği için türlü komplekslerden arınabilsin yani artık içindeki çocuğu öldürerek olgunlaşabilsin. sanal da olsa bu zekânın kendi kendine oluştuğunu farklı örneklerde görebilirsiniz. parlak zekânın işlendiğini ve geliştiğini, çok değil beş sene önce ekşi'de yazılan yazılarla şimdi yazılan yazılar arasındaki farklardan görmeniz mümkün.

    ben her geçen gün kıyamet denilen şeyin fazla birikmiş bilgi ve deneyimin kendini yok edeceğine duyulan inançtan beslendiğine daha fazla inanıyorum. eskiler bunu çok iyi görmüştü, bizim bugün bunu lâyıkıyla göremememizin nedeni, artan binalardan ve ışıklardan ötürü gökyüzündeki ışıltıları ve yıldızların seyrini tam anlamıyla göremememizin nedeniyle aynı. görmemek için değilse bile, başka nedenlerden ötürü kendimizi kısıtlıyoruz. adeta ışığa arkamızı dönüp, o yokmuş gibi davranıyoruz. oysa ışık doğalsa doğaldır, ben "o yok" dedim diye o yok olmaz.

    yani doğal bir seyrin neticesi olan hiçbir şeyden korkulmaması gerekir. evrende hiçbir şey kaybolmuyorsa, dönüşüm ve değişim fizikî yasaların gösterdiği üzere mukadderse, o hâlde inci sözlük şeklinde kendini gösteren bu götoş şeyi de doğal karşılamamız gerekir. başta sosyomat'tan ve söz konusu selebritik karındaşımızın onunla ilgili görüşünden bahsetmemin nedeni inci ekolünün de bir gün son bulacağını ve bu yetişmiş zekânın kendisini bir gün başka şekilde ifade edeceğini düşünmemdir. eskiden kanalda voice isteyen bebeler, şimdi pelin batu jartiyerine şukela veriyor. akışa direnmektense onu kabullenmek daha makûl.

    filozof barack obama'nın dediği gibi "beyler kendi kabullerini ve kalıbını başkalarına dayatanlar, pelin batu'nun jartiyerini görme hakkını kaybeder. capslı."

    özet geç piç.
2652 entry daha
hesabın var mı? giriş yap