hesabın var mı? giriş yap

  • bir ik şirketinde grup mülakatı yapılmaktadır;

    soru: insan olmasaydınız ne olurdunuz??!!
    çeşitli garip adaylar:
    x: ben at olurdum atlar sadıktır..
    y:ben aslan olurdum çünkü lider özellikliyim..
    z:ben karınca olurdum çünkü çalışmaktan hiç kaçınmam..
    t:ben güneş olup insanların enerjisini yüksek tutardım
    w: ben kartal olurdum çünkü görüşü keskindir..

    ve kaçınılmaz son sıra kaasim a gelir

    kaasim:kuş ???!!( ne bilim aq kuş demek geldi içimden)
    insan kaynaklarcı: ne kuşu? (bu nası soru yaaa!!)
    kaasim: deve kuşu hariç herhangi biri olabilir..

    grup baya eğlendi ama beni bidaha arayan tabii ki olmadı ama ben olsam kesin beni arardım..

  • ben rakamlardan durumu pek anlamiyordum, sonra ankara'nin 2. buyuk ilcesinin buyuk bir hastanesinde epey sure randevu bekleyip nihayet gidebildigim gun sadece 1 tane gastroenterolog oldugunu gordugumde durumu anladim.

    danisikli dovus mudur, kabul edilebilir kayip midir bilmem ama turkiye, savasa girip neredeyse kiyma makinesinden gecirilmis ukrayna gibi bir jenerasyon hediye etti avrupa ve abd'ye. birbirinden koklu fakultelerden zehir gibi doktorlar, bilgisayar muhendisleri, elektrik ve makine muhendisleri, endustri muhendisleri, matematikciler istatistikciler fizikciler, hem dogrudan piyasa hem de akademi anlaminda adamlara sifir maliyetle dunyalari hediye ettik.

    dogumundan yetismesine 0 kurus katkida bulunduklari binlerce odtulu, itulu, bogazicili, hacettepeli, ankara tipli vs ogrenci ulkelerine girdi, mortgage kredilerine girip ev aldi, araba aldi, para da sistemden cikmamis oldu boylece. vergilerini verirler, suc islemezler, kamu hizmetlerine katki saglarlar, firmalara fayda saglarlar... dunyanin en karli ticareti amk. kar marji %500, hatta yetmez %1000.

    belki de reflumu cozecek hoca su an dusseldorf'ta cocuklarinin cantalarini hazirlamis sabah kindergartena birakacagi saate alarm kuruyor. kaliteli nufus ihracati - kalitesiz nufus ithalati kadar buyuk bir hainlik olamaz. asml olacak ulkeyi don dikme pazarina cevirdiler cebirle.

  • ya arkadaş... lan... aslında... o zaman hemen konuya giriyorum: kızların bazı erkeklere duydukları güveni ve onlara besledikleri "dostane sevgi"yi belirtmek için kullandıkları bir ifade.

    lisedeyken kızlar "basketbol takımında oynanan okulun yakışıklısı" klişesinin gölgesinde yaşayan selvi boylum al yazmalım filminde ahmet mekin 'in oynadığı cemşit karakteri tadındaki çocuklar için kullanırlardı bunu genelde... "ay esmer volki çok yakışıklı, sarı çağatay tam fıstık" bilmem ne derken bir yandan da bu cemşit prototipine "ay seni de çok seviyoruz, şu okulda bir güvendiğimiz sen varsın" derler; bir de böyle ballandıra ballandıra "x (bu örnek olayda cemşit prototipi) çok güvenilirdir bak... soyun yanına yat dönüp bakmaz, bir de üstüne battaniye/çarşaf/yorgan (mevsimlik değişken) örter" diye bu cemşit'i överlerdi... daha sonraki yıllarda da buna tanık oldum ben. kızlar bir adamın güvenilirliğini belirtmek için bu ifadeye benzer başka ifadelerle kendilerine en uç durumlarda bile "yan gözle" bakmayacaklarından emin oldukları erkekleri övüyorlar... var bunu yapanlar. cemşit ve cemşit gibileri överken bu kadar fazla ırz-namus vurgusu yapmanın cemşit'te açtığı yaralara değinen var mı peki?

    peki ama "soyun yanına yat dönüp bakmaz" ve benzeri ifadelerle övülen cemşit'in içinde kopan fırtına? cemşit'in o anda hissetikleri? "ehe sağol ya pelin... sen de benim kardeşimsin" derken, kabuğu açılan hicran yaraları... kızlar böyle o en tikky tavırlarıyla "ya x canım ya...soyun yanına yat dönüp bakmaz" derken cemşit'in halay çeken hormonları?

    bir gün cemşit beklentileri boşa çıkarırsa biraz da suçu kendinizde arayın kızlar... nihayetinde oyuncak panda değil bu... cemşit.

  • talebeysen, 3 sap ev arıyorsan..

    "ne güzel ya böyle gençler geliyorlar, bayılıyorum bu gençlere yaaa...."

    meeali: elimde bi ahır var, bodrum katı..aha da kakaladım bunlara..

  • basitçe açmak gerekirse:

    - kur farkı iki paranın piyasadaki arz ve talebine göre şekillenir. mesela şu an dolara ihtiyaç var ama dolar az (dolarını daha önce türkiye'de tutan insanlar alıp başka ülkeye yatırıyor ve bankaların dolar rezervleri düşüyor), ancak türk lirası daha fazla. ancak dolara ihtiyaç var bu sebeple dolar gittikçe yükseliyor.
    dolara ihtiyaç var; çünkü özel sektör bazında son 10 senede dolar cinsinden en çok borçlanan ikinci ülke türkiye (çin'in ardından). açıklaması: #64111148

    - ülkenize dolar sokmanın yollarından biri yatırılan paraya yüksek faiz vermeniz (ki adam gelip doları getirsin, tl'ye çevirsin ve faize koysun, vade bittikten sonra geri çevirip alsın gitsin-faiz ödüyorsunuz bu durumda),
    diğeri yabancıların ülkenin politik durumunu sağlam görüp özel sektöre yatırım yapmaları (uzun vadeli, kalıcı para, iyi olanı bu; ancak türkiye çalkalandığı için güvensiz bir ülke ve kaçıyorlar),
    son olarak da ve en önemlisi sizin bir şeyler üretmeniz, ve ihracat yapıp ülkeye dolar kazandırmanız. (bu yoksa her şey nafile, ve bizde bu yok.)

    - sabit kur demek; bir ülkenin merkez bankası'nın piyasadaki dolar (döviz) miktarı ile oynayarak yerel para birimi ile döviz arasındaki kur farkını sabit tutmaya çalışmasıdır. (aslında herhangi bir para birimine karşı yapılabilir, ancak dünyadaki geçerli rezerv para birimlerinden en çok işlev gören dolar olduğundan dolar dedim.)

    velhasıl kelam; türkiye'nin kur farkını düşürmesi için piyasaya dolar sürmesi lazım ama bu rezervleri etkileyecektir. sizin (yani merkez bankanızın) piyasaya sürekli dolar vermesi, dolar rezervlerinizi eritecektir ve bu tehlikeli seviyelere geldiğinde ülkenin hiçbir b planı kalmaz, yüksek faizli borç verecek dış kurumların kucağına düşersiniz (merhaba kriz diyebiliriz buna).
    aslında bu bir asırdır olan bir şey. (bkz: kur savaşları)
    devalüasyonlar, yani tam tersi olarak kurun kasten değerini düşürmeler ülkelerin yaptıkları uygulamalar.

    mesela bizim tam tersimiz durumda olan çin halk cumhuriyeti:
    o kadar yüksek ihracat yapıyor ki, ülkeye o kadar dolar giriyor ki merkez bankası dünyanın en büyük dolar rezervine sahip merkez bankasıdır.
    çin, ihracattaki fiyat avantajını korumak için ülkesine dolar girdikçe yükselmesi gereken yuan'ı, maliyetleri (işçilik+faaliyet) artırıp ihracat avantajını düşürmemesi için sürekli devalüe ediyor. yani piyasadan dolar çekip sürekli dolar alıyor. bu şekilde git gide dolar rezervleri devasa büyüdü. (direkt güzel bir şey diyemeyiz, hepsinin artıları ve eksileri var.)

    fark: onların sabit kur amacı kendi para birimlerini düşük tutmak. bizim amaçlama ihtimalimiz ise para birimimizin değerini yükseltmek. eğer çin bir gün türkiye gibi üretmeyen, sürekli gereksiz, bir daha gelir getirmeyecek (hatta gider getirecek) ama oy kazandıracak harcamalar (köprü, yol) yaparsa bizim durumumuza düşebilir. ve o zaman merkez bankaları devasa döviz rezervleri ile piyasaya dolar verip kurlarını yükseltebilir. ancak atalarımızın bir lafı var biliyorsunuz: hazıra dağ dayanmaz.

    ama çin neden bizim yaptığımızı yapsın?
    çin üretiyor, çin ürettiği için parasının değerinin yükselmesini istemiyor. maliyetleri düşük olarak sürekli üretip satmak istiyor. bu avantajı korumak istiyor. piyasaya döviz vermez, döviz toplarlar. topluyorlar da. ancak bunun da dezavantajları var. 2016 başında yaşanan borsa krizi çin merkez bankasının bu kadar çok kurla oynamasından kaynaklandı diyebiliriz. sabit kur uygulamak, acil durumlar haricinde sürekli piyasaya müdahale etmek yabancı yatırımcıyı rahatsız eder ve ülkeden kaçırır. bu da borsa düşüşüne, yatırımların kaçmasına sebep olabilir.

    tüm bu sebeplerle sabit kur çin gibi ne yaptığını bilen bir ülke için bile tehlikelidir ve çin bu sebeple bu politikasını biraz daha terk etmeye, biraz daha sosyal harcamaları artıran (çin'de ilk defa 2015'te hizmet sektörü gdp'nin 50%'sine ulaştı), haliyle sırf üretim odaklı olmayan bir ülke haline gelmeye başladılar. (bunun altında ekonomik haricinde birçok sosyolojik sebep de yatıyor ama konu şu an bu değil.) -bu tabii bir anda alınan bir karar değil, senelerdir süren ve uzun yıllar da sürecek bir politika-
    ancak türkiye gibi üretmeyen, hiçbir b planı olmayan, vizyonsuz kişiler tarafından politikaları belirlenen bir ülkenin böyle don kişotluklara girişmesi ülke için çok tehlikeli. ancak günü kurtarmayı ve kısa vadede gerçekleşmesi beklenen (oy alınması gereken) politik amaçları gerçekleştirmeyi bekleyen birilerinin gerçekleştireceği bir uygulama olabilir. (ne hükümetin, ne de ona bağlı merkez bankasının (n.ş.a.'da bağımsız olması gereken) böyle bir işe girişeceğini hiç zannetmiyorum, onu da belirteyim.)

    üretmeyen, üretim yerine din işleri bakanlığına (diyanet) para ayıran, arge yerine eğitime diye ülke ekonomisine sıfır katkısı olan ve katma değerli üretim için vazgeçilmez olan yaratıcılığı öldüren dini eğitime yüksek bütçe ayıran bir ülke ne yaparsa yapsın hep pamuk ipliğine bağlı bir ekonomiye sahip olacaktır. ancak sonra finans varyasyonları denenebilir.

    edit: yazım hataları.

  • " büyükada'dan kadıköy'e dönmek için kullandığım vapura son dakikalarda bir adam bindi.
    gelip tam karşıma oturdu ve bana 'kabataş vapuru değil mi' diye sordu...
    bilmiş bir edayla 'hayır kadıköy vapuru' dedim...
    çünkü görevliye sormuştum.
    vapur kalkmak üzereydi. adam koşarak indi...
    az sonra koşarak tekrar bindi; ' bu vapur kabataşa gidiyormuş görevliye sordum' dedi...
    'sıçtık' diye düşündüm ve bu sefer vapurdan ben koşarak indim...

    vapur önce kadıköy sonra kabataş'a uğruyormuş.
    tekrar koşarak vapura binip, bir kahve aldım ve o adamın tam karşısına oturdum...
    ikimizde nefes nefeseydik. kahvemi yudumlarken ne kadar 'salak' olduğumuzu düşündüm.

    her şeye rağmen güneş bulutların arasından dik açıyla yüzümüze vururken, kısık gözlerimiz ve parlayan dişlerimizle biz had safhada mutlu gibi görünüyorduk... evet."

  • neyse ki kendi halinde yoluna devam eden insanlara zararı olmamış. tertemiz gitmiş. darısı diğer magandaların başına...