hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaş benim merak ettiğim youtube da bu videoyu nasıl arayıp buluyorsunuz. ne yazıyorsunuz da bu video çıkıyor.
    tanım: bulması güç video.

  • bu savaşta aşçıları rolü çok büyüktür zira belki de tarihte aşçıların kazandırdığı tek savaştır.

    olaylar şöyle gelişmiştir:

    1595’te ölen sultan 3. murad’ın yerine 3. mehmed tahta geçmiştir. hatta yeni padişah tahta geçişinin üzerinden çok zaman geçmeden, büyük bir yenilgi haberiyle sarsılmıştır çünkü 70 bin kişilik büyük bir avusturya ordusu, mehmed paşa komutasındaki estergon kalesi’ni ele geçirmiştir. bu yüzden vezirleri padişah’a dedesi kanuni sultan süleyman gibi sefere çıkması gerektiğini söylüyorlardı. devrin en önemli ulemalarından ve kendi hocası olan hoca saadettin efendi’nin de teşvikiyle, uzun bir aradan sonra padişah, ordunun başında 25 haziran 1596’da istanbul’dan hareket etmiştir. ordu, 12 ekim’de eğri kalesi’ni fethetmiş. iki ordu da, 22 ekim 1596’da haçova sahrasında karşı karşıya gelmiştir.

    avusturya ordusu 100 ila 120 bin askerden oluşuyordu. osmanlı ordusu da 50 bin kapıkulu, 60 bin eyalet askeri ve tatar atlısı ile 110 bin kişi kadardı. iki gün süren haçova muharebesinin birinci gününde, osmanlı kuvvetleri, avusturyalıların birliklerini püskürtmüş ve düşmana ağır kayıplar verdirmişti.

    ikinci gün ise avusturya birliklerinin şiddetli hücumu karşısında, osmanlı ordusunun sağ tarafı çökmüştü. harbe bizzat katılan tarihçi peçevi’nin anlattığına göre, ordunun hazinesini muhafaza eden sipahi ve yeniçeriler de mağlup olmuş, düşman, hazine sandıkları üzerine çıkarak, bayraklarını sandıklarının üzerine dikip, sevinçten dans etmeye başlamıştı.

    düşman askeri, hazine sandıklarına bayrak dikecek kadar yaklaşınca padişah üçüncü mehmed’in endişesi iyice artmıştı. hatta bazı düşman askerleri padişahın otağına kadar gelmiş, burada padişah’ı koruma derdine düşen enderun ağaları tarafından öldürülmüştü. savaş, bu derece aleyhte gelişirken, harp talihi beklenmedik bir şekilde türklerin lehine dönmüştü. osmanlı karargáhındaki seyis ve aşçılar yağmaya dalan düşman askerlerine karşı kepçe, balta, odun yarması, lobut ve odunlarla hücuma kalkarak, önlerine geleni tepelemeye koyulmuşlar ve "káfir kaçtı!" diye bağırmaya başladmışlar. bu sesin etkisiyle düşman askerleri paniğe kapılmış ve öncü kumandanı sinan paşa gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle düşmanın arkasını sarmıştır. bataklıklara sürülen düşman askerlerinden 50 bini kılıçtan geçirilmiştir.

  • sen bilimde çığır aç, geceni gündüzüne katıp çalış ve sonunda dünyanın en önemli sağlık sorunlarından birine çözüm bul, insanlığa katkı sağla ama sana gelen ilk soru kürt musun arap mısın olsun. ve bu soruya kızdığın için de tek yaptığı yemek içmek tuvalete gitmek gibi yaşamsal fonksiyonları gerçekleştirmek olan adamlar tarafından ırkçı diye yaftalan. insanların büyük bir kısmı gerizekalı. tüm kalbimle inanıyorum buna.

  • randevu vermedikleri için randevusuz gitmiştir. ana muhalefet başkanını almak zorundalar, alacaklar, almıyorlarsa o zaman yalan istatistik paylaştıklarını kabul ediyorlar demektir. gerçi görünen köy kılavuz istemez.

    tabi @2 kafasındakilerin bu işine gelmediğinden aptallık olarak lanse etmeye çalışıyorlar orası ayrı konu.. allahtan aklımız var, farkındalığımız var.

    edit : paralı troller yeşillendirmeye başladı. arada akıl izan sahibi olan bir arkadaşım ise kaynak ekler misin? diye sormuş

    kaynak

    teşekkürler (bkz: gocibari)

  • devletin işine gelmeyeceğinden dolayı asla gerçekleşmeyecek durumdur. türkiye'nin ab'ye girme ihtimali bile bundan daha yüksektir. bunun temel nedeni de yerel para kullanımının enflasyon-devalüasyon döngüsüne izin vermesidir.

    daha önce de dediğim gibi, enflasyon üretim verimliliğinin paranın dolaşım hızına yetişemediği durumda ortaya çıkan bir sonuçtur, ister talep nedenli isterse maliyet nedenli olsun bu gerçek değişmez. sadece bir katmandaki talep artışı, maliyet üzerinden diğer katmanda maliyet enflasyonu yaratabilir. bunun nedeni ise maliye politikasındaki teşvik önceliklerinin yanlış değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan talep fonksiyonu süreksizliğidir. bu süreksizlik gelir dağılımı bozukluğuyla orantılı olarak değişir.

    siyasi saiklerle beslenen bu talep fonksiyonu süreksizliğinin yönetilmesi her zaman sadece vergilendirme politikasıyla mümkün olmaz, en azından cari dengesi -%5.5 olan bir ülkede olamaz. çünkü toplumun üst katmanlarında oluşan katma değeri yüksek mallara olan (bunlar lüks nihai tüketim malları veya nitelikli ara mamül olabilir) talep, alt katmanlarında ve genel katmansız mallardaki üretimi maliyet üzerinden vurarak enflasyon yaratır.

    devletin borçlanması, ve bu borçlanmayı merkez bankasına zorla tahvil aldırarak yapması, yani bir nevi para bastırması veya tahvil ihracı ile piyasadan yapması çok bir şey değiştirmez. devletin para harcaması bireyin harcaması gibi olmaz. devlet o parayı nitelikli işlerle katma değer üretilecek işler için harcamazsa enflasyon kaçınılmaz sonuç olur. yani birçok ekonomistin verdiği örneğin aksine enflasyon sadece para arzının karşılıksız artırılması sonucu oluşmaz. mutlak bütçe dengesi varken dahi oluşabilir.

    devletin mevcut yaklaşımı sonucu gerçekleşen enflasyonu aslında gizli vergi olarak değerlendirebilirsiniz. öyle ki, sizden alınan vergilerle yapılan her devlet harcaması bir bütçe fazlası oluşmadığı sürece bir gelir aktarımıdır. devlet bu yatırım alanlarına o kadar fazla para harcamıştır ki, sizden aldığı vergiler de yetmemiş ve bu nedenle paranın alım gücü de azalmıştır. aslında her enflasyon gizli vergi olarak adlandırılamaz ama geçmiş yıllardaki özelleştirmelere rağmen devlet hala birçok şirketi ihaleleriyle beslediği için bizim ülkemizde bütçe dengesi temel makroekonomik göstergelerde ciddi bir ağırlığa sahiptir.

    1) peki devlet neden euro'ya geçilmesini istemez?

    çünkü bu durumda devlet sizden enflasyon adı altında gizli vergi alamaz, çünkü karşılıksız para basamaz ya da piyasadan borçlanma yoluna gittiğinde iç piyasada likidite kalmadığı için dışarıdan borçlanmak zorunda kalır. iç piyasada likidite kalmamasının nedeni sürekli cari açık veren bir ekonomi olmamız ve euro kullanıyor olmamız olur. bu durumda devlet harcamalarını kontrol altına almak ve sürekli bütçe fazlası vermek zorunda kalır ki likidite açığını bütçe fazlasından karşılayabilsin.

    böyle bir durumda bütçe açığı ve cari açık tek para birimi üzerinden ele alınacaktır. borçlanma maliyeti arttığında devalüasyon söz konusu olmayacak, memur maaşları ödenemeyecek hale gelecektir. yunanistan'da aşağı yukarı olan budur.

    bunlar ülkenin ekonomik üretim yapısı değişmediği sürece olacak olan şeylerdir. verimliliği düşük üretim yapımız sürekli cari açık ürettiğinden dolayı, devlet vergilere ama bugüne kadar olanın aksine gelir ve kurumlar vergisine yüklenecektir. zira tüketim malları üzerindeki vergilerden sigara ve alkol dışındakiler euro'ya geçmemiz halinde ab'ye de geçmiş olacağımız varsayımından dolayı çok bir işe yaramayabilir.

    bir başka sorun ise üretim yapısına verimlilik kazandırmak için ihtiyaç duyduğumuz işgücünün geri dönmemek üzere kaybedilmesi olabilir. serbest dolaşım da mümkün olacağı için mevcut durumda bile artık savunma sanayini bile tehdit eder hale gelmiş olan beyin göçü üretim verimliliğine dair kısa vadede en ufak bir umut bile bırakmayabilir.

    2) bunlar kısa vadede olacak olanlardı. peki uzun vadede neler olur?

    uzun vadede artık üretim verimliliğini artırmak dışında bir çare kalmadığı anlaşılmış olacaktır. dillere pelesenk olmuş yapısal reformların önündeki bütün siyasi engeller ekonomik krizle birlikte ortadan kalkmış olacağı için ortaya daha sağlam bir reform iradesi konmuş olur. ülke yapısal reformlarla ciddi bir doğrudan yatırım çekebilir. 2003-2007 yılları arasındaki olumlu havanın bir benzeri yakalanmış olur.

    elde kalan tek ekonomi politikası maliye politikası olacağından dolayı bir yandan reformlara ağırlık verilirken, bir yandan da bütçe fazlası ile likidite krizi aşılmaya çalışılır. devlet özelleştirmelerle varlık olarak çekilmeye başladığı ekonomiden bu sefer destek sağlayıcısı olarak da (ihaleler üzerinden) çekilmeye başlar. ihracat geliri olan kısıtlı sayıda firma ayakta kalır. ortamdaki rekabetçilik yükselir. cari açık hızla azalmaya başlar. ülke az da olsa cari fazla vermeye başlar özellikle de turizm gelirinin olduğu yaz aylarında. yükselen üretim verimliliği ve yapısal reformlar sonucunda, unutulan denetleyici ve düzenleyici kurumların saygınlığı geri kazanılır.

    ilk anda sert düşen gsmh daha yavaş ama daha güçlü büyümeye başlar. demokratik ülke profili ön plana çıkar ve tersine beyin göçü uygulamaları teşvik edilir hale gelir. bu paradigma değişikliğinden sonra ülke cari fazla vererek büyümeye başlar.

    3) böyle bir şey mümkün olur mu?

    mevcut siyasi iklimde bunun olması mümkün değildir ve olmayacaktır. özellikle kur üzerinden gelinecek olan noktada tl bazında büyüyen ekonomi dolar bazında sürekli küçülmeye devam edecektir ki rekor büyüme yakalanan 2017 yılında dahi ekonomi dolar bazında küçülmüştür.

    özet: ister tl kullanın, ister euro, ister dolar fark etmez. cari fazla vererek büyüyebilen bir ekonominin büyümesi güçlü olur. cari açık vererek büyüyebilen ekonomilerse batmaya mahkumdur, ta ki üretim altyapısını ve verimliliğini artıracak adımlar atılana kadar.