hesabın var mı? giriş yap

  • yaşım 27, boy 178 kilo 78.

    meslek:genel cerrah

    gidilecek tatil yeri: doğu karadeniz

    aranan özellikler: bol su tüketmesi, daha önce böbrek rahatsızlığı geçirmemiş olması, pek kimsesi olmaması.

  • çileğin suçu neydi dedirtmiştir. bütün çaba sonunda yine bir çilek elde etmek içindi. hayır bir de videoyu izlerken aklım hep ilk pişirdiği çileklerin nerede olduğundaydı. neyse ki sonunda döktü. kaçırdım diye çok endişelenmiştim. işte bütün işsizliğimle oturup 8 dakika 38 saniyemi ona verdim.

  • uzun zamandır ekşide karşılaşılan en güzel ve seviyeli fikir beyan edilen konudur.

    hepinize laflar hazırladım ve geliyorum* hem herkesin haklı olduğu hem de herkesin haksız olduğu geyikdir. türkiye'de sw seviliyor sevilmesine de insanlar son yıllarda eskiden olduğundan daha fazla gösterişe düştü. şimdi nasıl ticarilere iyi gözle bakılmıyorsa eskiden de stationlar için tesisatçı arabası elektrikçi arabası yakıştırması yapılırdı. ne var ki aslında vatandaşlarımıza çok uygun bir karoseri yapısı olan sw fiyat avantajı ile hafif ticarilerin yaygınlaşması sonucu satış adetleri azaldı. türkiye'de araç alımında en önemli etmenlerden biri de aracın ikinci el satış değeri ve hızıdır. bunu da satış adetleri çok etkiler. aslında sw ülkemizdeki kullanıcıların alışkanlıklarına çok uygundur. çoluk çocuk pikniğe gider, memleketinden birşeyler taşır, yeri gelir iş için kullanır yeri gelir eşya taşır sw tam ihtiyacını görür fakat fiyat dezavantajı ile ticariler karşısında yenilmiştir. bunda da en büyük etmen vergi sisteminin saçmalığıdır.
    işin görsellik boyutu tamamen subjektif bir olgudur. aerodinami olarak sw çoğu modelde sedandan iyidir. aslında swlar sedanın uzatılıp kapanmışı değildir. a,b,c sınıfı araçlar hb, sw olarak tasarlanır, sedan formu ise sonradan kesilip biçilir. sıfırdan sedan tasarım genelde full size araçlarda olur.
    sw tercihini kökenden ziyade ihtiyaç belirler yani birisi köylü olduğu için sw tercih etmez ama köyde büyük yükler yükleyeceği bir araca ihtiyacı olduğu için sw tercih eder. tıpkı bir kent soylu isviçreli varsılın kayağa gitmek için sw tercih etmesi gibi ihtiyaçtan doğar. türkiye'de de bu ihtiyaç kişi başına düşen gsyih düşük ve gelir adaletsizliğinin yüksek olması sebebiyle daha ucuz, erişilebilir, çok satmasından dolayı ikinci el değeri yüksek, yedek parça fiyatları ve işletme maliyetleri düşük olan ticari araçlara kaymıştır. emin olun bu ekonomik parametreler insanımız lehine biraz gelişse kimse ne ticariye ne sedana bakar. günümüzde dahi bu zor ekonomide insanlar prestij davasına aslında sw ve hb karoseriden doğan suvlara yönelirken ekonominin biraz daha iyi olduğu yerde ticari sadece ticaride kullanılır.
    boyut olarak ise swlar genelde sedanlar ile aynıdır yani park için bir dezavantaj oluşturmaz. bazı sportwagon olarak adlandırılan c sütunu ile d sütunu arasındaki eğimin fazla mesafanin kısa olduğu modellerde ise klasik swlere oranla bagaj hacmi dezavantajı oluşabilir. özellikle 2000 sonrası dönemde artan kasa çeşitlemeleri ile beraber pek çok melez karoseri görüyoruz. burada da yine dünyada artan bir eğilim olan bireyselciliğin, pazarlamacıların bir enstrüman olarak kullandığı popüler bir kavram olan kişiselleştirme sonucunda farklı beğenilere hitap etmek için kökeni sw ve coupe araçlar olan suv coupe gibi ara formlar ivme kazandı. tabi ülke olarak olmayan paramızla biz de bundan nemalandık. hatchback olamayacak araçları sw formu olan suv niyetine almaya başladık. zaten bu suv meselesi başlı başına ayrı bir konu.

    bagaj konusunda ise sedanların bagajları hayli büyümesine rağmen yükleme eşiği sorunları nedeniyle kullanışlı değildir. suvların bagajları ise büyük lastik çapından kaynaklanan büyük davlumbaz ve süspansiyon sistemi sebebi ile aracın boyutuna göre küçük kalır. otomobile bakarsınız kocaman görünür ama bagajı açarsınız 350 litre gibi mütevazi bir hacimle karşılaşırsınız. yine bu lanet olası popülerlik kavramlarının sonucu olarak sosyal medyadan tutun araç seçimlerimize kadar. spor keskin hatlı araç talebi dolayısıyla bazı sw modelleri gerçekten bahsedildiği gibi sedanıyla neredeyse aynı bagaj hacmine sahip olabiliyor. bunda da sebep az önce belirttiğim c ve d sütunu arasını coupe formlu tasarım ile birleştirilmeye çalışıp beğeniye hitap etme. bu da bizim sw araçta beklediğimiz fonksiyonelliği öldürüyor ve insanlar yine başka kasa seçeneklerine yöneliyor.

    sw'den bahsedip volvo'dan bahsetmemek olmaz. her ne kadar 2. nesli ile hatchback'e daha yakın olsa da düşük hacimli motorlar ile ülkemizde sunulan v40 dönemine göre gerçekten çok iyi satmıştı. ilk nesli de harika bir sw olan v40 pek çok piyasa handikapına sahip olsa da iyi bir satış grafiği sergilemiş, dünya piyasalarında yaşanan dolar bolluğundan nemalanan ülkemizde de halkımızın takdirine mashar olmuştur.

    suv çılgınlığını bir kenara koyarsak, gerekli koşullar oluşursa ve markalar bunu iyi süzerse; türkiye gibi zayıf ekonomideki bir ülkede bile station volvo en çok satan sw arabalar arasına girmesi işten bile değildir.

    edittos: muzmin rocker'ın haklı katkısı ile: "2. nesil v40 'ın sw olanı v50'ydi. v40 hatchback olarak tasarlandı". ben ise entrymde volvo ürün gamındaki araçların isimlendirmesinde; her şeye uygun, çok yönlü manasına gelen versatility'den hareketle v harfini kullanmasından dolayı 2. nesil v40'ı hatchbacke yakın sw olarak değerlendirdim.

  • -sonra eve gittik, dönüş yok mu ne, öyle bi filmi vardı, onu seyrettik.
    +ha irreversible'ı diyorsunuz, gaspar noe'nin filmi. filmekimindeki geceyarısı gösteriminde bütün istanbul entellektüel sosyetesi ile birlikte izlemiştim onu çok farkli bir sinema teknigi ve carpici sahneleri vardır.
    -ha işte o, köprü altında kayıyorlar hatuna. şu rakıyı uzatsana.
    +al rakıyı, allah belanızı versin :/

  • normaldir.

    insanlar o kadar nefret etti ki kızılaydan, kan vermeyi bile güvenli bulmuyorlar.

    ben düzenli kan bağışçısıyım, hala gidip kan veriyorum. vermek istemeyen arkadaşları ikna etmeye çalıştığımda bana "ben kan versem o kadar ihtiyaç sahibinden önce akp'li bir kalantorun akrabasına gider, daha kötüsü, katar'a satmayacaklarını nereden bileceğim" cevabı aldım.
    hak veriyor muyum? evet... kan ihtiyacının öneminin de farkındayım. ama kurumu rezil rüsva etmeseydiniz, kurumu birilerinin para kaçakçılığına alet etmeseydiniz bunlar olmazdı.

    beter olun diyeceğim de, size bir şey olmuyor. olan ihtiyaç sahibine oluyor. kızılay'ı bari temiz bıraksaydınız. orayı da kirletip lekelediniz. elinizin değdiği ve pislenmeyen tek bir şey yok.

    edit: bir yazar şunu attı.
    (bkz: kızılay'ın topladığı kanların yurtdışına satılması)
    kaynak

    yazıklar olsun.

  • kendi ülkesinde cezası idam olan bir şeyden tutuklanan prens...

    iade edilirse idam edilmesi gerekir şeriat kanunları gereğince, lübnan hükümeti bir prensi hapiste tutup siyasi skandal yaşamak istemez, muhtemelen iade edecekler, suudiler de prensi idam edemeyecekleri için üstünü kapatacaklar...

    ağrı kesici yüzünden idam edilmiş türk tır şoförü vardı eskiden, ilaç türkiye'de reçete ile satılan, arabistan'da ise yasaklı bir ilaçmış, adamın kafasını kesmişlerdi...

    o kadar allah'ın emrini yerine getirmeye meraklılarsa prensin de kelle gitsin diyorum, çifte standart olmasın yani...

  • birleşmiş milletler'e üye 193 ülke var. çok ciddiyim içlerinde bu kadar absürt bir olaya sahip olabilecek tek ülke bile bilmiyorum.

    devlet televizyonu kaçış rotaları önerir, böyle simsarlar gönül işi yapıyoruz diye alkış bekler.

    bugün günlerden cumartesi. mikrofona bu açıklamayı perşembe günü yapmış olsa hakkında işlem yapılacaktı, bugün gurur vesilesi oldu. şu haber zaytung'da olsa hiç şaşırmazdım.

    yüz yıl sonra bile anlatılacak tarihi günler geçiriyoruz.

  • geçen hafta annem ziyarete geldi. polis akademisi filmlerini çok sever, bir de dublajlı sever çünkü polis akademisi filmlerinin dublajı çok iyidir. hatta bence de dublajı orijinalinden daha iyi olan filmlerden biridir. açayım izleyelim dedim çok sevindi.

    filmler arşivimde var ama dublaj yok, aha dedim bedava verilen turkcell tv bir işe yarayacak. sansür vardır ama sigara falan blurlamışlardır, neticede 40 yıl öncesinin komedi filmi.

    neyse izliyoruz, ikimizin de belki tüm seride en sevdiği sahne gelmek üzere olduğu için heyecanlıyız. mahoney, teğmen harris'in iki yalakasını mavi istiridye barına yolluyor. o meşhur müzik gelsin diye bekliyoruz. gelmiyor. mavi istiridye barı yok. içinde sadece dans olan koskoca bir sahne kesilmiş.

    kesilen sahne şu bilmeyenler için:

    https://www.youtube.com/watch?v=niumqldl_k0

    tatlar kaçtı tabii. kapattım turkcell tv'yi, arşivdekini taktım lordlar gibi sansürsüz izledik. başka neler kesilmiş bilmiyorum ama süresine baktığımda 12 dakikasının uçtuğunu gördüm 40 yıllık filmin.

    gerçekten buna para vermeyin.