hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.

  • genelde 1980 öncesi videolarda insanların kibarlığı, konuşmalarının ve davranışlarının düzgün olması ilgi çekiyor. oradaki naif insanlar, günümüzdeki kaba sabalarla kıyaslanarak nostaljik duygular beyan ediliyor.

    çok da özenmeyin o devirlere bence. evet günümüzün insanları onlara göre oldukça kaba sabalar ama bunun bir gerileme olmadığından emin olabilirsiniz. türkiye kabaca 1980'lere kadar tipik bir tarım toplumu olarak kabul edilebilir. tarım toplumlarında geniş kitleler kırsal kesimde yaşarlar. kentlerde ise nüfusun az bir kısmı bulunur. bunlar tarım toplumunun yönetici kesimi ve seçkinleridir veya onların en büyüğünden küçüğüne kadar hizmet eden kesimleridir.

    yeri gelmişken türk soluna da sataşmadan geçmeyeyim. bizdeki sol, kemalizmin bir burjuva devrimi olduğu kanaatindedir. adamlar bakar kör resmen. sloganlara ve hayallere kaptırmışlar kendilerini ve gerçekleri görmekten aciz kalmışlar. mesela fransız ihtilali bir burjuva devrimidir; çünkü 1500'lerden sonra atlantik kıyılarına kayan dünya ticareti, zaman içinde bu bölgelerde geniş bir burjuva sınıfının oluşmasına sebebiyet vermiştir. fransa'da toplumsal yapı dönüşmüş ve gelirin büyük kısmını sağlayan burjuvazi eski feodal örgütlenmeyi yıkmayı hedeflemiştir. zira artık eski giysi dar gelmektedir. burjuva düşünürleri işe koyulmuş ve cilt cilt eserler vermişlerdir. bunlar din karşıtıdır çünkü kilise asilzadelerin müttefiğidir. düzenin yıkılması için kilisenin de altına dinamit döşemek gerekmektedir. yine siyasi fikirler de feodal rejimi elimine etmek üzerine kuruludur. fransız ihtilali kısaca budur.

    şimdi bize gelelim: bizde doğru düzgün bir burjuvazi yoktur ki, iktidarı ele alma raddesine gelsin de ihtilale sebebiyet versin. bizde her zamanki gibi klasik bir tarım toplumu ve onun saray içi darbeleri vardır. darbecilerin aparma sloganlarına, sağdan soldan çarpılmış yüzeysel fikirlerine aldanmayalım. bir burjuva devriminin olması için öncelikle palazlanmış bir burjuva sınıfının mevcudiyeti gerekir. türkiye'de burjuvazi ancak turgut özal'dan sonra serpilmeye başlamıştır. işte türk solunun hali budur. türkiye'nin tek gerçeğine bile temas etmekten aciz güruhtur bunlar. slogan atmaktan başka bir şey bilmezler. gerçi sol dediysek, o da lafın gelişi; bir tarım toplumundaki sol, ancak çakma soldur.

    bu kadar izahtan sonra asıl konumuza dönersek, tarım toplumunun kentlerinde gördüğümüz nezaket, incelik, kibarlık vs. tarım elitinin yani asilzadelerin hayat tarzının çevresel etkileridir. malumunuz, asiller pek de kibardırlar.

    ancak sanayileşme başladığında işin rengi değişecektir ister istemez. köylerden kentlere hücum eden kesimler beraberlerinde cehaleti, kabalığı da getireceklerdir. kentler, eski köylü yeni kentli olan lümpen sınıfın istilasına girecek* ve kültürel bir gerileme, yozlaşma görünümü verecektir. evet eskiye kıyas edince ilk bakışta böyle bir intiba edinmemiz normaldir. ancak görünüşe aldanmalım. modern bir sanayi toplumunun olmazsa olmaz aşamalarından biridir bu ve öyle veya böyle atlatılması gerekir. ilerde bu lümpen kesim, modern kent insanını oluşturacak ve zevkleri incelecektir.

  • özdemir asaf'ın bekle dedi şiirinde geçen enfes dizeleridir efendim...

    geleceğim, bekle dedi, gitti
    ben beklemedim,
    o da gelmedi
    ölüm gibi birşey oldu.
    ama kimse ölmedi

  • attila ilhan'ın hangi sol kitabında idi sanırsam, şöyle bir olay vardı:

    fransız sosyalist partisi lideri jean jaures, metro beklemektedir. biraz ötesinde de işçiler. metro geldiğinde, işçiler haliyle 3. mevkiye yol alır, jean jaures 1. mevkiye. bunu gören işçiler "oldu mu yoldaş. biz seni de buraya, aramıza, 3. mevkiye beklerdik" derler. jean jaures'in cevabı müthiştir: "bizim kavgamız, ben de 3. mevkide yolculuk edeyim diye değil, sen de burada, 1. mevkide seyahat edesin diyedir yoldaş. bunu sakın unutma!"

    olayla ilgisine gelince..tekel işçilerinin ne kadar maaş aldığını bilmiyorum. çok da ilgilenmiyorum zaten aldıkları maaş miktarıyla. olay tekel işçilerinin aldığı maaş değil çünkü. ancak illaki maaş söz konusu yapılacaksa, tekel işçisi çok maaş alıyordu diyene kadar, biz neden az maaş alıyoruz denmeli bence. bizim kavgamız herkes az maaş alsın diye değil, herkes daha çok kazansın, daha insanca yaşasın, kazanılmış hakları gasp edilmesin diyedir.

    bu da sakın unutulmasın.

  • -sahabe hikayelerini pehlivan tefrikası gibi uzatmayı öğrenin
    -hak, adalet, doğruluk gibi kavramların üzerinde durmak yerine, uhud, kerbela gibi üzücü olayları anlatıp, insanları ağlatın
    -tasvirlere önem verin, anlattığınız olaya şahit olmuşsunuz gibi, ayrıntılara girerek anlatın

    -yolunuz açık, şeytan yar ve yardımcınız olsun

  • hayatında ast-üst ilişkisi nedir bilmeyen adam işte "dönüp kendi komutanına sıkabilirlerdi," diye saçmalamış.

    ulan, sen liseyi okuyup okumadığı belli olmayan, daha tuvaletin neresine sıçacağını bilmeyen, babasının "höğt lan!" demesiyle put gibi hazır ola geçen adamdan böyle bir mantık yürütmesini mi bekliyorsun?

    üstüne üstlük bir de utanmadan, arlanmadan bu çocukların vahşice katledilmesine ne diyor? "oradaki insanların öfkesi belki de kardeşinin, annesinin, babasının ölmesindendir."

    affedersin kardeş, ama ne yapmış olursa olsun; ister memleketi milyarlarca dolar dolandırmış olsun, ister annemi öldürmüş olsun, bir insana böyle davranmam. benim vicdanım var, ben bir insanım. ipini koparmış kuduz köpek değilim.

  • yanılmıyorsam bir ara sabri sarıoğlu * ile adı anılmıştır. bir maç sonrası sabri'ye mikrofonu uzatan muhabir, mikrofonu uzatmadan önce " sinem kobal ile birlikteliğiniz varmış ne diyorsunuz?" tarzında bir soru sormuş ve de karşılığında sabri'den şu cevabı almıştır;

    - ben o bacıyı tanımıyorum.

    tanıma zaten allah'ın sabri'si...

  • günümüz post-modern anlayışın zerk ettiği ve hatta dayattığı bir absürt vak'a.

    tanığı tanıklıktan, anıyı "an"dan, ispatı hakikatten değerli görmek.

    atmosferin, yerini piksellere bırakması.