• 5n1k programında anlatmak istediklerini cüneyt özdemir'e rağmen sakin; açıklayıcı ve sözünü sakınmadan anlatmıştır.

    cüneyt özdemir'in -izleyicilerden gelen- popüler olmak için mi böyle yapıyorsunuz? sorusuna karşı başını kısa bi süre öne eğip, ulan kimlere laf anlatıyorum bakışı takınması ise artık ne kadar bıktığının ve yorulduğunun bir göstergesidir.
  • beni güldürüyor. hani ibo herhangi bir konuda "büyük" bir laf etse veya saçmalasa nasıl gülüyorsam fazıl'a da aynı şekilde gülüyorum. bunun dışında ikisi de alanlarında çok yetenekli adamlar ve bu açıdan da benzeşiyorlar. bence fazıl say bunu bildiğinden ve iboyla aynı değerde olduğu fikri içini kemirdiğinden dolayı arabeski sevmiyor. yavşakça buluyor.
  • "yine söylüyorum
    gözü bağlanmış korkulardan
    yasaklardan baskılardan
    asla irkilmiyorum
    çünkü kan emici yarasadan
    çıldırdım
    başkaldırdım
    ve söz veriyorum
    üç kağıtçının ve pezevengin
    teslimiyetin yolu
    uğramayacak bana
    bir çiçeğim halk ormanında
    fışkırdım
    başkaldırıyorum"
  • 5n1k'da izlediğim kadarıyla müzik ırkçısı. kendinden olmayana zerre tahammülü olmayan empati özürlü virtüöz. türk toplumu ile ilgili en ufak bilgisi olmadığı halde alanımda iyiysem her boku en iyi ben bilirimcilerden (bkz: harun tekin). adam türk taksiciler klasik müzik dinliyor siz arabesk dinleyenine denk gelmişsiniz dedi ya! ha bir de arabesk türk toplumuna nasıl zarar veriyor sorusuna, televizyondaki yemek yarışma programlarında göbek atan insanlarla örnek veren alim kişilik. efendim neymiş insanlar arabesk dinlemek zorunda bırakılıyormuş yoksa bir alıp veremediği yokmuş?! ben de zerre haz almam arabesk müzikten ama kötülemek için de bu kadar alçalmam. bu ne kuyruk acısı arkadaşım küçükken mahallenin kabadayıları seni köşeye çekip arabesk müzik mi dinletiyolardı zorla? net bir şekilde beyinsiz dediği insanları kurtarmak için böyle sivri dilli olduğunu söyleyen beyinsizler var bir de. adamın yüzünün ifadesinden kendinden aşağı gördüğü halka tiksintiyle baktığı okunuyor, hala nasıl yüce amaç biçebiliyorsunuz bu adama anlayamıyorum. son olarak müziğinin,sanatının hayranı olabilirsiniz, bu konuda en ufak eleştiri getiremem lakin dünyaca tanınıyor adam. ama sırf bu özelliğini kullanarak kendini herşeye yetkin görmek, şöyle yüce amaçlar peşindeyim diyip ardından tek suçu türkiye'de doğup çevresindeki kültürle bütünleşmek olan insanlara yüklenmek samimiyetsizliktir. geçmişe gidip fazılı bebekken o beyinsiz bunlar dediği insanların yanına vermek vardı. acaba şimdiki fazıl'ın aşağılamalarına nasıl tepki verirdi? sosyolojik tespit yapacaksan sosyoloji biliminden haberdar ol biraz. nihayetinde isterse kainatın en iyi müzisyeni olsun kişiliğiyle benim nefretimi kazanmıştır. (bkz: sözlüğe kusmak)
  • valla onu bunu bilmem. patır patır lafları koymuştur. cüneyt özdemir'in en sanal ve kışkırtıcı soru/yorumlarına dahi türk televizyonlarında göremediğim açıklıkla çotarank diye cevap vermiştir.

    cücü: ben geçenlerde bir taksiye bindim, adam arabasında arabesk dinliyor, ama zaten hiç dinlemediği halde klasik müzikten nefret etmiş sizin açıklamalarınız yüzünden, çok tepki var size.
    fazıl: yoo, tam tersi. beni de yolda çevirip "en sonunda birileri bu müzik yozlaşmasından bahsetti, bıkmıştık bu arabeskten" diye de söylüyorlar. arabasında klasik müzik dinleyen de var cüneyt bey. kime denk gelirseniz.

    ***

    fazıl: dün akşam buraya bir adam çıkarttınız, yani duygu muygu. salak salak konuşuyor.
    cücü: ama olmadı şimdi bakın, burada olmayan biri hakkında böyle sert, keskin ifadeler...
    fazıl: e öyle.
    cücü: ama şimdi burda değilken kendisi..
    fazıl: nedir yani, ne farkedecekti yanımda olsa. farzedin ki burda.. ne yapayım, yanımda mı gezdireyim adamı "bak bu akşam senle ilgili konuşucam" diye.

    ***

    cüneyt'e enfes şekilde say'dırmıştır fazıl. içimin yağlarını eritmiştir.
  • müthiş bir müzisyendir. elitisttir. kendisini olumsuz yönde eleştirdiğim tek nokta, hâlâ bu ülkenin gelişime açık olmayan ve algılama yetisi eksilerde olan insanlarına laf yetiştirmeye çalışması, hâlâ onlara derdini anlatabileceğine inanmasıdır.
  • mozart ve beethoven mezarından kalkıp bu adamı omuzlarında gezdirseler dahi saygıyı haketmeyen insandır.

    telefonla bağlandığı 5n 1k programında beethoven telafuzundan ötürü hakkı bulut'a, yüzüne karşı "müzisyen değil cahildir." diyebilmiş insandır.

    ilaveten "...ben hakkı bulut'la burada şey yapamam, ben dün akşam salzburg festivalinde çalmış bir insanım... " diyebilecek hadsizliğe sahip insandır.

    fazıl say ve "nasıl koymuş lafı hacı?" diye dolanan şürekâsı bu sözlerden sonra lütfen insanlıktan ve erdemden bahsedip, "aslında herşey toplum için biliyor musun?" demesinler. zira bu tavır aşağıdan bile çok yavşakça duruyor.

    not: hakkı bulut fanıyım.
  • bana lümpenliği yücelten ve halk/toplum fetişizmi yapan büyükçe bir gruptan daha samimi gelen bir adamdır.

    kendisine yapıştırılan yaftaların en önde gelenleri jakobenlik, müzik ırkçılığı ve elitistlik.. bu yaftaların da sebepleri, türk halkının bu kadar çok beğendiği ve benimsediği bir müzik tarzına yönelik aşağılayıcı ifadeler kullanması.. ancak burada iş lümpenliğin parlatılmasına geliyor.. izleyenler hatırlayacaktır, cücü rezil programında nilüfer göle'den bir alıntı yaptı, genel olarak nilüfer göle'nin arabesk'in çevredeki (perifer) grupları nasıl özgürleştirdiği ve kendilerini ifade etme aracı olarak kulladıklarından bahsediyordu. ki ben de nilüfer göle'nin görüşüne katılıyorum, şehre 60lardan başlayarak akan insanlar için müthiş bir alt kültür olmuştur arabesk.. ancak halk bunu dinliyor ve seviyor, hatta bunun aracılığı ile kendini ifade ediyor diye de arabesk müziğin iyi ve başarılı bir müzik olduğunu söylemek mümkün değil.. arabeski eleştiren ve açıkça beğenmediğini, sevmediğini söyleyen fazıl say'a da, sen elitsin, jakobensin demek de doğru değil.. sadece halk seviyor diye bir müzik türü güzel ve kabul edilir olarak değerlendirilmemeli..

    bununla birlikte milliyet gazetesinin internet sitesinde anasayfaya taşıdığı "fazıl sayı terleten soru" başlığıyla okuyucularına sunduğu bir haber var.. içeriğinde başbakan'ın bale izlememek için başını öne eğdiğini söyleyen fazıl say'a "ama farklılıkları da kabul etmemiz gerekmez mi?" diye soran cücü karşısında, fazıl'ın nasıl da kem küm kaldığı ile ilgili bir paragraf var. ben cücü'nün bu yaklaşımını da samimi bulmuyorum.. bu postmodern, her şeyi kendi tikelliğinde kabul etme gerekliliği beni rahatsız ediyor.. birincisi evet herhangi bir ülkenin başbakanı o koltukta "müslüman vatandaş" sıfatıyla değil, "başbakan" sıfatıyla oturur ve bale gösterisinde bale izler, bunun aksini kabul etmek pek de mümkün değil ve bunu davetlerde içki içip içmemekle bir tutmamak lazım.. olayın arka planının fazıl say'ın anlattığı gibi olup olmadığını bilmiyorum ama cücü durumu fazıl'ın anlattığı gibi kabul edip ona "farklılıkları kabul etmek" eleştirisini getirmiştir.. ikincisi, anlayış ve tolerans, farklılıkların kabul etmek gibi kavramlar, habermasçı bir yaklaşımla baktığınızda iki yönlü bir yoldur, yani karşı tarafın da sizi bir nebze de olsa kabul etmesi ve size yönelik algılarının açık olması gerekir.. ama bale izlemeyen adamın bir ileri versiyonu maalesef topkapı sarayı bahçesindeki klasik müzik konserini de "bu kilise müziğidir" diye protesto ediyor.. böyle bir atmosferde neyin farklılığı neyin toleransı diye sormak isterim cücü'ye..

    velhasıl-ı kelam, iki noktada fazıl say'ı destekliyorum: 1) halk arabeski benimsedi, sevdi diye arabesk müzik güzel olarak kabul edilemez 2) karşı tarafın seni yok saydığı bir süreçte, hiç bir surette karşı tarafı anlama ve kabul etme zorunluluğum yok.
  • cüneyt özdemir'in sorularına aklına geldiği gibi, ağzından nasıl çıkıyorsa cevap vermiştir. bu açıdan tebrik edebilirim kendisini.(şu an elitisit bir tavır içindeyim) tanınmış kişilerin televizyonda hükümete karşı böyle net söylemlerine rastlayamıyoruz artık. bunun dışında fazıl say'ın müzikle ilgili söylemleri ise tamamen fiyaskoydu. arabeskin bir cehalet göstergesi olduğunu söyledi. ben de oha hanım koş fazıl say tahlil yaptı diyerek heceyana kapıldım. müthiş bir arka plan bekledim bu sözün ardından. ciddi bir alt metin okuyacağız sandım. bir sosyolog olarak şahlandım durdum. ama bir baktım ki eleştiri tek bir cümleyle kaldı. neyi eleştirdiğini bilmeden, yemek programlarından, magazinden, karmaşadan, sezen aksunun iç ritminin olmadığından bahsedip durdu. allahtan konu eğitime geldi de toparlayacak konu buldu. aslında söylemek istediği hepimizin bildiği gördüğü bir türkiye gerçekliğiydi ama işte her insanda ifade yeteneği yok ne yazık ki. fazıl say'ın elitist olduğu konusundaki düşüncem hala aynı. programdan sonra bu kavramda "ülke sorunlarıyla ilgilenen bir elitist" olarak kıpırdanma yaşandı sadece. benim gördüğüm kadarıyla kendisi koca bir türkiye gerçeğinden kaçmakta, ciddi bir ötekileştirme yapmaktadır. yaşadığı coğrafyanın kültür ürününü (arabesk) başka yerlere çekerek savunma yapmaya çalıştı ama ah be ah be olmadı işte orda. senelerdir ülkenin ve yeni gelen kuşakların apolitikleştirilmeye çalışıldığını, bunun da her alanda kendini gösterdiğini söylemek istedi elbette ama farklı argümanlarla konu farklı yerlere gitti. cüneyt özdemir de bir gazeteci olarak bunu kullandı. fakat o da işini iyi yapamayınca bir anda hükümet yanlısı gibi gözüktü, "taraf olmayan bertaraf olur" tavrı eline ayağına dolaştı. hem çok başarılı hem de çok başarısız bir programdı.
hesabın var mı? giriş yap