ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
iskoçya'da türklüğü dünyaya tanıtan duyarlı kız
-
bedelli kezbanlık yapıyor olsa gerek gurbet ellerinde.
hesaba eklenir diye ikram edilen suyu içmeyen kız
-
başlığı okurken bile tebessüm yaratan kızdır, samimidir.
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
ilkokul veya ortaokuldayım sanırım, babam maaşı almış, alışverişe gitmişiz. o zamanlar alışveriş ayda bir yapılırdı; bisküvi olsun, sarelle olsun, sucuk, muz vs., o zamanki bütçemize göre lüks olan ne varsa alışverişi izleyen bir kaç günde, olmadı bir haftada tüketilir, yeni alışverişlerin yolu gözlenirdi. alışverişten döndüğümüzde, annemle babam poşetleri bırakıp, karşı komşuya uğrarlar, annem aldıklarımızı dolaba yerleştirmemi tembihler. tabi yerleştirirken sarelleyi görürüm. sarelle dediysem, teknik olarak sarelle bile değil aslında, en küçük boyundan şokomigo diye sikimsonik bir şey. annemler dönmeden çay kaşığıyla dalarım çikolataya, fark edilmesin diye üstünü düzlemeye çalışırım. bakarım ki olacak gibi değil, ortada delil bırakmamak adına birkaç kaşık daha alıp bitiririm şokomigoyu. ambalajı da bir poşetin içine koyup çöpe atarım. bir süre sonra annemler gelir, dolabı açıp bakar, sarelleyi nereye koydun diye sorar. nutella dolaba konulmaz muhabbetleri yok tabi o zamanlar. kem küm ederim, gerçek ortaya çıkar. babam der ki, tek başına sarelleyi yediğin için hepimizden özür dileyeceksin. gariban olduğumuzu düşündüğümden değil, gerçekten ablamın, annemin, babamın hakkını yediğimi düşündüğüm için suçluluk duyarım, boğazım düğümlenir, özür dilerim. o günden bu güne unutamam; o günden bugüne de sarelleymiş, nutellaymış pek yemem.
türbanlı emniyet müdürü
-
benim dövmemle polis olamadığım ülkede özgürlüktür. yersen.
zeki müren
-
80'lerin basi, askeri yonetim zamanlari. bir gazeteci zeki muren'e sorar.
"efendim size neden pa$a diyorlar, biliyor musunuz acaba?"
zeki muren katila katila gulerek $oyle cevap verir:
"ankara'dakilere ibne diyemedikleri icindir herhalde!"
10+ yıl sonra gelen edit:
olayın ayrıntılı hikayesi için (bkz: #62646594)
sözlük yazarlarının zenginlik kıstasları
-
buzdolabının yanındaki kilerde her türden abur cuburun olması.
ilk maaşla yapılanlar
-
anneme bulaşık makinası almıştım ahdım vardı, sonra pek bişi kalmamıştı maaştan, ama olsun, sevinçten ağlatmıştım ya o yeter, 12 senedir hala kullanıyor.
lacoste'ta 5798 tl'ye satılan bisiklet
-
ücretsiz kargo ile elinize ulaşacak olan bisiklettir. çok rahatladım şu an, elimde tam da 5798tl vardı, bisiklet alacaktım, bütçem kısıtlıydı. kargo ücretleri düşündürüyordu beni ama rahatça bisikletime kavuşabilirim. selesini falan yalarım artık napiyim.
keriz silkeleme odaklı geliştirilmiş şeyler
-
urunler, eylemler ve sistemler butunudur bunlar.
aklima gelen ilk sey: denge bilekligi. bunu takip dengede kalacağını sanan mallar vardi galiba bi aralar. vay abi be.
5 kilo bali 100 liraya satmak, titan saadet zinciri ve ciftlik bank da aklima gelen digerleri. cok varlar cok...
kuru yük gemisine eşinin adını vermek
-
(bkz: songül karlı kaptansız)
sinem kobal
-
bir gazeteye verdiği röportaja göre;
'bir sezen aksu olamadıktan sonra neden şarkıcı olayım ki' demiş.
sanki oyuncu olunca türkan şoray oldu.
kendini ne zanediyorsa bilemedim.
meltem cumbul
-
açıklama yapmış; "eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum" diyen cumbul, sözlerine "yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz" diye devam etti
bu cevap tam da olayın bireysel aralarındaki bir sorun olmadığını, yandaşlığa karşı bir hareket olduğunu gösteriyor.
çok güzel yapmış meltem cumbul. kimse yandaş ve yalakalarla iyi geçinmek zorunda değil, aksine onları ifşa etmek ve tutum almak daha faydalı. ülkede 10 yılda yaşanan hiçbir şey normal değil, baskıların boyutu çoktan kritik seviyeyi aştı... hala aşırı naif bir şekilde "etik" tartışması yapanlar var, taraflar çoktan belirlendi onların haberi yok...
berber sadakatini bitiren sebepler
-
kalfasına paslaması
istanbul'da yaşamanın kepazelik olması
-
eskiden entryler görürdüm istanbul'u izmir ile kıyaslayan, işte izmir köy istanbul megakent diye.
şu istanbul denen memlekette ciddi ciddi severek yaşayan bir insanın psikolojik problemleri vardır. hayatımda bu kadar eksisi olan ve artısı olmayan başka olgu görmedim. pahalı, trafik (bence şu başlı başına etken, 19km yol 1 buçuk saat sürüyor lan), insan yapısı mide bulandırıcı, kalitesiz.
bir de en çok güldüğüm "çok aktivite var abi, konser var tiyatro var". bak sayın pezeveng, 2 saatlik tiyatroya 4 buçuk saat yol gidince aktivite yapmış olmuyorsun. sizin hayatınızın zamanınızın hiç önemi yok galiba, hayatsız olmak lazım şu trafiğe alışmış olmak için.
doğma büyüme izmirliyim son 1 senedir iş dolayısıyla buraya geldim, mide bulandırıcı bir şehir istanbul, işi remote aldığım an rastgele bir ile taşınacağım. batıya en yakın rastgele 20 ilden birini seçin buradan daha kaliteli yaşarsınız şaka yapmıyorum. gerçekten burda severek yaşıyorsanız akli melakelerinizi kontrol ettirin.