• alev alatlı'nın "türkler yunan yanlısı, yunanlılar da türk yanlısı buldu, kimse beğenmedi " dediği kıbrıs'la ilgili sıcacık romanı.
    müslümanlığı seçen bir rum kızının yaşadığı trajediyi o adanın trajedisini başarılı bir şekilde anlatmıştır alatlı.
    ellerinden öpmek gerekir. romanın arasına yedirilmiş vakanüvis başlıklı metinler de ayrıca kıbrıs'a dair faydalı bilgiler verir.
    bir ara filme çakilecekti ama herhalde olmadı. kıbrıs'ın tartışıldığı bu dönemde okunabilecek bir metin.

    "taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse olan yumurtaya olur." kitap işte bu rum atasözüyle başlıyor ve tarih dinin, din tarihin üstüne düşüyor.
  • eşref-i mahlukattır insan dedirtiyor gerçekten de
  • (bkz: alev alatli)
  • kulakta çok hoş tınlayan, olağanüstü tasvirler içeren, gerçekten de 'sıcacık' bir roman. işte bu tasvirlerden biri:

    " 'başka çare yok, eleni, başka çare yok!' diye fısıldadı glafkos. yaklaştı, karyolaya tırmandı, dizlerinin üstüne kalktı. burnunun sivrisini kızın boynuna dayadı, kokladı uzun uzun. madranbaba dağı'ndan bir küçük rüzgar esti, diken diken etti tüylerini. elini serin yanağına değdirdi, avcunun içinde kayboldu gitti kızın küçücük yüzü. kendisinden yana çevirdi, yarım ay, bunu fırsat bildi, son ışıklarını da yüzüne harcadı eleni'nin. gözbebekleri hemen yakaladılar, gri mavi, gri mavi parladılar kısa aralıklarla, tıpkı yıldızlar gibi. glafkos'un dudakları arandılar, keskin tütün kokusu naciye'ye kırbaç oldu. gerdi belini dikleştirdi, sırtına kadar indi. oradan kasıklarını buldu. dölyolu inci inci terledi, zerrecikler birleşti, pınarlara dönüştü, saldılar kendilerini. göğüsleri yalnızlıklarına isyan ettiler, acele acele aradılar glafkos'un pamuklusunun altındaki yerlerini. karnı tortop oldu, erkeğin çayırına yayıldı.

    sırtüstü uzandı, eleni'yi yorgan etti glafkos. eleni, minnetle, şükranla asılı kaldı kaderinin yeni çarmıhına. dua etmek istedi canı boşalırken, ama, nedense ne 'elham' ne de 'halelluya' uygun düşmedi."

    yaseminler tüter mi hala, alev alatlı'nın ilk roman denemesi. ilk basım tarihi 1984. yazar sitesindeki* otobiyografisinde kitabı hakkında şunları söylüyor:

    "basılan ilk romanım yaseminler tüter mi hala ocak, 1985'de çıktı ... ... öte yandan, yaseminler tüter mi hala, eleni olarak doğan, naciye'ye dönüşen, türk kocasına dört çocuk doğurduktan sonra eski hisar göçmeni bir anadolu rum'u ile evlenen bir kadının sahiciye yakın hikayesidir. ben yazdığımda kıbrıs ve kıbrıs'a benimki türden bir yaklaşım moda değildi - kitap yerini tam bulmadı. türkler fazla yunan yanlısı, yunanlılar fazla türk yanlısı buldulardı - belki bundan sonra. yönetmen yusuf kurçenli, filmini yapmak için uğraşıyor, açıkcası, finansman peşinde. bakalım ne olur."

    alfa yayınları baskısı oldukça iyi ve 230 sayfa. arka kapakta ise şunlar yazılı:

    "her okuyuşumda içimin dalga dalga olduğunu bir tek yasemin'lerde yaşadım. her seferinde naciye oldum, paçalarım dolandı bacaklarıma. peyker'e ağladım. afroditi'yi bağrıma bastım her seferinde. hasanimu ilk oğlum oldu. arif'e çevremi verdim. glafkos'un yatağında yasemin koktum.

    düşünülebilen her şeyin yaşanabildiğini, yaşanan hiçbir şeyin silinmediğini, her bulutun altında bir iz olduğunu yeniden bildim, yeniden bildim.

    koruk tadında bir yaşam bütün bunları düşündüren. akdeniz sahillerinde sürüklenen başıboş bir yaprak, süt beyazı çırpı kollar. on birinde bir çocuk. kaymaklı'nın genabası. eleni klo morias naciye arif, sen söyle bakalım. yaseminler tüter mi hala? - ayşe nalan özübek"
  • okuduğum dönemin kendi adıma çok ilginç olduğu roman. hrant dink cinayetinden sonra, bu hafta sonu okudum bu romanı. 1 sene boyunca rafta beklemişti beni eleni- naciye.. o kadar zaman sesini duyurmaya çalışmıştı.. hatta 22 sene boyunca arif'le çeşme başında bakışmışlardı, glaskof'dan 4 tane türk bebeği doğurduğunu saklamıştı zavalı eleni de haberdar olmamıştım..eleni evlatlık verildiği aile ile dindaş olsa da köylü diye aşağılanmıştı. arif'in eşi olduğunda kocasının namusunu koruyamadığı için evden atıldı. bir cümle bile kurmasına izin verilmeden. zaten o itiraz etmeyi bilmezdi ki.. glaskof ise bu sefer türk ajanı olduğunu düşündüğü için öldürdü eleni.. bunu düşünmeye ve infaza birkaç salise içinde karar verdi ve deliler gibi sevdiği elenimu’sunu.. türk aileye gelin gittiğinde türklerin allah'ın dua etmek üzere olduğu için tanrı'dan af dilemişti.. glaskof'un eşi iken çekiştirilerek kiliseye götürülmeye çalışılan eleni- naciye ise göğe doğru bakıp allah'ına bu gezinin sadece turistik bir gezi olduğu sözünü vermişti. eleni-naciye nereye baksa naciye'nin hayatından koparılanları hatırlıyordu.yeniden başlangıç yaptığı her çevre kendi anlamak istediği gibi anladı eleni- naciye'yi. hatta eleni'ye de bunu mecbur kıldılar. türk ailede iflah olmaz gavur diyenler oldu eleni, rum ailede ise ağzını açmadığı halde ailesi türkler tarafından öldürülen bir mazlum. yanlarında çalıştığı ingiliz ailede ise içine kapanıklığı onun aptal olduğunu düşündürttü sahiplerine. hayatı boyunca eleni-naciye sadece nerde hata yaptığını anlamaya çalışmak ile, anlayamamak ile meşguldü..taş bazen yumurtanın üzerine düştü..bazen de yumurta taşın..ama olan gene yumurtaya oluyordu hasılı..
  • ay yapım tarafından sinemaya uyarlanacağı söylenen roman. senaryosunu ece/melek * * ikilisi yazacakmış. yönetmen olarak da ferzan özpetek düşünülüyor.
  • filminin yönetmeni çağan ırmak olacak, başrolde ise naciye / eleni rolüyle beren saat var.
  • evet, doğru duymuşuz, filmi olacakmış efendim bu güzide kitabın. kıvanç tatlıtuğ ve beren saat oynayacaklarmış. kitabın içine sıçılacak film ile. adım gibi biliyorum. üstelik bu ikilinin magazinel kişiliklerinden dolayı, kitabın içindeki masumiyet yok olacak. istedikleri kadar iyi oynasınlar başka dizilerde ya da filmlerde; ancak bu kitabın filminde oynayacak insanlar değiller benim için. umarım bana sözlerimi yuttururlar.

    korkum aslında beren saat'ten yana değil pek. çünkü güz sancısı adlı filmde bir rum canlandırmıştı ve ben tatmin edici bulmuştum performansını. ancak bu kitaptaki kadın karakter için uygun olacak mı, şüpheliyim?

    tek umudum çağan irmak yönünde. o kitabı harcamaz gibi geliyor. bakalım göreceğiz.
  • eleni naciye'nin gerçeğe çok yakın hikayesini okuduktan sonra bir daha hiç bir yere ait değilmiş gibi hissetmemek üzerine yemin ettiren kitap. everest'ten çıkmaktadır
  • 9 ağustos 2008'de arkadaşın düğününe giderken otobüste okumuşum. öyle not almışım arka kapağına.
hesabın var mı? giriş yap