hesabın var mı? giriş yap

  • über-salak zihniyetin savunduğu hede.
    devlet vergiyi neden alıyor ulan, kamu hizmeti vermek için değil mi? yurttaşlarına, o devletin yurttaşı olduğunu gösteren biricik kimlik belgesini bedava vermeyip 18 liraya satacaksa sikmişim öyle devleti.

  • ümit kocasakal hakkındaki hakareti bir kenara koyarsak çok doğru bir tahlildir.

    kocasakal ve metin feyzioğlu aynı ekoldür. bunlar devletin adamlarıdır, chp'yi karıştırmak ise patronları değiştiğinden beri görevleri. çünkü bir süredir akp'ye çalışıyorlar. özellikle 15 temmuz sonrası akp yeni koalisyonuna ulusalcı-avrasyacı çizgide gruplar eklemlemiştir. bu çerçevede akp "devlete dönüşmüştür". dolayısıyla o dönemden beri akp'yi devlete sokmamaya çalışan bazı ulusalcı-avrasyacı figürler akp'nin işine gelen şeyler yapmaya başlamıştır.

    bu kadar sedat peker olayı oluyor siz atatürk'e hakaret mi ettiyi tartışıyorsunuz. olay tezgah, program tezgah, atatürkçüleri her zaman yemlemek için kullanılan figürler de belli, kontrollü muhalefet için çıkartılan figürler belli. hala daha medya operasyonları nasıl yapılıyor çözemediniz. hadi özışık olayını gördünüz yine çakamadınız. ülke tarihinin en büyük skandallarından biri yaşanırken imamın birinin sözüne odaklanıyor medya ve figürler. sizce normal mi bu gerçekten? sizce bu iktidara zarar mı veriyor? siz atatürk aşağı yukarı diyerek sayısız islamcı militana sövünce erdoğan'ın popülaritesi mi etkileniyor?

    bu "muhalifler" görevli olarak oraya çıkıp bir rolü oynamaktadır. bazen akp'nin tabanının görmek istediği "chp'liyi", "atatürkçü'yü" oynarlar, aptal aptal tartışmalar çıkartırlar, bazen de kemalist kesimin kendine dava edinmesi gereken şeyleri şekillendirmek göreviyle çıkarlar (yerli milli ol, yola gel, iktidara fazla direnme). böylece izleyen iktidar tabanı, aaa bunlar hala kamaliq akıl, boş işlerle uğraşıyor derler, kemalist kesim ise neeeeeee atatürk'e hakaret mi edilmiş diyerek gündemde ne var ne yok unutur.

  • dalga işlevini formülleştiren erwin schrödinger,düşünsel bir deney tasarladı. bu deneyde, bir kedi, kapalı bir kutunun içine yerleştiriliyor ve yanında da, uranyum gibi beta bozunması yapan radyoaktif bir maddenin yapacağı ışınıma bağlı olarak çalışan bir mekanizma yerleştiriliyordu. bu mekanizmaya göre, eğer yayılan beta parçacığı, detektöre çarparsa, yayılacak olan zehirli bir gaz kediyi öldürecek, beta parçacığı yayılmazsa, kedi canlı kalacaktır. eğer dışarıdan bir gözlemci, kutunun içerisini görmeden bir tahminde bulunursa, (beta bozunumu olasılığı %50 olduğundan) kedinin canlı mı yoksa ölü mü olduğunu söyleyemeyecektir. ona göre, kedi %50 canlı, %50 ise ölüdür. yani, kedi eşit oranda canlı ve ölü olma şansına sahiptir. işin tuhafı, kedi görülmediği (gözlemlenmediği) sürece, her iki olasılık da aynı oranda gerçektir. yani kedi, aynı oranda hem canlı,hem de ölüdür! eğer gözlemci, gidip kutuyu açarsa, işte bu durumda, kedi "ya ölü, ya da canlı" olarak karşısına çıkacaktır ki, gözlemcinin bu müdahalesi, ortam şartlarını değiştirmiş ve olasılıklardan birinin "gerçekleşmesine" neden olmuştur. işte, gözlem sonucu ortaya çıkan ve belki de maddi dünyayı algılama biçimimize temel olan bu durum "dalga işlevinin çökmesi*" olarak bilinir (bu düşünce deneyi çok kaba olarak, mikroskobik bir hadiseyi makroskobik boyuta taşımak için düşünülmüştür; gerçekte böyle bir deney yapılamaz). kutu açılmadan önceki durum için, kuantum fizikçileri, kedinin hem ölü, hem de canlı olduğu bir üçüncü olasılığın da var olması gerektiğini söylerler. böyle bir olasılık, aynen elektronlarda, fotonlarda ve diğer tüm atom altı parçacıklarda gözlenen ikili (hem dalga hem parçacık) yapıdan kaynaklanan dalga işlevinin bir özelliğidir ve evrenin temel kanunlarından birini oluşturur. gözlemci devreye girdiğinde ise, algılanamaz olan bu durum, algılanabilir olan iki (ya da daha fazla) olasılıktan birine doğru "çöker".

  • babadan inşaat sektöründe olan adam, kendi kazandığı parayla istediği saati alır. mühim olan rüşvetle almasın, halkın vergisini hakkını yemesin.

    edit: özel mesajla küfreden bunu kenan sofuoğlu’nun lamborghinisiyle kıyaslayanlar oldu. vekilin lamborghininin vergisini ödemediğini hatırlatalım.

    düzeltme: vekilin derken, kenan sofuoğlu’nun şahsını kast ettim ancak sanki milletvekillerinin vergi ödemediği gibi bir anlam çıkmış. yurt dışından aldığı aracı yabancı olan eşinin üstüne kaydettirip vergiden kaçınmıştır.

  • ülkemizde günümüz müziğini nasıl buluyorsunuz?

    "her şey bambaşka ve pırıl pırıl olabilirdi. hayatımız, sanatımız, ilişkilerimiz, sokaklarımız, doğamız, sahillerimiz, eğitim sistemimiz, siyasetimiz, maalesef giderek bir batağa saplandı. oysa yüz yıl önce geleceğin ufkuna bir gökkuşağı çizilmişti. gerilemeyi ilerleme diye topluma zerk eden zihniyet, türlü karalamalarla gerçekleri ekseninden kaydırarak, kendi ufukları kadar bir gelecek çizmeye başladılar. güzellikler karartıldığı için, insanlar yetinmeyi öğrendi. o yüzden bazı istisnalar dışında, artık bütün kavramlar sahtedir. bu kıyamet ortamında mucizevi bir şekilde yetişen aydınlık fikirli insanlar ve onların çağdaş eserleri, çölde açan çiçekler gibi."

    (2017 yılı son röportajından)

  • 2004 olanı 2008'de 16 000 liraya alınan, üstüne 5000 lira hasarlı kaza yapılan, bu süreçte 45000 km kullanılan ve nihayet 2016'da 21000 liraya satılan otomobil. bu süreçte 200 lira tutan tek bir bakım ve 400 liralık 2 tamirat dışında masraf çıkarmamıştır. bozmak hayli zordur, bakım masrafı filan yoktur bu nedenle eşinize, çocuğunuza hatta kendinize alabilirsiniz gönül rahatlığıyla.

  • her anlamda üzen olay.
    "oh olsun" diyenler lütfen okusun. fenerbahçeli bir arkadaşımdan enfes bir olayla tarihi bir ayar geliyor:
    7 haziran 1932 günü şimdilerde fenerbahçe şükrüsaraçoğlu stadı'nın bulunduğu papazın çayırı ve kulüp binası yandı.yangın sırasında birçok fenerbahçeli futbolcunun evleri de yangından etkilendi.yangından önce ise selanik mütelliti isimli bir yunan takımıyla maç ayarlanmıştı ve maçı iptal etmek için çok geçti. fenerbahçeli futbolcular borç aldıkları formalarla stada geldiler ancak birçoğu yangının söndürülmesine yardım ettikleri için bitkin ve yorgun durumdaydı.maçın başlamasına dakikalar kalan galatasaray'ın efsane kaptanı aslan lakaplı nihat bedik ve galatasaray'ın a takımından 6 as futbolcu soyunma odasına geldi. nihat soyunma odasına girdikten sonra "bu zor gününüzde sizi yalnız mı bırakacağız, kabul ederseniz arkadaşlarım ve ben sizinle birlikte fenerbahçe formasını terletmeye hazırız" der. fenerbahçeli'ler bu teklifi kabul eder ve galatasray ve fenerbahçeliler'den oluşan bu takım maçı 4-0 kazanır.

    ben de koyu bir fenerbahçeli olarak, tarihten yapılan bu alıntıyı, galatasaray üniversitesi'nin yanmasıyla dalga geçen, bana göre özde sporsever olmayan fenerbahçelilere ithaf ediyorum

  • karadeniz’in bi ilçesinde okul müdürü olarak görev yapıyordum. aynı okul bahçesinde iki okuluz. ilkokul ve ortaokul aynı bahçeyi kullanıyor fakat müdürlükler ders giriş çıkış saatleri vs farklı.

    yıl 2017 ya da 2016 sonları. hava inanılmaz rüzgarlı. öğretmen arkadaşlar dersteyken gruba mesaj atma gereği duyuyorum tenefüste öğrenciler dışarı çıkmayacak çok rüzgar var diye. ağaç kopar dal uçar ne bileyim evlerdeki çatılardan biri sökülür tedbiren yani.

    gruba mesajı attıktan sonra odamın camını açıp sigara yakıyorum. nöbetçi şurda durur ben şurda dururum falan. o sırada bizim binanın köşesinde oynayan çocukları görüyorum. 10-15 çocuk derste olmaları lazım ama öğretmen falan da yok başında serbest etkinlik saati dedikleri saatlerden. çocukların başında niye öğretmen yok diye sinirleniyorum nedensiz yere. ilk kez bas bas bağırıyorum çocuklara okulda fiziki olan bir sınır varmışcasına bahçeyi bölen gidin kendi tarafınıza oynayın diye bağırıyorum. normalde okula girerken paçama yapışan el kadar bebeler korkuyla kaçıyorlar kendi okullarına doğru. ulan niye bu kadar çok bağırdın hayvan herif diye kendi kendime dellenirken gözümün önünden beyaz bi sütün geçiyor. yere düşmesiyle birlikte paramparça olup okulun duvarlarına çocukların oynadığı alana kadar yayılıyor.

    gerizekalı müteahhit bozuntuları tükürük kadar yapıştırıcı ile okulun çatı sırtını mermer döşemiş. 50x100 ebatlarında mermer bi blok şiddetli rüzgarda uçup okulun bahçesine düşüyor. kopan mermer parçalarına baktığımda şunu gördüm bahçede öğrenci olsa bileklerinde kopartırdı. öyle büyük öyle keskin. 5 kat yükseklikten yere çakıldığı an gitmiyor gözümün önünden. sebepsiz yere çocuklara bağırmam da.

    akabinde hizmetli ile birlikte belimize urganları bağlayıp çatıya çıktık o bir tarafı ben bir tarafı hemen hemen hepsi kopmak üzere olan 2011 yapımı sözde yeni okulun çatıya yapılmış mermer sırtlıklarını söktük.

    not: okul bu sene depreme karşı dayanıksız diye yıkıldı. 9 yıllık okul binasının yıkılması hakkında kimse soruşturma geçirmedi kimse ceza almadı.