hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    yarı atletli, yarı bütün müstehcen organları ortada...

    --- spoiler ---

    bu nasıl tanımlama olm hanginiz dal daşşak geziyor lan amfide?

    yarım atlet nasıl oluyor, böyle göbeği açık bırakan cins mi?

  • steven spielberg'in 1998 yapımı epik savaş filmi er ryan'ı kurtarmak, sinema tarihinin en çok beğenilen ve etkili filmlerinden biridir. film, normandiya çıkarması'nın kaotik d-day ve sonrasındaki günleri, yüzbaşı john miller ve ekibinin, diğer üç erkek kardeşi öldürülen james francis ryan adında tek hayatta kalan paraşütçüyü bulmak ve eve geri göndermekle görevlendirildiği kurgusal bir hikayeyi anlatıyor.

    peki ya size er ryan'ı kurtarmak'ın tamamen gerçek bir hikayeye dayandığını söylesem?

    frederick (fritz), robert (bob), preston ve edward niland, new york'tan hepsi ikinci dünya savaşında görev yapan dört kardeşti. kardeşler sırasıyla sırasıyla 501. ve 505. paraşüt piyadelerinde fritz ve bob, 22. piyadenin çeşitli birimlerine de preston ve edward niland dağılmışlardı.

    savaş bütün şiddetiyle devam ederken amerika, savaşa katılma kararı almıştı. birinin almanları durdurması lazımdı ve bu günde biliyoruz ki amerika özgürlük getirmeye o zaman başlamıştı. general dwight d. eisenhower kumandasındaki müttefik kuvvetleri büyük bir çıkartma ve taarruz planı hazırlamıştı. d-day ve ya normandiya çıkarması denilen bu çıkartma müttefik kuvvetlerine büyük bir başarı verirken alman kuvvetlerinin yenilmezlik unvanını toz duman ederek savaşın seyrini değiştirecek önemli bir dönüm noktası olacaktı.

    tabii bu arada 16 mayıs 1944'te, d-day'e bir aydan az bir süre kala , edward niland japon cephesinde japonlar tarafından yakalandı. çünkü burma ormanlarına paraşütle atlamıştı ama hedefini kaçırmıştı. bir süre onlardan kaçmayı başarsa da japonlar tarafından yakalandı ve burma'daki bir savaş esiri kampına getirildi. meşhur b-25'inden atladıktan sonra ekibinin geri kalanı ondan bir daha haber alamadı.

    d day'in başladı günde bob niland, 82. hava indirme tümeni'ne bağlı 505. paraşüt piyade alayı ile birlikte normandiya'da fransız kasabası neuville-au-plain'e paraşütle atladıktan sonra şiddetli silahlı çatışmalar sırasında öldürülürken, ertesi gün preston, yaralıları savunmaya çalışan utah plajı'nda bir müfrezeye liderlik ederken ne yazık ki öldürüldü.

    bob ve preston'ın ölümlerinin yanı sıra edward'ın varsayılan ölüm haberi hızla yayıldı ve hükümet aileyi bilgilendirmek için filmdeki gibi yola koyuldu. bayan niland üç bildirimin tamamını aynı gün aldı. tek tesellisi ise oğlu fritz'in savaş hikayelerini yazığı bir mektubuydu. ve

    --- spoiler ---

    "eve döndüğümde babamın ispanyol-amerikan savaşı hikayeleri ikinci planda kalacak" diye yazmıştı.
    --- spoiler ---

    savaş bakanlığı dört kardeşten üçünün öldüğünü duyunca, geri kalan kardeşin tıpkı filmdeki gibi eve getirilmesi gerektiğine karar verdi. tabii ki filmdeki gibi bir ekip oluşturulmadı. fritz niland vakasında, 501'inci alayın papazı peder francis sampson, fritz'i bulmak ve eve dönmesini sağlamakla görevlendirildi. fakat fritz bunu reddetti ve iki ay daha biriminde hizmet etmeye devam etti, ardından da en sonunda evinde görev yapması emredildi ve savaş boyunca askeri polis olarak görev yaptı.

    savaşın sonunda kayıp olan ve öldüğü sanılan kardeşi edward'ın aslında burma'daki bir japon savaş esiri kampında esir tutulduğunu öğrendi ve ardından o da evine sağ salim döndü.görsel-1video

    belkide insanlık tarihinde ki büyük hikayeler ve destanlar belkide bu tarz hikayelerden türemiştir. sonuç olarak, er ryan'ı kurtarmak tam anlamıyla gerçek olayları yansıtmayan bir kurgu da olsa. bize savaşın çirkinliğini, kahramanlığı ve insan üzerindeki tezahürünü ve birçok farklı yüzünü güçlü bir şekilde tasvir ederek izleyicileri derinden etkilemeyi başarmıştır.

    kaynak:1,2,3

  • türkiye'de uygulanması zor bir uygulama çünkü başımızdakiler genelde yararlı ve verimi yükseltecek adımları atmaktansa, nerde performans düşürücü, insanın ruhunu emen, psikolojik olarak çökerten uygulama varsa onu hayata geçirir.

    bütün dünya 3 gün tatil yapıp 4 gün çalışsa türkiye'de durum tam tersine çalışma günü 7 gün olur tatili kaldırırlar öyle garip bir coğrafya burası artık ne sikim şanssa.

    mesela (bkz: kış saati uygulamasının kaldırılması)

  • 3 kuruş kâr edeceğim diye ekonomik tövbe alıyorsunuz sonra buradan tövbem iptal oldu diye ağlıyorsunuz.

    benim tüm tövbelerim iptal olmayan exculusive tövbeler ve hepsi de halen geçerli. pahalı tövbe alanlara enayi gözüyle bakanlar şimdi utanırlar mı acaba?

    rezalet puanım 10 üzerinden 2, o da haber vermeden iptal ettikleri için. insan önceden bir mail atar.

  • yilmaz ozdil'den biraz bilmeceli bulmacali yazi yazma dersi almaliydi. oyle direkt yazilmaz soyle yazacaksin:

    onu sattilar...
    bunu sattilar...
    sunu da sattilar...
    bunlari da sattilar...
    onlari da sattilar dogru...

    ... (sayfa boyu satilanlar tek tek bu sekilde listeleniyor) ....

    geriye satmadiklari ne kaldi?

    * * *

    merak etmeyin onu da satarlar bunlar!

  • iş-okul başlangıç ve çıkış saatlerinin dengeli dağılımını sağlayarak pik saatlerde oluşan kalabalığı önle ve yolcuların kalabalık içerisinde ayakta kalacağım korkusunu yok et

  • (bkz: make way for tomorrow) 1937 yapımı leo mccarey klasiği. borçları nedeniyle banka tarafından evlerine el konulması neticesinde ayrı düşen yaşlı bir çiftin, yeniden bir araya gelme yollarını aramasını aktarır. konunun evrenselliği nedeniyle çeşitli coğrafyalardan yönetmenleri etkilemiştir. herkese her zaman tanıdık gelebilir. son yarım saati duygusal insanları bayıltabilir.

    (bkz: ballada o soldate) ikinci dünya savaşı'nda, gösterdiği cesaretin karşılığı olarak ailesini ziyaret etmek isteyen bir askerin, kısa izin süresince annesine ulaşmaya çalışmasını anlatan 1959 yapımı sovyet filmi. bu bakımdan yol filmi olarak bile sayılabilir. haliyle eğlenceli yanları vardır. ancak körüklü bir dramadır. tren istasyonunda askerin kepini takıp şirinlik yapan zhanna prokhorenko'nun o hâlleri ise hâlâ aklımdan çıkmamıştır.

    (bkz: ko to tamo peva) 1980 yapımı harika bir yugoslav filmi. kara mizah nasıl yapılmalı sorusunun iyi cevaplarından biri aynı zamanda. tıpkı balkanlar gibi bir yanıyla komedi (komedi olması için filmdeki otobüs yetiyor), bir yanı savaş, diğer yanı trajedi. çamurlu yollarda giden döküntü bir otobüs ve içindeki birbiriyle alakasız yolcular, onların her birinin alakasız sorunları, inatlaşmaları, absürt absürt olaylar, çingene müzikleri, savaşın bazı bambaşka yüzleri ilgi çekici geliyorsa, bu film ilginizi çeker.

    (bkz: le plaisir) 1952 yapımı, max ophüls imzalı, ortak teması zevk olan üç farklı hikayeden oluşan bir film. zevkin etrafı saflık, aşk ve ölümle çevrilidir. stanley kubrick ve jean-luc godard'ın da favori filmlerinden biri.

    (bkz: yoidore tenshi) bir kurosawa filmi ne kadar kıyıda köşede kalmıştır emin değilim. gerçek anlamda bataklığın yanıbaşında mesleğini icra eden alkolik bir doktor ile suç bataklığına saplanmış bir çete üyesinin yollarının kesişmesini anlatır. doktor alkolik ve huysuz, hastası da bir çete üyesi ve en az onun kadar huysuz olmasına rağmen, birbirlerine kimseye güvenmedikleri kadar güveneceklerdir. bu arada savaş sonrası japonya'sına dair izleri takip etmek de mümkün olacaktır.

    (bkz: az ötödik pecset) yine savaş yılları. bu sefer adres macaristan. dört arkadaş, arkadaşlarının restoranında içip sohbet ederlerken, bir yabancı aralarına dahil olur. gündelik konuşmalarını tüketip sohbetin sonlarına yaklaştıkları sırada, içlerinden biri ortamdakilere bir soru yöneltir. sonrasında filmi izleyenler de dahil olmak üzere herkesin iç hesaplaşması başlar. bana göre gerçek bir başyapıttır.

  • "senin dudakların şarap gibi ve ben sarhoş olmak istiyorum"
    -william shakespeare (dolaylı anlatım)

    "senin ağzını yerim ben"
    -sinan özen (dogrudan anlatım)

  • hayret ettiğim haber. genelde bu tarz rezilliklerden sonra istifa bir yana dursun, “bayrak inmez vatan bölünmez uzun adamı en çok ben seviyom!!” paylaşımları olurdu

  • yeğen* ve diğer yeğen* arasında geçmektedir, o sıra ikisi de 4 yaş civarıdır:

    a: serkan hadi top oynıyalım
    s: olmaz ben babama yardım ediyorum (babasının okuduğu gazetenin altına elini koymuştur, taşımasına yardım ediyordur)
    a: hiç bile de!
    s: ediyorum işte!
    a: halaaa! serkanın babası bi gazeteyi bile taşıyamıyooooooo!
    s: al sana *çat* (serkan babasına laf söyletmez)
    a: (normalde kafasını tutup ağlaması beklenirken, şöyle bi afallar. bi kaç saniye durur öylece) bak baban sen elini çekince de okuyo hadi gel top oynayalım
    s: tamam.

  • bir örneğiyle bir an kendimi kaybettim forum sitelerinden birinde;

    €-''arkadaşlar ebay üzerinden amerikada ki bir laptopu satın almak istiyorum
    sizce kargo ücreti ne kadar tutar?
    kaç günde elime ulaşır?
    gümrüğe takılma ihtimali nedir?
    daha önce yurtdışından alışveriş yapmış arkadaşlarımın yardımını bekliyorum şimdiden sağ-olun''

    $-''laptop oldursen sokamassin''

    €- ''neden girdiremem ve ben yeşil pasaportlu yum acaba gümrüğe gidip kendim alabilir miyim?''

    $- ''laptop sokamazsin dediysem sokamazsin bilader.kac dolar ama soyle hadi yinede daha ebay da kac kargo kac tutar ona bakmayi bilmiyorsun laptopmu sokcaksin?''

    €- ''sakin ol laptopu ülkeye sokucam sen her halde üzerine alındın?''

    (bkz: aga sen ne yaptın ya)