• antimilitarist alman yazar. "dışarıda, kapının önünde" adlı oyunu müthiştir. savaştan dönen bir askeri anlatır. "artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" hissini mükemmel bir kurgu ve anlatımla aktarır. hem gerçek hem alegorik karakterleri çok iyi içi içe geçirmiştir.
  • "bu sali" isimli oyku kitabi 1965 yilinda de yayinlarinca basildi ve sonra afa da basti daha ozensiz ve egreti bir sekilde.. "kapilarin disinda" yaklasik 8 yil once istanbul sehir tiyatrolarinda oynadi ve ve ve cok guzeldi ne diyim ki..
  • 2. dünya savaşı sırısnda alman ordusuna alınmış ancak savaş karşıtı düşünceleri nedeniyle hapsedilmiştir. zorlu hapis günlerinde ciğerleriyle ilgili sağlık problemleri başgöstermiş, henüz 26 yaşında isviçre'de hayatını kaybetmiştir. kısa hikayeleri, oyunları, hayata naif bakışı ile hala nedenini anlamadığım bir şekilde beni etkilemiştir. adını söylemek bile hoşuma gider.
  • olumun kovaladıgı ama bir türlü basa cikamadıgı her defasında artan bir ofkeyle ve baska kılıklara burunerek pesine dustugu oykuler... evet kamuran siparl, boyle diyor ama faraler uyurlar geceadli kitabın sonunda, borcheret de tarif edemedigim, normalde kabullenemiyecegim, sıkıcı ve düz bir anlatım olsa da, yazar bir sekilde kendine baglamayi basarabiliyor, erken yasta olmesinin ya da acilarin esiginden kopamamasinin bunda etksi nedir bilmem ama, borcheret'in sesi hala kulaklarımda.
  • devletiniz emrediyor size: "al şu silahı.."vatan"ın için savaşacaksın, yeni topraklar gerek bize.." sizin ise hayalleriniz var..elinize bir "tüfek" değil, bir kalem alıp "yaratmak" istiyorsunuz..evet farkındasınız herşeyin. öyküler, romanlar , şiirler yazarak dünyayı değiştiremezsiniz..belki birkaç körpe beyindeki örümcek ağlarını temizleyebilirsiniz böyle..ama hayır dünya değişmeyecektir..dünyada düşmana hala inadına "siyah" diyen ve kendini toz konmamış beyazlar olarak gören ama hiçbir zaman "hepimiz insanız kardeşiz!" demeyi öğrenememiş gelişmemiş beyinler yaşayacaktır ve ne yazık ki daha kalabalıktırlar wolfgang borchert..bu kalabalıklar "önderler" yaratıp, "komunistler" deyip seni rusya'nın kışına gönderebilirler.. ama senin aklın hep kendi doğrularında, ve bedenin bir cepheden ötekine sürüklenirken kendi doğrundan hiç taviz vermeyeceksin..20 yaşında bir askersin savaşın ortasında elinde kalem bir şeyler karalıyorsun..ve ödemen gereken bedeller var..nürnberg'te "8" ay hapis..berlin'de "6" ay..20 yaşında "idam" mahkumu ve altı hafta ölümü bekliyor ve affediliyorsun..ve bütün bunlar bir savaştan daha fazlası..senin savaşın kalabalıklarla..tüketiyorlar seni..26 yaşında isviçre'de bir senatoryumda gözlerini kapıyorsun..yorgunsun..son noktanı koyuyor ve bitiriyorsun en büyük öykünü: yaşamını.

    bak ne diyor senin öykülerinin ardından heinrich böll:
    "...o sıralar yirmi yaşındaki asker borchert'in mektupları devletin güvenliğini sarsıcı nitelikte görülmüş, bu yüzden yazarı ölüme mahkum edilmiş, ama altı hafta kadar bir hücrede bekletildikten sonra hayatı bağışlanmıştır. yirmi yaşında olmak, altı hafta bir hücrede pineklemek ve öleceğini, hitler'le ve savaşla ilgili düşüncelerini açığa vurduğu birkaç mektup yüzünden öleceğini bilmek! kitabı eline alan yirmi yaşındakiler, insana kendi fikirlerinin ne denli pahalıya patlayabileceğini, karşılığında ödemesi gereken bedelin ne denli yüksek olabileceğini göreceklerdir."
  • yazarlığının yanısıra şairliği de vardır..

    " duyuyorum dizlerimde dizlerin
    sen tıpkı bir mavi vazo gibisin
    vermekten titreyen ellerin yıldız
    çiçekleri gibi açılmada
    ikimiz de gülümsüyoruz
    aşk, acı, günah fırtınasında "
  • bovling oyunu

    biz bowling oyuncuları
    ama toplar da biziz
    devrilen kukalar da
    ve gümbür gümbür öten
    oyun yeri, yüreklerimiz.

    iki adam bir çukur açmıştı yere. pek geniş ve neredeyse rahat bir çukurdu. bir mezar gibi. tahammül edilebiliyordu. önlerinde bir tüfek vardı. biri bulmuştu tüfeği insanlara ateş edilebilsin diye. çoğunlukla hiç tanınmazdı insanlar. dilleri bile bilinmezdi. ve kimseye de bir kötülük yapmamışlardı. ama işte tüfekle üzerlerine ateş etmek gerekiyordu. öyle buyurmuştu biri. ve biri de onların pek çoğu öldürülsün diye tüfeğin dakikada altmıştan çok atış yapmasını sağlamıştı. ve karşılığında ödül verilmişti ona.

    iki adamın az ilerinsinde bir çukur daha vardı. derken bir baş uzandı bu çukurdan. bir insan başı. bir burnu vardı başın, lavantayı koklayabilirdi. gözleri vardı, bir kenti ya da bir çiçeği görebilirdi. ve bir ağzı, ekmek yiyebilir, şnga ya da anne diyebilirdi. kendilerine tüfek verilmiş iki adam başı gördüler. ateş et, dedi biri. öteki ateş etti. bunun üzerine darmadağın oldu baş. artık lavantayı koklayamazdı, artık bir kenti göremez ve inga diyemezdi. asla diyemezdi artık.

    iki adam aylardan beri çukurdaydı. çok baş dağatmışlardı. ve hep de hiç tanımadıkları insanların başı. onlara kötülük yapmamamış insanların ve dillerini bile bilmedikleri insanların. ama biri bulmuştu işte dakikada altmıştan çok atış yapan tüfeği. ve biri de ateş etmelerini buyurmuştu. giderek iki adamın dağıttığı başlar bir çoğalmıştı ki, üst üste konsalar büyük bir tepe oluşturabilirlerdi. ve iki adam uyur uyumaz yuvarlanmaya başlıyordu başlar. bir bowling oyunundaki gibi. hafifçe gümbürdeyerek. ve gümbürtüye uyanıyordu iki adam.

    ama öyle buyurdular, diye fısıldıyordu biri.
    ama yapan biziz, diye sesini yükseltiyordu öteki.
    ama korkunçtu, diye göğüs geçiriyor biri.
    ama bazen de eğlenceli, diye gülüyordu öteki.
    hayır, diye haykırıyordu fısıldayanı.
    evet, diye fısıldıyordu öteki. bazen de eğlenceliydi. onun için değil mi zaten. bayağı eğlenceli.

    saatlerce oturuyorlardı geceleri. uyumuyorlardı. derken biri söze başlıyordu:
    ama tanrı böyle yaratmış bizi.
    ama tanrı'nın bir özrü var, diyordu öteki. tanrı yoktur.
    tanrı yok mu, diye soruyordu birinci.
    bu onun tek özrü, diye yanıtlıyordu ikincisi.
    ama biz; biz varız, diye fısıldıyordu birincisi.
    evet, biz varız, diye fısıldıyordu öteki.

    pek çok baş dağıtmaları buyurulmuş iki adam uyumuyordu geceleri. başlar hafifçe gümbürdüyordu da. derken söze başlıyordu biri: artık kurtuluş yok. evet, diyordu öteki, yok. derken bir ses duyuluyordu: hazır olun. başlıyor. iki adam kalkıyor ve tüfeği sarılıyordu. ve ne zaman bir insan görseler ateş ediyorlardı. hep de hiç tanımadıkları bir insan oluyordu bu. kendilerine bir kötülük yapmamış bir insan. ama ateş ediyorlardı. bunun için tüfeği bulmuştu biri. ve karşılığında ona ödül verilmişti. ve biri; biri de öyle buyurmuştu.
  • ekmegin karneyle satildigi zamanlarin evrensel bir borchert oykusu icin;

    (bkz: ekmek/#8497283)
  • güzel insan.

    "dan dun ötüyor tramvayın zili ve kimse bilmiyor nereye..."
  • şu söz öbeğindeki derin anlam ve ondan da öte yakıcı, kor edici his çok az yaşadım ben:

    "anneciğim beni çığlıklayıp attın işte içinden. ve o gün bugündür her tıkırtı bir hayvandır gecede ve her gölge bir umacı.."

    savaşa ve asıl önemlisi işgale karşı durmak, yükselen ve seni hapsederek örülen duvarlarda yankı yapan bir sesle bağırmaktı onunkisi..
hesabın var mı? giriş yap