hesabın var mı? giriş yap

  • bahçeli de bu da deliriyor millet niye ayaklanmıyor diye ahahah. oradan da bi 5 yıl ekmek çıkarma hayalleri denize düştü. bu gezi'nin ekmeğini yediler bitti çünkü. ama kimsenin şeyinde değiller. ağzında dişi olmayan taban varoşların hakkını savunacak kadar kimse aptal değil artık. açlık hepsini terbiye edecek.

    benim aklıma kendi adamlarını sokaklara chpli bayraklarla çıkarıp, sonra bunları bir güzel dövüp gazlayıp, haberlerde de suni gezi 2 haberleri yapacak kadar delirecekleri geliyor. yokluk bunlara her şey yaptırır, gülmeyin :)

  • (bkz: az bilinen efsane duyarlar)

    edit: bu tiplere zaman zaman sjw de deniyor. türk halk diliyle "havadan nem kapan" tayfa olarak da bilinirler. yine bu tipler, linç olarak da adlandırılan av vakti yaklaşınca duyar kasarlar ve birinin ağzından çıkacak en ufak kelimeye bakarlar.

    edit2: bunlar değişik adamlar. tarihte bu oyunu geliştirenler, yani taşların elle yapıldığı zamanda yaşayan kişiler; her bir taşı sanat eseri kabul ediyor ve taş yapan ustalar oluyor. böylesi değerli bir şeyi dayanıklı malzemeden yapmak lazım ama taşların da karışmaması, net bir şekilde seçilmesi, zeminle de uyum içinde olması gerekiyor. mantıklı olarak da fildişi ve koyu renkli taş kullanmak akıllara gelmiş. bunu, buradan alıp nelere bağlıyorlar.

    edit3: bir de "neden kadın yok?" denmiş. iyi de taşların türkçe isimleri, erkek de değil: piyon, kale, fil, at, vezir. sayarsan bir tek kral var. hem bu bir savaş simülasyonu. oyunun ortaya çıktığı tarihlerde, kaç savaşta kadın var? hem vezirin birçok dildeki karşılığı da "kraliçe" olarak geçmekte.

  • porcupine tree progressive rock icra eden bir ingiliz grubumuzdur.

    şu anki kadrosu ise şu şekildedir:

    richard barbieri: keyboard, synthesizer

    colin edwin: bass

    steven wilson: vokal, gitar, piano, keyboards, dulcimer, bass

    gavin harrison: bateri

    kadrodan da belli olabileceği gibi ne kadar bir grup olsa da, grubun herşeyi, her enstrümanı çalabilen 5 adama bedel kara murat gibi adam steven wilson'dır.

    zaten grup 1987 yılında wilson'ın bir projesi olarak başlar. ilk iki albümü wilson tek başına yazar, çalar, söyler kaydeder. sonradan grup elemanlarını almaya başlar.

    grup aslında bir hayli stabildir. sadece bir kere bateristleri değişir. o da 2001 yılında olan bir değişiklik olduğu için grup son halini almış diyebiliriz.

    ilk yıllarda delirium diye amatör bir kayıt şirketiyle anlaştıkları için ingiltere dışına seslerini çıkartmaları pek zor olur.

    sonradan plak şirketi değiştirerek warner bros destekli lava records ile çalışmaya başlarlar. bu aşamada stupid dream ve lightbulb sun adında iki enfes albüm çıkartarak isimlerini dünya çapında duyururlar.

    bu gruba eski albümlerini tekrar yayınlamak için güç verir ve signify, up the downstair, the sky moves sideways ve voyage 34'u remaster edip tekrar yayınlarlar. bu grubun geniş müzik yelpazesi ve deneyselliğini göstermek için çok faydalı olur.

    delirium yıllarında yaptıkları kayıtlardan seçtikleri şarkıları toplayan grup delerium years adında bir best offsal çalışmaya girer.

    fakat esas patlama gavin harrsion'ın da gruba katılmasıyla yarattıkları in absentia albümüyle gelir.

    bu albüm proressive rock çevresinde çok iyi karşılanır ve büyük ilgi görerek porcupine tree'nin en çok satan albümü olur. bu albüm aynı zamanda pt'yi mainstream'e çıkarmış (en azından rock çevrelerinde) ve birçok insan tarafından tanınmalarını sağlamıştır.

    misal in absentia'dan sonra pt, dream theater ile amerika ve avrupa turuna çıkmış; steven wilson, mike portnoy, kevin moore ve jim matheos'un un yan projesi osi'a konuk vokalist olarak davet edilmiştir.

    aynı zamanda opeth vokalisti mikael akerfeldt birçok ortamda in absentia'nın en sevdiği albüm olduğunu ve müzisyen olarak steven'ı kendisine örnek aldığını dile getirmiştir. sonraları steven opeth'in enfes damnation albümünün de prodüktörlüğünü yaparak, hem mikael'in hem de opeth'in tarzında bazı gelişmeler olmasını sağlamıştır.

    tüm bunlar olurken deadwing adında bir albüm ile in absentia ile yakaladıkları çıkışı devam ettirmişler. durum böyle olunca müzik piyasasındaki daha büyük oyuncuların dikkatini çekip, birçok prog devini desekleyen roadrunner ile anlaşma imzaladılar.

    roadrunner ile ilk albümleri fear of a blank planet, limitsiz bir söz yazarı olarak steven'dan, bir davul dahisi olarak gavin'dan neler çıkarabileceğini gösterir niteliktedir. grup bu albüm kayıtlarında öyle üretken bir dönem geçirir ki albümün uyumunu bozduğunu düşündükleri için son anda albüme koymaktan vazgeçtikleri 4 şarkıyı bulunduran nil recurring ep'sini çıkarırlar.

    porcupine tree yer yer kompleks, yer yer duygusal, her zaman büyüleyici sözleri olan, yer yer metal riffleri bulunduran müziğiyle progressive rock dinleyicilerine kaliteli müziğin nasıl birşey olduğunu göstermeye devam ediyor.

  • konsol versiyonlari da mevcuttur
    soyle ki;

    based on a true story

    kahramanlar:
    ogul britannica - ruh ve sinir hastasi
    orcun - birsen teyzenin 10 yasinda dombili ekose gomlekli ve askili cocugu

    ozet:
    birsen teyzenin ricasi sonucu oturma odasina kurulan ps2 aleti. takilan oyun orcun(gerizekali)un istegiyle araba oyunu...(need for speed underground)

    oyunun turu: drag(dumduz yol zamaninda vites atma uzerine kurulu)

    annanneme...

    chapter 1 - orcuna tuslari anlattim.

    orcuna tuslari anlattim...
    denedim...
    aklinda sadece gaz vermek kaldi..

    ilk oyun

    vinnnnnnnnngrrrccc(vites atmiyor orcun)...boom
    blown engine... motor yanar...

    orcun guler..

    o embesil cocuga bir daha gosterdim.. oh bebek inan denedim..

    vinnnnnnnnnnngrccc(hala vites atmiyor)... kaboom
    blown engine... motor yanar...

    orcun kahkahalara bogulur
    ben yumrugumu sikarim..
    orcun gulmeye devam eder..

    chapter 2-afferim efendi efendi oynayin

    afferim efendi efendi oynayin... dedi oturma odasinin kapisindan birsen teyze..
    sadece basimi salladim

    orcunun yanina oturdum.
    baska oyun acayim mi dedim
    orcun burnunu karistiriyordu.
    suratina tukurmek istedim.

    son bir kez gosterdim.
    ibre yesil olunca vites atacaksin dedim
    orcun basini salladi...
    onun basini kesecegim...
    bir kaziga saplayacagim

    the final chapter - ve oyun basladi

    ve oyun basladi
    anlamis gibi gozuken orcunu uzaktan sessizce izliyordum...izliyordum

    3.
    2.
    1.
    rakip arabalar gaza basti
    orcun da oyle
    ama orcun deliler gibi vitese basiyordu!
    surekli
    sonuc olarak 250 basan araba, 10 ile gitmeye basladi..
    ben gozlerim acik, donuk bir ifadeyle televizyona bakiyordum.
    orcun 10 ile gitmeye devam ediyordu
    yarisi oyle bitirecekti...
    guluyordu ve hala vitese basiyordu...
    elimi havaya kaldirdim
    orcuna elimin tersiyle oyle bir caktim ki.. elim acidi...
    orcun agliyordu...
    ben guluyordum...

    -the end-

  • bu adamın gönderilmesinde (gitmesinde) payı olan herkese bir sözüm var. sizin ben amınıza koyim.

  • yargılamadan önce down sedromu bir kromozom anomalisi olup, beslenme ve yaşam şekli ile alakası yoktur bunu bilelim.

    günümüzde yapılan tarama testleri hatalı sonuçlar verebilmekte ve sağlıklı olması beklenen bebek down sendromlu olarak doğabilmekte. ne yazik ki bir tanıdığım bunu yaşadı ve senelerce depresyondan çıkamadı. çoçuğu istemedi, hayattan tüm bağını kopardı, onu dünyaya geri döndürebilmek için ailesi senelerce çabaladı, çoçuk şuan 10 yaşında ve anne hala iyi değil.

    yani konu anne bebeğini öldürmüş. neee vay caniiiii!! değil. anne belli ki çıkamadığı depresyonda, bilinçsizce bunu yapmış. çok ama çok üzücü.

    lütfen bilmeden hissetmeden, anlamadan, empati kurmadan yazmayalım.

  • bugün eyüp can tarafından hürriyet teki köşesinde anılmış talihsiz küçük çocuk.

    olayın gerçekleştiği 1993 şubatında 20 li yaşlarında hayata her gün degisen açıyla bakan bir insan olarak haberi okudugumu bugunku yazı sonrasında hatırladım ve butun günüm tam anlamıyla bok oldu. once o güne gittim o haberi okudugum kucuk millyet gazetesi haberini buldum.arka sayfalara sıkısmıs o haber sozkonusu bir turk cocugu olmadıgı icin kucucuk bir kosede gizli kalmıştı.o günkü " oha lan olaya bak" tepkimi ise bugun ile o gunku dobrovski arasındaki ruhi degisimin gostergesi olarak kabul ediyorum.

    http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/…siv/1993/02/23

    haberi bulmak icin "bulger" yazmanızı tavsiye ederim.

    peki ne degisti ; 17 yıl once olan ve o günkü haberi okuyup gecen kisi ile bugun aynı haber nedeni ile kabus yasayan kisinin aynı kişi olmasını nasıl izah edebiliriz.o donemlerde 20 li yaslarda degil de 10 lu yaslarda olsaydım nasıl tepki verirdim boyle bir habere? bütün bunları düşündükten sonra yaşta olgunlugun bakış açısında da kendini gösterdiğini düşündüm.

    o iki cocuk ,bütün bu tekrar burda yazamayacagım vahsetleri yapan 10 yasındaki cocuklar.onlar bu cocukca oyunu (!) uyguladıkları minik james icin empati hissedemedikleri icin devam etmis olabilirlermi.james in o sevimli yuzu degistikce sekli bozuldukca organları parcalandıkca yaptıklarının hata oldugunun farkına varmamaları nasıl bir ruh halinin gostergesidir.

    bu iki cocuk bu olaydan 8 yıl sonra tahliye edildiler ve ingiliz adaleti bugunlerde bizimde üzerinde tartıştığımız konuyu tıpkı siirt teki olay gibi çocukların böyle bir olayı tekrar gerçekleştirmeyecekleri yönündeki kesin kanaati sonucunda bu yargıya vardı.peki adalet bu mudur suçlunun topluma kazandırılmasımıdır? kaybedilenler ? öfkeler ? gözyaşları? ilk atılan dan 4 saat sonrasında mahkeme salonuna yetiştirilen ve bu cocukların omur boyu hapis yatması gerektigini soyleyen 300.000 imza nerde ?

    peki bizde ne olacak.doldurulan sayfalarca entry, kusulan bu kadar öfke ne farkettirecek.o siirtli miniklerin durumu degisecekmi peki anne ve babalarının durumu? magdur anne baba o bolge de 6 yıl sonra suclu anne baba da olabilirdi veya olayı yapan cocuklar belki 6 yıl once buna benzer bir olayın esiginden döndü.

    sözün özü bu durum hic birseyi degistirmeyecek.ne sonucunu ne de benim bu olayı gerceklestiren cocuklara olan öfkemi.ne de o alışveriş merkezinde o belki bir kac saniyelik dalgınlık sonrası 2 cocuga aldanıp elinden tutarak goturulen james in son resmini.

    http://en.wikipedia.org/wiki/file:bulger_cctv.jpg

    artık 17 yıl onceki gibi bakamıyorum bu haberlere. 5 yasında herseye inanan bir oglum ve bu yuzden o yetiskin oluncaya kadar atamadıgım korkularım var...

    dünya ne pis yermişsin sen.