*

  • aslında durum komik; biliyor musunuz, muhtemelen biliyorsunuz, çoğunuz duymuştur, gülme komşuna gelir başına diye bir söz var, ve bu sözün bir de öncüsü var; "sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma." diye. aslında bu iki söz; bir'in parçalarıdır.
    o bir de 'ne çok acı var' sözüne kadar gider. aslında acı dediğimiz şeyler, bilinen şeylerdir, yani komik olmasının sebebi kanımca; bilinen şeyler olmalarıdır. mesela içimizden biri çıksa; 'uzaylılar beni kaçırıp, tecavüz ettiler' dese, söyleyen kişi sevdiğimiz biriyse; üzülüp üzülmeyeceğimizi anlayamayız ilk başta; bu örneği niye verdim; önce onu açıklıyayım; birkaç gündür ufolar, telepati, astral seyahat, reiki, telekinezi ve levitasyon gibi konularla uğraşan çocukların pek aktif bir forumunda geziniyorum, merak ediyorum işsiz güçsüz takımının bu şeylerle nasıl kurgulara kendilerini kaptırdıklarını öğrenmek istiyorum; her neyse; orada bir yerde şöyle bir yazı okumuştum; -yakındna ufo görenlerle ilgili- "..beyler bayanlar sizde ufo gödüyseniz yaıkndan sizede olup olmadığını yazın.....eğer en çok 50 metre yakınınızdan ufo geçtiyse (benim tam tepemden geçti....)her tarafın şimşek çakmış gibi bembeyaz olduğunu(tabiki daha parlak ve uzun süre 5-6 sn)söylersiniz belkide...ben temmuz ayının ortasında akşam babaannemin bahçede oturuyodum...birden ortalık bembeyaz oldu... hiç bir ses yoktu.....sonra ışığın tepemden hızla gittiğini gördüm.....(bahçe:konya/lalebahçede bir bahçe.)o gece rüyamda sabaha kadar ufo gördüm..." bakın gülerek okuyoruz, saçma buluyoruz belki ama asla hissettiğimiz duygu acı olmayacak. bu sadece bir örnek; bir siteden bir çocuğun, allahbilir nereden aparttığı bir yazı veya kurguladığı bir yazı. ben bunu, asıl anlatmak istediğim mevzuya giriş için tercih ettim, çünkü güzel bir örnek. o halde sonuç acı da olsa (kaçırılıp tecavüz edilmek) vaka ile ilgili bir bilgiye sahip olmadığımızdan ötürü duyacağımız ilk şeyler asla acı olamaz. yani acı duygusunu hissetmemiz için; sonuçtan evvel sonuca götüren süreçten haberdar ve süreçle ilgili bilgi donanımımızın olması lazım; fakat bu şu demek değildir; bir sevdiğimizi bir hastalıktan ötürü kaybettiğimiz zaman; tıp okumuş olmamız gerekmez, yani donanımdan kastım; acıya 'sevdiğimizi kaybetmek' durumuna örneğin sebep olan şey'in ne olduğunu bilmemiz gerekir. örneğin; trafik kazası acı bir olaydır, doğurduğu sonuçlar kesinlikle acıdır. zira tecrübe de acı kavramını göreceli kılabilir. örneğin; japonya'da deprem bir japon için, gelişmiş teknikleri, depreme karşı önlemleri sayesinde, acıyı anımsatmayabilir, fakat bizim ülkemizde deprem büyük bir felaket demektir, demek ki insanın deneyimleri de acı kavramını göreceli kılabiliyor.

    bu başlıkta bir entirim daha var, onda tanri varsa niye bu kadar aci var soylemi bkz.'ını verdim sadece, çünkü o başlıkta tanrının varlığı söz konusuysa, iyi insanların başına neden kötü şeyler gelir, sorusuna seneca 'nın de providentia 'sından örneklerle cevap vermeye çalışmıştım. okuyucu için değişik bir bakış olabilir. ne çok acı var başlığını ise salt bu bkz. ile bırakmak istemedim; çünkü öbür başlıkta sunduğum örneklerin dışında başka örnekler de vardı seneca'da. zira seneca 'ın de providentia yani tanrısal öngörü üzerine adlı eserinde, "ne çok acı var o halde ne yapmalıyız?" sorusuna cevaplar verilmekte;

    bir kere; iyi insan hiçbir şekilde baskı altında değildir, istemeden hiçbir şeye katlanmaz, tanrıya kölelik etmez, onun yanında yer alır, çünkü gerçekten herşeyin sonsuza değin belirlenmiş ve kabul edilmiş bir yasaya göre hareket ettiğini bilir. (nihil cogor, nihil patior inuitus, nec seruio deo sed assentior, eo quidem magis quod scio omnia certa et in aeternum dicta lege decurrere.) bu oldukça fatum yani kaderci bir söylem olarak kabul edilebilir. hatta neler yaşayıp yaşamayacağımız daha doğuştan belirlenmiştir. paganist roma'da bir stoacı filozof böyle diyor, gerçi seneca 'nın hiristiyan olduğuna dair iddialar varsa da, geleneksel veriler bunu kabul etmez.
    "neden nedene bağlıdır." (causa pendet ex causa) o halde, herşeye cesurca katlanmak gerekir, çünkü olayların tümü bir anda olmaz; ama sonuçta kişinin başına gelir. neye sevineceğimiz veya üzüleceğimiz önceden belirlenmiştir. -kaderci bakış devam ediyor- tek tek insanın yaşamı büyük bir farklılıkla ayırt edilmiş olsa bile, sonu bir'dir.

    gelip geçici olan bizler, gelip geçici olan şeyleri üstleniyoruz, o halde neden sinirleniyoruz? biz bunun için yaratıldık. doğa kendi maddesini istediği gibi kullanıyor, her şeyin karşısında mutlu ve cesur olan bizler hiçbir şeyin bizi mahvedemeyeceğini düşünemez miyiz? (olim constitutum est quid gaudeas, quid fleas, et quamuis magna uideatur uarietate singulorum vita distingui, summa in unum venit: accipimus peritura perituri. quid itaque indignamur? quid querimur? ad hoc parati sumus. vtatur ut uult suis natura corporibus: nos laeti ad omnia et fortes cogitemus nihil perire de nostro.)

    yine stoalı seneca'ya göre; iyi insanlar oğullarını kaybederler, neden olmasın, zaman zaman kendiliğinden öldürüldüklerine göre? sürgüne gönderilirler, neden olmasın, bazen kendileri de bir daha geri dönmemek üzere vatanı terkettiklerine göre? öldürülürler, neden olmasın; bazen intihar ettiklerine göre? neden bu çetin koşullara katlanırlar? filozofun cevabı ilginç;

    "insanlar (acı çekenler), başkalarına katlanmayı öğretmek için; örnek oluşturmak için. doğmuşlardır." (ut alios pati doceant; nati sunt in exemplar.)

    hatta tanrının şöyle sorduğunu düşünmemizi istiyor filozof;
    "dürüstlüğü kabul etmiş olan sizlerin benimle ilgili hangi konuda bir yakınmanız olabilir? başkalarına sahte iyilikler verdim ve aylak zihinlerini uzun ve aldatıcı bir düşle aldattım. onları altın gümüş ve fildişiyle donattım, içlerine ise hiçbir iyilik vermedim. talihli gibi gördüğün o kimlseleri, göründükleri gibi değil de, içlerinde gizledikleriyle görebilseydin, zavallı, kirli ve aşağılık olduklarını anlardın; dışları süslü ev duvarlarını andırır; bu sağlam ve hakiki bir mutluluk değildir; kaplamadır ve gerçekten üstünkörüdür."

    çok net değil mi? seneca 'nın tanrısal öngörü'yü, istenci böylesi müthiş bir şekilde sunması; acıya direnmemiz açısından bizim ruhumuzu rahatlatması, 'ne çok acı var' söyleminde olanları uyarması; ne kadar etkileyici, ya da bana mı öyle geliyor sadece? insan acıyı yalnız kabullenir, yalnızlığı da öyle, zaten asaf 'ın 'paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı' dizesinde de kafaya çaktığı gibi; seneca 'nın deyişini çarpıtıyorum şimdi; bütün yalnızlık, tek'lik durumu içimize yerleşmiştir; çokluğa gereksinim duymamamız bizim çokluğumuzdur. oysa orjinalini, yani dejenere etmediğim halini görmek ister misiniz?

    "intus omne posui bonum; non egere felicitate felicitas uestra est."

    yani; 'bütün iyiliği içinize yerleştirdim; mutluluğa gereksinim duymamanız sizin mutluluğunuzdur.'

    son bir şey söyleyerek kapıyorum entirinin kapısını; efendim tek'lik çokluk bahsinde az evvel bir entiri girmiştim, daha doğrusu gunes her gun yenidir başlığını açmıştım, oraya bakılabilir; bir herakleitos fragmanı, sevgili sözlükçüler; bir stoalı pagan filozofun, 'ne çok acı var' şikayetine cevabını; karşıt örneklemelerini ciddiye alırsınız, almazsınız; hiç mühim değil, kimse 'ben bir yazı okudum, hayatım değişti.' şeklinde yönlenmese de olur, asıl mesele başka arkadaşlar.
    insan farklı çağlarda, hadi çağı mağı geçtim; farklı günlerde bile değişebiliyor; yaşam koşulları, deneyimler insanı hamur yoğurur gibi şekillendiriyor; fakat şu unutulmamalı galiba; insan, parça parça düşünen bir varlık. bence öyle; bu parçalanmışlık durumu; kimi zaman hakikatiniz diye övülürken; kimi zaman dengesizliğiniz diye yerden yere vurulabiliyor, rousseau, kilise karşısında nasıl ki samimiyetinden güç alıyordu, o halde modern sizler de, karşınızdaki siz'in kritiğini yapanlar karşısında, bu örnekten yararlanabilirsiniz. konu biraz bununla alakalı gibi geliyor bana; haklı olmak farklı bir şey galiba; mühim olan 'ne çok acı var' söylemine karşı geliştirilmiş, bir stoalı'nın tanrısal öngörüsü de kendisinin samimiyetiydi. işte bu açıdan baktığım zaman; kişi kadar acı tarifi, acıya direniş metotları söz konusudur; yani çözüm de aslında kişinin kendisinde saklı. özünüze dönün. ;)
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap