• --- spoiler ---

    richar parker aslında yokmuş.
    --- spoiler ---

    (bkz: bruce willis ölüymüş)
    (bkz: 6.his)
  • tartışmasız son zamanlarda izlediğim en iyi filmdir. çok fena lord of the rings hayranıyımdır, hobbiti de çok sevdim ama bana " yemişim lan hobbit`i " tepkisi verdirmiştir. ( hobbite benzerliği açısından değil beğenme derecesi bakımından karşılaştırıyorum. )
    bir filmle ilgili izlemeden önce yorum okuyanlarımız var ya, işte bu entryi onlar için yazıyorum; yoksa bol spoilerlı, film içeriği ile ilgili düşümcelerimi ve sorularımı yazmak için geldim başlığa, ama zaten sevgili yazarlar entrylerinde herşeyi söylemişler.
    filme gitmeden önce film nasılmış acaba, beğenmişler mi bu ekşici piçler diye başlığa gelen kardeşlerim;
    life of pi hem verdiği mesajlarla, hem hikayesi ve hikayeyi ele alış biçimiyle, hem sorgulatıcı özelliğiyle, hem de mükemmel ötesi görsel şöleniyle inanılmaz dakikalar geçittiriyor size. mutlaka ve mutlaka da sinemada izleyin derim, o küçük ekranda etkileyiciliğini yitirebilir.

    - " ben düz adamım mesaj falan anlamam " mı diyorsun, git o görsel şöleni izle kardeşim, pişman olmazsın.
    - " kaplanlı çocuklu bir çocuk filmi mi acaba " diye mi düşünüyorsun, alakası yok canım kardeşim.
    - " çok ağır sanat filmi gibi duruyor lan bu " diyorsan, bak sanat filmi lafını duyunca iki kere düşünen tiplerdenim, the tree of life ile karşılaştırılmış ya yukarılarda, yok kardeşim ondan apayrı birşey bu. ( ki ben onu da az buçuk sevmiştim orası ayrı konu )
    - " şimdi bu 3d falan içi boştur bunun " diye hikaye kaygısı taşıyan abi-ablalarım, endişe etmeyin.
    - " lan bu yönetmen brokeback mountain gibi ibneli bir film çekti, hayır gelmez onun çektiği filmden " diyen homofobik kardeşim, işte senin için yapabileceğim birşey yok, sen izleme o zaman kardeşim.

    kendi filmimmiş, hasılatından yüzde alıyormuşum gibi entry yazdım farkındayım, nadir yaparım böyle şeyler; ama çok sevmişim demek ki güzel kardeşim.
  • ang lee bu filmde biraz daha ödüle oynamış işin gerçeği. yorumuma bu şekilde başlamak istemezdim ancak ilk aklıma gelen bu oldu. ang lee gibi daha radikal filmlere imza atmış ( brokeback mountain , taking woodstock ) bir yönetmenden ideolojik olarak bu kadar orta sularda seyreden bir film görmek açıkcası beni oldukça şaşırttı. holywood akademi üyelerinin seveceği konular etrafında dönüyor filmin konusu (inanç meselesi). akademi yine beni şaşırtmadı ve filmi 11 dalda oscar'a aday gösterdi. bu ödüllerinde büyük ihtimalle birçoğunu toplayacaktır. film 94 yapımı ''forrest gump'' filminin izinden gidiyor. bir karakterin başından geçen ilginç olaylar inanç meselesi etrafında şekilleniyor. üslup olarak ayrıca filmin ilk yarısı ''amelie'' filmini de andırıyordu çokça. her zevke, düşünce yapısına hitap etmez belki ama film sürükleyiciydi. ayrıca ''avatar'' filminden bu yana seyrettiğim en iyi 3d teknolojisine sahipti. yukarıda saydığım filmleri beğenen arkadaşların filme yakın durmalarını tavsiye ederim. didaktik anlatımdan hoşlanmayan arkadaşlara ise filmi kesinlikle önermiyorum.
  • kitabın yarısına gelmiştim ama dayanamayıp bugün sinemaya gittim.

    uzatmaya lüzum yok; mükemmel bir film.
  • kısa ve öz olayım. çok güzel bir film çok beğeneceksin diye başımın etini yiyen sevgiliyi acaba terk mi etsem yoksa gence bir şans daha mı versem diye düşündürten film diyeyim, siz anlayın. nereden tutsam elimde kaldı. bir tek pi'nin ilkokul bebesi halini oynayan çocuk büyüyünce çok yakışıklı olacak, o zamana kızım yetişirse baş göze talibim.

    --/--
    siz hala hollywoodlaştıramadıklarımızdan mısınız?
  • --- spoiler ---

    salondan ilk çıktığımda abartıldığını düşünmeme rağmen, üzerinden bir saat falan geçince oturdu film. jetonum biraz geç düştü. din muhabbeti falan yerine oturdu ve artık yazabilirim.

    öncelikle film görsel olarak muhteşemdi. o gemi batma sahnesinde nefes almayı unutmuş olabilirim. richard parker filikanın içinden fırladığında yerimden sıçradım. deniz analarının renkleri büyüleyiciydi.

    kurguya gelince, inanç olayı filmde çok önemli bir yere sahip.

    şimdi elimizde iki hikaye var.

    birincisi izlediğimiz hikaye. pi'ın kaplanla beraber yaşadığı maceralar, büyülü ada ve orada yaşadığı mucize. tanrının pi'ın sesini duyması ve onu kurtarması.

    ikincisi ise japonlara anlattığı, güya yalan olan hikaye. insanların birbirini yediği, öldürdüğü. kötülüğün ve pisliğin doruklarında yaşandığı hikaye. aynı pi'ın babasının inançsız olmasına sebep olan olaydaki gibi, tanrının tüm bunlar olurken kullarının sesini duymaması.

    yazarı tanrıya inandırma iddiasıyla ortaya çıkan, ama yetişkin pi'ın "ben hikayemi anlatayım, sen istediğine inan" diyerek başladığı hikaye çok harika bir yere bağlanıyor. filmin sonunda yazar karakteri de biziz. hikaye artık bizim hikayemiz yani pi'ın dediği gibi. pi "hangisine inanıyorsun?" diye sorduğu zaman karar seyirciye bırakılıyor.

    eğer tanrıya inanıyorsanız, pi'ın analttığı birinci hikayeye, yani richard parkerla beraber hayatta kalma mücadelesi vermesi, tanrının onları kurtarması şeklinde gelişen hikayeye inanıyorsunuz.

    eğer tanrıya inanmıyorsanız ise aşçı'nın, budistin, pi'ın ve annesinin başından geçen korkunç olayları anlatan ve pi'ın en sonunda tek başına kalıp bir kişilik bölünmesi olarak richard parker'ı yarattığı senaryoya inanıyorsunuz. dikkat edilirse zaten richard parker, pi sırtlanı öldürene kadar ortada görünmüyor. yani kaplan aslında sadece pi'ın zihninin bir parçası, dönüşmekten korktuğu (et yiyen, sırtlanı -yani aşçıyı- öldüren) adam. o haline karşı duyduğu korkuyla hayata tutunuyor ve kurtulduğu zaman o "kaplan" kendisini terk ediyor.

    yani aslında olay bu. hikaye anlatıldı. neye inandığımız ise bize kalmış.

    --- spoiler ---
  • izlerken çok sıkan, eve gelip üzerine biraz düşündükten sonra hafif hafif sempati duyulmaya başlanan film.
  • cmylmz fundamentals'i hınca hınç doldurup yer bırakmayan tüm izleyicilere teşekkür ediyorum, sayelerinde life of pi'ye gidip mest oldum, yüzüme renk geldi, hayata tutundum..

    soluksuz bir macera filmi mi desem, bir national geographic belgeseli mi desem; belki ikisi birden, belki ikisi de değil..

    --- spoiler ---

    "faith is a house with many rooms. but no room for doubt? oh, on every floor. doubt is useful. ıt keeps faith a living thing."

    "...because, believing in everything at the same time, is the same as not believing in anything at all."

    "we get to feel guilty before hundreds of gods, instead of just one."

    ha bir de pi'yi 3.14159265358979323846.... alıyolar.

    --- spoiler ---
  • müthiş görsel öğeler barındırdığından bahisle kandırılarak sürüklendiğim film. konusu da çok tartışmalı imiş bu arkadaşa göre. şimdi ben görsellik namına pek bir şey göremedim. adamın mutfağını 3d olarak izlemek bana bir zevk vermedi ada ve adadaki balıkların bursa sanayisinde neon lamba takmaları dışında öyle ışık oyunu falan da yoktu.

    konusuna gelecek olursam - az miktarda spoiler içerir- her ne kadar sinir bozucu bir yaklaşım sergilese de pi hayvanlara karşı kendi tercihidir saygı duyuyorum. konusu gün yüzü görmemiş bi'şey olmasa da özgündü ve konunun işleniş biçimini de beğendiğimden ötürü, filmde uyumadım.

    yani uyumak istiyorsanız bence hobbit daha uzun olduğu için daha verimli geçiyor, paranızın hakkını daha çok veriyor.

    bu arada arkadaşla artık görüşmüyorum. telefonumu değiştirdim.
  • şöyle bir senaryo hatası var.

    --- spoiler ---

    pi sigortacılara anlattığı ikinci hikayede aşçının fareyi yediğini söylüyor. ancak filmde bizim gördüğümüz; fareyi kaplan spagetti yer gibi yutuyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap