• paris sokaklarında, üzerinde takım elbisesi, ağzında gitanes sigarası, kimi zaman elinde new york herald tribune gazetesi ile boş boş dolanan, serseri ruhlu adam. jean paul belmondo tipli gangster. ellilerin sonu paris'inin anti kahramanı. humprey bogart hayranıdır ki bogart gibi parmağıyla üst dudağını sıvazlayarak vermeyi sever, sigarasının dumanını dışarı.

    derler ki hala dolanırmış paris sokaklarında. özellikle champs elysees'de sık görülürmüş. bir patricia'yı ararmış, bir de gitanes sigara. e ama, ara ki bulasın.

    yaramazların önde gideni jean-luc godard, bu adamı a bout de souffle adlı başyapıtında, baş karakteri yapmıştır.

    ayrıca "mişel puakkar" deyü okunur...

    (bkz: entry parsellemek)
  • a bout de souffle adlı jean-luc godard başyapıtında jean paul belmondo'nun canlandırdığı karakterdir.
  • reenkarne olmuş mülkiyeli bir dost kendileri, gözün dilinden anlayan cinsten. vaktiyle aynı akıntıya kürek sallayanlar grubunda birlikte idik hatta. ince düşünme hastalığına yakalanmıştı bir zaman, atlattığını umuyorum.

    oyunsal bir kurgu ile temas etti bana uzun zaman sonra. ve onca zaman geçmiş de olsa, sezmiştim o olduğunu; o söylemeden anlamak zor değildi. çünkü, onunla anlaşmak hiçbir zaman zor olmamıştı.

    okunmaya-dinlenmeye-anlaşılmaya ziyadesiyle değecek şeyler yazacak yine, şaşırtmayacak beni. dilerim; o yine yazsın, daha çok yazsın, o hep anlatsın. ve bilsin insanlar onun varlığının dünyayı anlamlı kılan şeylerden olduğunu..

    sefa geldi yeniden, hoşgeldi. biliyor mu bilmem: gözümüz yollarda kalmıştı.
  • bir miktar daha biriktireyim, duvarlara asacağım bana herhangi bir konuşmanın ortasında söylediklerini/yazdıklarını. kayıtlara geçsin diye yazıyorum buraya iki ayrı zamanda yazdıklarını-kendisinden izin istemedim bunun için, kızmaz umarım:

    misal, neler yaptığını anlatıyor şurda:
    "bizi, canlı varlıklarımıza üzerinde çalışılması gereken kadavralar muamelesi yapan ruh hastalarına dönüştüren şu lanetli zamanlar için sövme zikrini bin kez çekiyorum zamanımın bir kısmında. zamanın arta kalan kısmında ise kadavralar üzerinde çalışıyorum. yarattığım boş zamanlarda ise insan gibi yaşamaya çalışıyorum."

    üzerinde hemfikir olmadığımız 'tüketim' üzerine bir tartışmamızdan şu satırlar:
    "insanın bir homo economicus olduğunu sanmıyorum. bana daha çok veya yeterli derecede derinden, insanın simgesel bir hayvan olduğu fikri yakın geliyor. simgeler ise bizi, tanınmaya ya da kabul edilmeye dair karmaşık bir dünyaya açıyor. gerçeğin çölüne hoşgeldiniz, diyorlardı bir filmde. bu varlığı iddia edilen çöl, kendini yakınlığın ve birbirine tutunmanın o nadir bulunan vahasına fırlatıyor. bu vaha, birbirine ait olmanın kaygan göstergeleriyle dokunan ele avuca gelmez bir öte dünyaya dönüşüyor. umut, çölde susuzluktan kıvrananın sanrısı haline geliyor."

    işte böyle bir adam bu mişel.
  • "efil efil duygu dalgaları" ifadesini lügatıma kazandıran müstesna kişilik.

    kendini "vurgun yemiş, yanık yürekli, bebek suratlı, beyaz atlı pirens (sıfatlar bile yetmiyor bana)" diye tanımlıyor.******* niteleme sıfatları kifayetsiz kalıyor onun karşısında, ne yapsın.. evlenme teklifini de yaşıyor olursam, 40'ımdan sonra değerlendirmeyi düşünüyorum.*
hesabın var mı? giriş yap