hesabın var mı? giriş yap

  • hani bu takimi niye seviyorsunuz diye soruyorlar ya ben size dunku kasimpasa macindan bir kare aktarayim belki anlamaniza yardimci olurum:

    serdar kurtulus dunku hareketinden sonra kirmizi karti gordugu anda olcay sahan serdar kurtulus' a giderek burada bu hareket yapilir mi diyerek sordu ve kimse hakeme itiraz etmedi. tolga kaleden cikarak hakeme dogru gitti hakem kendisini gelme gelme diyerek uyardi. tolga oldugu yerde durdu. hakeme kaptanlik pazubandini gosterdi ve ben bu takimin kaptaniyim dedi. hakem bunun uzerine gel diyerek kendisini cagirdi.

    mac sonunda olcay sahan roportajinda mahcup bir ifadeyle tolga abi'ye bu macta gol yedirmedigimiz icin cok mutluyuz diyor ya orada cok mutlu oluyoruz biz.

    varsin sampiyon olmasin ama bu degerlerinden de vazgecmesin.

    bu takimin pacalarindan efendilik akiyor. biz bu efendiligi ve mulayimligi seviyoruz iste.

  • karadeniz'e röportaja gelen gazeteci çiftçi temel'e sorar:

    g: bu inekler ortalama kaç litre süt veriyor?
    t: hangisi? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: 10 litre...
    g: peki siyahı?..
    t: 10 litre...
    g: peki neyle besliyorsun bunları?
    t: hangisini? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: otla besliyorum...
    g: peki siyahı?
    t: onu da otla besliyorum...
    gazeteci iyice dellenir. neden peki sürekli hangisi, hangisi diye soruyorsun? zaten cevaplar aynı...
    t: çünkü siyah olan benim de ondan...
    g: haaa... peki beyaz olan kimin?
    t: o da benim...

    debe editi: ünlü şovmen cem yılmaz'ın bir gösterisinde dediği gibi: nereden bileyim, o fıkralardaki adamların gerçek olduğunu...

    edit: bu fıkra mükerrerdir...

  • "geçiş mesafesi olmadığı için aracın üzerinden geçmek zorunda kaldım"

    ama arabadan indiğimde ışınlanarak o kısımdan geçebilmiştim.

  • "google 14 yaşında imiş..
    türkiye'de olsa kesin tecavüze uğrardı..
    davada da "zaten motordu, aranıyordu" indirimi sözkonusu olabilirdi..."

  • önce sokak köpekleri sonra da bu it taparlar toplanmalı. bunlar topluma zarar kişilerdir.

  • dilimizde var olan ancak tdk kanunu*'nda hükme bağlanmayan ikiliklerden biridir.

    dilde sürekli bir değişim söz konusudur ki bu değişim sadece söz varlığında değil, eklerde de meydana gelir. bu nedenle günümüz türkçesinde biçimce karşıt iki yerleşik örneği bulunan yapılarda mantıklı olan, konuya sözcük özelinde yaklaşmak.

    bana göre estetik, en az çaba yasasına uygunluk, yaygın kullanım gibi özellikleri taşıdığı için "kuşadası" sözcüğü özelinde makul kullanım "kuşadalı" şeklinde.

    konunun teorik kısmıyla ilgilenenler için bulabildiğim en net ve detaylı açıklama aşağıda yer alıyor.

    --- spoiler ---

    bilindiği gibi isim tamlamalarında tamlanan unsurda iyelik eki bulunur. bu isim tamlamaları isimden isim yapan +li eki aldıklarında tamlanan unsurdaki iyelik eki düşer:
    asker şapkası + lı -> asker şapkasılı değil asker şapkalı
    türk bayrağı + lı -> türk bayrağılı değil türk bayraklı
    kaldırım taşı + lı -> kaldırım taşılı değil kaldırım taşlı
    bartın üniversitesi + li -> bartın üniversitesi+li değil bartın üniversiteli

    üstünova*, bu düşmeyi hem iyelik ekinin hem de +ili +ıu ekinin belirtme işlevi taşımasına bağlar (üstünova, 2008, 100). türkçede yapım ekinin çekim ekinden sonra gelememesi de bu düşmede etkilidir. ancak iyelik ekinin düşmediği ve -li ekini rahatlıkla aldığı durumlar vardır:
    buzdolabı + lı -> buzdolaplı (ev) --> iyelik eki düşmüş
    ayakkabı + lı -> ayakkabılı (çocuk) --> iyelik eki düşmemiş
    kuşbaşı + lı -> kuşbaşılı (pide) --> iyelik eki düşmemiş

    görüldüğü gibi ayakkabı ve kuşbaşı kelimesindeki iyelik eki, kendisinden sonra +li ekini rahatlıkla alabilmektedir ama buzdolabı kelimesine -li eklenince iyelik eki düşmüştür. iyelik ekinin bu durumu, bazı yer adlarında ikili bir kullanıma neden olmaktadır:
    kuşadasılıyım mı doğru yoksa kuşadalıyım mı?
    nurdağılıyım mı doğru yoksa nurdağlıyım mı?
    suşehriliyim mi doğru yoksa suşehirliyim mi?
    derepazarılıyım mı doğru yoksa derepazarlıyım mı?
    kadıhanılıyım mı doğru yoksa kadıhanlıyım mı?

    aslında bu yapılar için "şu kullanım doğrudur" demek, uygun değildir. bazı yer isimlerinde ikili kullanım devam edecektir ve zaman geçtikçe bu yapılardan biri kalıcı olacaktır. dil, doğal olarak iyelik ekini düşürme eğilimindedir ama iyelik eki düşünce yer isminin - yani özel ismin - yapısı bozulduğu için (kuşada, nurdağ, suşehir) iyelik ekini düşürme konusunda bir direnme söz konusudur. zaten birçok yer adında iyelik eki düşmemektedir: gölbaşılı, kırklarelili, pınarbaşılı, kocaelili...

    iyelik ekinden sonra +sız ve +ki ekleri gelirse de iyelik eki düşer:
    asker şapkası + sız -> asker şapkasız (adam)
    çamaşır makinesi + siz -> çamaşır makinesiz (ev)
    pazar günü + ki -> pazar günkü (toplantı)

    kaynak: balyemez*, s. (2016). dil bilgisi üzerine açıklamalar. ankara: pegem akademi
    --- spoiler ---

  • türbülans olayına zaten değinildiğine göre kemerin bir diğer faydası ise uçak düşüp parçalandığında tanınmaz hale gelen cesedinizin koltuk numaranıza göre teşhis edilebilmesine yarar.

  • büyük yazarları diğerlerinden ayıran çok belirgin bir özellik var. kötü yazarlar genelde olaylara odaklanırlar. merkezde ya dünyayı değiştirecek bir buluş ya da insanlık tarihini etkileyen bir gizem olur. bu nedenle yazılan metinlerde gerçekçi bir anlatım ve derin karakterler göremeyiz. iyi yazarlar ise böyle şeylere ihtiyaç duymazlar. mesela gorki, muhteşem kitaplarında çocukluğunu, öğrencilik hayatını falan anlatır. tolstoy, insanın çelişkilerine yönelir. aradaki fark ise bu yazarların insanın duygularını ve düşüncelerini aktarmadaki yetkinleriyle ortaya çıkar. burada önemli olan sadece bu düşüncelere sahip olmak değildir. çünkü kendisini azıcık sorgulayan insan bunlara ulaşabilir ancak herkes bir insanın ne düşündüğünü düzgün bir şekilde ifade edemez.

    netflix'te yer alan violet evergarden da temelde bu konuyu işler. bir karakterin hayat deneyimiyle, insanların yaşantısına dahil oluşuyla duyguları ifade etmenin ne olduğunu ve bunun insanlar için önemini anlatır. şimdi hayao miyazaki inceliğine yaklaşan animemiz, bu zarif anlatımı nasıl kurmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    önce animenin ana karakteri violet ile başlayalım. çünkü serinin burada yaptığı çok dikkat çekici işler var. animeyi izlemeye ilk başladığınızda violet için sürekli tool ve doll ifadeleri kullanıldığı için kendisi savaş için tasarlanmış android gibi bir şey mi acaba diye düşünüyorsunuz. insanlara yaklaşımı, kullandığı kelimeler, yemeği yakıt, uykuyu şarj olmak gibi değerlendirmesi de bu şüphenizin artmasına neden oluyor. ancak durum böyle değil. kendisi ordu içinde büyüdüğü ve gerçek hayata hiç karışmadığı için ortalama insanın aşina olduğu en basit konuları bile öğrenmemiş öncesinde. dostluk, arkadaşlık, sevgi nedir bilmiyor ve bunları öğreten biri de çıkmamış karşısına. gilbert biraz deniyor ancak savaşın ortasında oldukları için çok bir fırsatı da olmuyor bunlara.

    biz de kendisinin duyguları keşfetme ve bunları ifade etmeyi öğrenme sürecini izliyoruz. animenin burada slice-of-life örneklerine benzer bir tarafı da var. slice of life animelerde genelde günlük hayattaki karakterlerin yaşadığı durumlara şahit oluruz. bu türdeki animeler kendi içlerinde güzel anlatımlara sahip olsalar da iki temel sıkıntıları var. birincisi anlatılan hikayeler sıradan olaylardan seçildiği için kimi zaman dramatik özelliklerini yitirebiliyorlar. violet evergarden ise savaş atlatmış bir ülkede geçtiği için herkesin derin kayıpları var. her bölüm neredeyse ricky gervais'in after life dizisi kadar etkili diyebiliriz. bu nedenle violet'in hikayesini diğer animeler gibi günde üçer beşer bölüm izleyemiyorsunuz. ben de mesela yedinci ve onuncu bölümden sonra ara vermek zorunda kaldım. ancak bunun nedeni serinin akıcı olmaması değil. bölümler sizi darmadağın ettiği için ara verip izlediğiniz olayları sindirmek daha güzel oluyor. çünkü bölümleri arka arkaya yutarsanız anlatılan hikayelerin unutulma ihtimali var. biraz zaman verip hikayenin içinize işlemesine fırsat vermek de emeğe saygı açısından daha mantıklı geliyor.

    slice of life'ların ikinci problemi de yine günlük olayları anlattıkları için çatışma eksiği yaşamaları. atıyorum bir slice of life, kasabada geçiyorsa buradaki herkes iyilik timsali oluyor zaten. bu nedenle karakterlerin mücadeleleri de çok sert yaşanmıyor. bir fullmetal alchemist'ten, bleach'ten falan çıkıp geldiğinizde bu çatışma eksikliği animeyi izleme isteğinizi azaltıyor. violet evergarden'da ise savaş aslında tam olarak bitmemiş. ayrıca kullanılan flashback'ler ile serinin ihtiyacı olan çatışma sağlanabiliyor.

    ayrıca anime karakter gelişimini de çok güzel yansıtmış. aslında ilk dört bölümde violet, neyle mücadale ettiğini bile anlayamıyor. beşinci bölümde iki ülke arasında diplomatik krize yol açabilecek bir göreve atanması ise gereksiz büyük bir adım gibi görünüyor en başta. ancak violet'in bir yerden sonra dönüşmeye başlaması lazım. mektup yazmanın önemi ve insanlar arasındaki yakınlığın nasıl kurulacağını öğrenmesini bu bölüme çok güzel dahil etmişler.

    karakter gelişiminin diğer adımlarını da violet'in geçmişiyle paralel yürütmüşler. yazdığı mektuplar ile hayatına dokunduğu her insan violet ile benzer anılara sahip. bu nedenle dışarıdan bakınca aslında violet onlara yardım ediyormuş gibi görünse de daha derinlerde bu karakterler violet'in duyguları anlamasını sağlıyor ve gelişiminde bir adım oluyor. böylece biz de birbirinden muazzam hikayelere şahit oluyoruz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak anime'ler için hala genel bir ön yargı var insanlarda. ancak şu seri, netflix'in çoğu yapımından daha iyi diyebiliriz. ayrıca hollywood büyüklüğü nedeniyle hantal bir yapıya sahiptir. yeni türde karakterlerin anlatılması bile uzun zaman alır. mesela şimdilerde kadın karakterleri öne çıkarmaya çalışıyorlar ama miyazaki bunu 80'lerde yapıyormuş zaten. aynı şekilde hollywood, duygusal anlamda gelişmemiş karakterlerin insanlarla ilişki kurmaya çalıştığı hikayeleri irdelemeye başladı ama violet evergarden çıkmaya çalıştıkları zirveye bayrağını çoktan dikmiş durumda.

  • öncelikle kendisini tanımıyorum. videoyu izlemedim. kendisi hakkındaki bilgim son dönemde debeye giren girdilerden ibaret. fazla da bilgim olmasını istemiyorum.

    yakınının ölme sebebinin doktor hatası olduğu sadece kendi iddiası, kanıtlanamayacak bir durum. ama kendisinin katil olduğu kanıtlanmış ve kendisi tarafından da itiraf edilmiş bir gerçek.

    böyleyken kendisi ile nasıl empati yapılabilir? empati yapmamız neden bekleniyor?

    ne kendisi ne de başka bir katil ile empati yapmayı düşünüyorum. hayatta herkes kadar acı çekiyor, herkes kadar sinirleniyor, herkes kadar öfke nöbeti geçiriyorum. babamın hastalığı sebebi ile ömrümün yarısını cerrahpaşa’da geçirmiş durumdayım. gırtlak kanseri başlığı benim girdilerimle dolu. yaşadığım hiçbir şey karşımdaki insanı öldürmem gerektiğini düşündürtmedi.

    ben ölmüş olan doktor ve ailesi ile empati yapabilirim ancak. çocuğum bir psikopat tarafından öldürülse, çocuğumun katilinin cezası okuduğu yıl kadar bile olmasa, çocuğumun katili yıllar sonra bir programa çıkarılsa ve olayı anlatıp kahkaha atsa, kahrolurum.

    son sözüm armağan çağlayan‘a; buraya geldiğinizde sadece merak ettiğiniz kişilerle röportaj yaptığınızı ve yapacağınızı söylemiştiniz. bir katili merak etmenizi anlamıyorum orası başka da. “ben bu kahkahayı atarken öldürülmüş insanın ailesi ne düşünür?” diye de merak ettiniz mi hiç? ben ettim. ve size olan tüm saygımı yitirdim.

    edit: gelen mesajlar için teşekkür ederim. babam hayatta ve iyi durumda. bu konuda çoğunuzla aynı fikirde olmamıza sevindim, sevgiler.

  • tabii ki gündem değiştirmektir.

    ama aslında bir taşla 3 5 kuş birden de vurmaktadır.

    - haziranda vizesiz avrupa.
    - turizm krizi
    - partili cumhurbaşkanı
    - ypg'nin koridor oluşturması
    - işlizliğin yine iki basamaklı hanelere yükselmesi

    edits:

    + diploma
    + reza zarrab
    + yargıtay üyeleri atama hakkı

    ...gibi konular bir süreliğine konuşulmayacak. bu sırada bizler bu işin içinde bir iş var diye düşünürken adam gidip harbiden oraya o ucubeyi dikecek.

    ps: ya adamın agenda'sı o kadar geniş ki hangi birini aklımda tutacağımı şaşırdım resmen. o bakımdan kışla mışla hikaye. simultane bir gezi daha olursa bunun sebebi kışla olmaz merak etmeyin.