• hakkındaki tüm detaylar açıklanmış.

    tracklist:
    1. last known surroundings
    2. human qualities
    3. trembling hands
    4. be comfortable, creature
    5. postcard from 1952
    6. let me back in

    çıkış tarihleri:
    uk (april 18th)
    europe (april 25th)
    us and canada (april 26th)
  • en bi guzel dogumgunu hediyesi..
  • az şeyi bekledim seni beklediğim kadar yeni eits albümü. 4 sene nedir lan allahsızlar? seçim takvimi mi bu amına koyim. bari bi iki hafta erken düş de ordan yüzümüz gülsün.
  • (bkz: #22462838)
  • beklettiğine değen albüm. özellikle "let me back in"e dikkat.
  • bu albüm 6 parça. sadece 6 parça, evet. bir godspeed you! black emperor albümünü nasıl parça parça inceleyemiyorsak, bu albümü de aynı sınıfta değerlendirip inceleyemiyoruz. hemen yazının başına dönüyoruz ve albüme farklı bir gözden bakıyoruz; bu albüm 46 dakika 3 saniye. her dakikasının ayrı ayrı incelenmesi gerektiği bir albüm bu ve "olmuş"luk, "olmamış"lık seviyesini parça ortalamasıyla değil, albümün hissettirdiklerinin zaman skalasına üzerine dağıtarak söyleyebiliriz ancak. ben kendi açımdan spoiler'ı vereyim ve albümün "olmuş"luğun içine oturduğunu söyleyeyim. fakat bu zaman dağılımından bahsettiğime göre, albümün tamamını sevmediğimi çıkarabiliriz. trembling hands düştüğünde (bkz: trembling hands/@firemc) parçanın gerçekten benim kulağımın etrafında defalarca süzüldüğünü, fakat bir şekilde içine girip zihnimin "olmuş"luk bölümüne oturamadığından bahsetmiştim. trembling hands hakkında fikirlerim hala değişmedi, ama kendisi albümün içinden 3 dakika gibi bir süre çaldığı için, albüm dağılımında pek bir köşede kalıyor, rahatsız etmiyor.

    trembling hands'e yazdığım yazıdan albümü sevmeyecek izlenimi uyandırdığımı farkettim. zaten kendisi de albüm hakkında doomsayer gibi parçaydı. daha duymadan grubun kıyametinin geldiğini sezebiliyordunuz. neyse ki, bu doomsayer-vari parçanın kehaneti pek bir yanlış çıktı. bu bile başlı başına mutluluk kaynağı. last known surroundings parçası da bir nevi sakallı, evsiz bir doomsayer imajı çiziyordu, ambient arka planında, çınlayan tekdüze ve sıradan gitar tınıları ve bir süre sonra gına getiren davullarıyla. fakat dediğim üzere parçanın bir bölümü yüzünden kendisini yabana atamayacak durumdayız. parçanın 4-5 dakika boyunca kulaklara ziyafet verdiğini, ama, maalesef ki, sonlara doğru sıradanlaştığını idrak ediyoruz. tabii bunlar albümün "olmamış" diyebileceğimiz kısımları.

    hemen last known surroundings'e ilişik human qualities gibi bir parça var ki, "bu albüm bu parçayı barındırdığı için bile olmuş ulan" diyebilecek bir noktaya geliyorsunuz. boğulmuş davul vuruşları, ince ince kulağınızın içine spiral çizerek giren gitarlar, hissedip/hissetmeme arasında kaldığınız ambient sesler ve parçanın orta-sonuna doğru kalp atışına dönen vuruşlar parçanın içine girmenizi sağlıyor. sonra parça aynı atmosferde farklı bir simaya bürünüyor, davullar iyice geri çekiliyor ve ambient, tınılayan gitarlar parçanın gidiş çizgisini ele geçiriyor. bu parça harika şekilde dizayn edilmiş, goethe'nin "mimari müziğin dondurulmuş şeklidir" düşünce yapısına fevkalade şekilde oturuyor.

    be comfortable, creature isim olarak beast, please be still'i hatırlattı bana. müzikal anlamda daha farklı bir yerde duruyor tabii ki, grubun duruşu ve müzikalitesi itibariyle. parçanın ismine gayet organize şekilde "creature" hitabını üstünüze alıyorsunuz ve parçada size enstrümentallik ile rahat olmanızı söylüyor. aslında, bunu hipnotize ederek bilinçaltınıza yerleştiriyor. bir şekilde rahatladığınızı hissediyorsunuz, sorgulamadan. parçanın ortasına doğru giren davullar sizi biraz koltuğunuzdan, yatağınızdan doğrultuyor. bir felaketin habercisi oluyor adeta. fakat o davul vuruşlarının ne kadar güzel işlendiğine kapılıp gidiyorsunuz tekrardan, gitarların da etkisiyle. sonrasında bir sessizliğe gömülüyor parça ve ambient seslerle sizi uğurluyor rahatlıktan.

    geldik albümün bir diğer ağır topuna - postcard from 1952; bu parçayı dinlerken açıp 1952'de olan olaylara bir bakma gereği duydum. bir olaydan esinlenmeden bu tür bir parça yapmak genelde explosions in the sky gibi ağır grupların yaptığı bir şey değil. fakat parçayı atfedebileceğim herhangi bir göze çarpan olay görmedim. bunun bizzat benim hatam olduğunu düşünüyorum. "postcard from 1952" büyük ihtimalle bir şeyden esinlenerek yapılan bir parça, ama an itibariyle ben bunu farkedemedim. tabii parçayı sevmemin tek sebebi işbu ismi değil. sessizlikle ile ses arasındaki o derin anlaşılamaz bağdan giriyor parça, gitar tınılarıyla ve kısık ambient tonları ile. yavaş yavaş yükseliyor ve climax'ine ulaşıyor. sonunda tekrardan yavaşça sönüyor ve kendini bir sonraki parçaya teslim ediyor.

    let me back in'in davul vuruşları öldürür. bu kadar açık ki, bu davul vuruşlarının tonu, ritmi, parçanın içine yerleştirilmesi ve gitarlarla anlaşılamaz uyumu öldürür. explosions in the sky'ın yaptığı en güzel parçalardan bu. kendini o kadar güzel belli ediyor, sevdiriyor ki, bir noktadan sonra parçayı sevdiğinizi sevmeye başlıyorsunuz ve sonsuz bir döngüye uzanıyorsunuz. çok fazla laf edemeyeceğim bu parça üzerine, zira dinledikçe zihnimde kayboluyor parça. salt güzelliği kalıyor her saniyeyle.

    albümün bir iki kusuru olsa da, genel anlamda çok güzel bir albüm. explosions in the sky sevenler zaten sürüne sürüne dinleyeceklerdir. bu albüm alınıp, üzerine zaman harcanmaya kesinlikle değiyor. şu son günlerde maruz kaldığım kötü albüm furyasını bir nebze başımdan savabilen bir albümdü. sevdik.
hesabın var mı? giriş yap