hesabın var mı? giriş yap

  • şu videodan izlenebilecek olan iddialardır.

    kaynak

    edit: can ataklı'nın videosu

    kaynak 2

    memduh bayraktaroğlu'nun ve can ataklı'nın saraya yakın ve güvenilir kaynaklarından öğrendiklerini iddia ettikleri bilgileri içerir.

    özetlemek gerekirse iddialar şöyle:

    1. deprem olduktan hemen sonra bölge valileri içişleri bakanlığına durumu bildiriyor.

    2. ilk 15-30 dakika içerisinde içişleri bakanı süleyman soylu durumdan haberdar ediliyor. ve kendisi hemen görevi başına geçiyor.

    3. yine kısa bir süre içerisinde içişleri, milli savunma ve turizm bakanı durumu istişare ediyorlar. durumun vahametini anlıyorlar ve askeri (muhtemelen malatya 2. ordu) sahaya çıkarma kararı alıyorlar.

    4. asker aranıyor ve gereğinin yapılması isteniyor. bu aşamada komutanlar da durumun vahametinin farkındalar.

    5. asker bölgeye gitmek için hazırlıklarına başlıyor.

    6. bu sırada erdoğan aranıyor ve durumdan haberdar ediliyor.

    7. ama erdoğan askerin kışlasından çıkmasından çekiniyor ve bu karara karşı çıkıyor. derhal askerin kışlaya geri dönmesini istiyor.

    8. erdoğan'ın depremin büyüklüğünün ne kadar olduğunu tam olarak fark etmemiş olması olası.

    9. asker kışlaya geri dönüyor.

    10. yine aktarılan kulis bilgisine göre istişare eden bu üç bakan erdoğan'ın tutumundan çok rahatsız ve çok büyük bir vebal almış olduklarını düşünüyorlar. ve doğruysa aralarından bazıları önümüzdeki haftalarda istifa etmeyi değerlendiriyor.

    bu olay doğruysa yer yerinden oynar.

    erdoğan'ın geç bilgilendirildiği ile ilgili akp tezini bütünüyle çürütüyor.

    bürokrasinin depremin gerçek büyüklüğünü ve yaratacağı zayiatı ilk bir saat içerisinde fark ettiğini gösteriyor.

    bakanların askeri sahaya sürmek istediklerini gösteriyor.

    ama malatya'daki 2. ordunun sahaya sürülmesini iddiaya göre bizzat erdoğan engelliyor.

    bakalım iktidar cephesinden bu iddialara nasıl bir cevap gelecek.

    edit: istifa etmeyi değerlendiren bakanın hulusi akar olabileceği benim kendi görüşümdü. iddiada bu geçmiyor üç bakandan bazıları diyor. bu sebeple bu parentezi kaldırdım.

  • aslında bunun çok önemli bir nedeni var ve yıllardır kimse dile getirmiyor. yine iş başa düştü, ben ifade etmeye çalışayım ve milyonlarca insanın yüreğine fuse tea serpeyim. bu benim başıma da geldi esasen. şimdi... mesela sen kanepede yatıyorsun fakat uyumuyorsun, gözlerin kapalı sadece. o sırada biri odaya giriyor ve senin gözlerinin kapalı olduğunu görüp hemen yapıştırıyor: "aa yavrum uyumuş, ses etmeyin ses etmeyin uyumuş.. ay yoruldu tabii." evet bu cümleleri her insan evladı duymuştur. şimdi bu cümleleri duyduktan sonra biz nasıl diyelim "hayır lan ben uyumuyorum, bi' yanlışlık var." diye? diyemeyiz. neden diyemeyiz? çünkü o ortamın güzelliğini bozmak istemeyiz. bırakalım öyle sansınlar bakalım n'olcak diye sonuna kadar takılırız bu yalanın peşine. baktık ki yalan bozulacak, seslerden rahatsız olduğumuzu ifade edecek şekilde kıçımızı diğer tarafa dönüp şöyle 3 saniyelik bir esneme hareketi yaparak sağ gözümüzü yarımca açıp "ımmh..." diyerek halıya anlamsız bakışlar atarız. yani bunun seni beni yok. bu hareketi kaşgarlı mahmut da yapmıştır, gabriel batistuta da yapmıştır. bu hareketin dini dili ırkı yok arkadaşlar.

  • dünyanın en geniş insanı. bundaki gam keder siklemez hava hiçbir insanda yok. ne derseniz deyin umurunda olmaz. saçları dökülmez. içine dert etmez. fena özeniyorum böyle insanlara.

  • moderatörler tarafından başlığın şu şekilde düzeltilmesini rica ediyorum;

    "tokyo'da 2 bisikletçimizin de erkenden elenme nedeni"

    ön edit: bisikletçilerimiz neden elendi? ben de sonradan yayınlanan bu videodan konuyu dinledim ve entry'mi düzeltme kararı aldım. sporcularımıza fazla yüklenmiş olduğumuzu düşünüyorum.

    ==========================================

    sen yıllarca olimpiyat hayaliyle yaşa, her sporcunun rüyasını gördüğü olimpiyatlarda, yarışın henüz başında (12 dk geride kaldığın için) bırakmak zorunda kal. çok üzücü bir durum.

    yol bisikleti yarışında (bkz: onur balkan) ve (bkz: ahmet örken) henüz başlardayken elendiler.

    bu tamamen diğer sporlara futbol kadar önem vermeyişimiz ve bisiklet federasyonunun yeterince vizyoner olmamasından kaynaklanıyor.

    youtube videosunda anlatıldığı gibi; ülkede, birçok spor dalında olduğu gibi, bisiklet dalında da yeterli yatırım yok. sporcular ülkedeki rakipleriyle yarışıp kendilerini geliştirmeye çalışiyorlar. avrupa'daki yarıslara katılamadiklari icin kendilerini onlara göre geliştiremiyorlar. bu nedenle de daha ilk etapta kural gereği 12 dk geriye düstüklerinde eleniyorlar. yani sporcuların suçu yok bu sonuçlarda. onlar ellerinden geleni yaptılar. başlığın da "pes etmesi" değil, "hrmen elenmesi" olarak düzeltilmesi iyi olur.

    asıl suç; spor bakanlığının yeterli yatırımı yapmamasindan. misal diyanete yapılan yatırımlardan sadece taşanları spora yatirsak yine başarı elde ederiz.

    efor gerektiren, çalısma gerektiren bir sal olan bisiklet sporu için olimpiyatlara sporcu gonderemiyoruz. neden? çunkü yeteri kadar müsabakaya katılamadıkları icinpuan toplayamiyorlar ve gidemiyorlar. bu iki sporcumuz da türkiye'nin en iyisi ama olimpiyatlarda malesef rakipleri çok güçlü. öndeki ekip hergün çalıstıkları ve sürekli yarıs yaptıkları için tozu dumana katıyorlar.

    link de ekliim

    link 2

    (bkz: #126093599) güzel yazmış, ilk entry'de olmalı bu.
    (bkz: #126078484)
    (bkz: #126082275)
    (bkz: #126072165)

    edit: yaz-sil, yaz-sil, yaz-sil...

  • eğer aşıksan, onun yanında iken mutluysan düşünmeden yapılması gerekendir. fakirlik ne ki? sen de çalış, o da çalışsın, 5 değil 1 çocuk yapın olsun bitsin. hayat dediğin şey etiketine bakmadan bir şey alabilmek değildir. mutluluk da bu değildir.

    öyle yıllarım oldu ki hiçbir şeyin etiketine bakmaya gerek duymadım, istediğim her şeyi alabilmemi sağlayacak bir gelirim vardı. ama mutsuzdum. çünkü yapayalnızdım.

    şimdi yaptığım seçimlerden ötürü orta gelirli bir insanım. bir gün evlenecek olursam bu kararımda paranın etkisi olmayacak. asla da pişman olmayacağım.

    edit: buldum kendim gibi birini. fikrim hiç değişmedi. gönüller bir olsun.

  • zamanında üç kere başa dönüp tekrardan bütün bölümlerini izlediğim türk televizyon tarihinin efsane lise dizisi. bu dizide yer alan pek çok insan şu an herkes tarafından bilinen oyuncular. yalnız ozan güven'den sonra başrol olarak seçilen oyuncu bir türlü büyük yapımlarda yer alamadı. * daha çok kliplerden hatırlıyorum kendisini. oyunculuğu iyidir kötüdür bilemem ama hatırladığım kadarıyla ses tonu kötüydü. jenerik müziği de ayrı güzeldir bu dizinin.

  • kahve demlemenin kilit noktasıdır; zira demlemede kullandığınız tüm parametreler dengeli bir extraction'a (çözünmeye) hizmet eder ya da etmelidir. iyi demlenmiş bir kahve öncelikle ideal bir şekilde çözünmelidir (extract olmak). extraction kabaca; daha da küçük partiküllerin öğütülmüş kahve partiküllerinden su aracılığıyla koparılıp fincana ulaşabilmesini ifade eder. kahve dediğimiz bu çözelti bolca yağ ve asit içerir. doğru veya ideal çözünme verimi için % 18-22 arası değerler tavsiye edilir. bu da şu demek: aslında demlediğiniz kahvenin 5'te 1'i fincana ulaşmalıdır. 20 gram kahve kullandığınızı varsayarsak bunun yaklaşık 4 gramı o bulanık sıcak suyu oluşturmalıdır. o bulanık su da bizim ayıla bayıla içtiğimiz kahve oluyor, yani tanrıların içeceği! (bu arada oranlar espresso-türk kahvesi-filtre kahve gibi farklı klasmanlarda değişir. ben filtre kahveyi baz aldım).

    biliyorum konu sıkıcı o yüzden araya fun fact gireyim. 250ml'lik koca bir fincan filtre kahvenizin sadece %1.5'u kahve. yani geri kalan bildiğimiz su. dolayısıyla kahve demlerken seçtiğiniz su çok şeyi değiştirir. öncelikle; suyun içerisindeki kalsiyum ve magnezyum oranı önemli çünkü pozitif yüklü bu arkadaşlar negatif yüklü kahve partiküllerine bağlanarak onları fincana taşıyor. sudaki kalsiyum ve magnezyumun haddinden fazla olması ya da çok az olması da işleri zorlaştırır ama bu detaylar benim olmayan fizik-kimya dağarcığımın da ötesinde (sadece içiciyim). ama şunu ekleyelim ideal kahve için suyun 7.0ph değeri taşıması tavsiye ediliyor (nötr).

    öğütüm kalınlığı, su sıcaklığı, döküş hızı (ajitasyon), su-kahve oranı extraction'a etki eden diğer önemli parametreler ama bu detaylara girince bir kitap yazmak gerekiyor. o yüzden şimdilik atlıyorum.

    peki çözünme oranını nasıl hesaplarız? ev imkanlarıyla zor çünkü kahvedeki toplam çözünmüş katı madde (tds) tayinini yapan adına refraktör dediğimiz minik cihazın fiyatı yaklaşık 3000 lira. diyelim bu cihazınız var. formül şu olmalı:

    demlenmiş kahve (g) x tds (%) / öğütülmüş kahve (g) = çözünme verimi (%)
    ideal bir örnek verecek olursak = 36 g x %10 / 18 g = %20

    bu oran haddinden yüksek olursa kahvemiz aşırı-çözünmüş olur (over extraction). bu durumda kahvede bitter, yanık tatlar baskın olur. eğer çözünme yeterince gerçekleşmezse de kahvemiz az-çözünmüş (under extraction) oluyor. o zamanda asitler önden çözündüğünden kahvemiz ekşi ve çiğ hissettirir. bazı kahve dükkanları ekşi kahveyi "bunun asiti yüksek" diye size kakalamaya çalışacaktır, oyuna gelmeyin. ama hemen gaza da gelmeyin çünkü nitelikli kahve ağızda dengeli biçimde asidik hissettirmelidir. bu hissi canlılık ya da parlaklık olarak tanımlıyoruz ki iyi kahvede olmazsa olmazdır.

    kahve içmeden güne başlayamayan birçok arkadaş bunları kafaya takmıyor, bazen kıskanmıyor değilim.

  • gerçektir...

    bir türk interrailci trende tuvalete girmek için kalkar. tam o sırada bir kızla bir oğlan, bir takım amaçlar için birlikte tuvalete girerler. kapıya da 2 zenci çocuk gelir ve kimse girmesin diye kapının önünde beklemeye başlarlar. türk olan içeri girmek için hamle yapar ama zenciler "no" diyerek onu engellerler. ardından türk olan çok sıkıştığı için bir kez daha, bu sefer daha kararlı bir şekilde tuvalete girmek ister. zenciler bu kez çocuğu iterler ve çocuk yere düşer. son derece inatçı ve kavgacı bir insan olan türk delikanlısı, çok sinirlernir ve tuvalet kapısına doğru 3. kez atılır. bu sefer sabrı taşan zenciler çocuğu bir güzel döverler. yediği dayak sonrası deliye dönen türk genci "allah mısınız ulaaaaan!!" diye bağırır ve tam bu sırada "allah" lafını duyan zencilerden biri "ooo muslim brother!" deyip, az önce dövdüğü çocuğa sarılır ve sonra da kola ısmarlar.