• ah'lar ağacı kitabında yer almış bir didem madak şiiri.

    * * *

    “tekirdir tekerlenir bir saranı bulunmaz”
    diyen o adama....

    1-
    anlatarak bitiriyorum hayatımı
    bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
    bir çiçek çizdim bu akşam avcuma
    ismini her şey koydum.
    simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
    müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
    yıldızlı bir gecenin.

    yıl 2000
    tekke ve zaviyeleri kapatıldı kalbimin
    tombul güvercinler dolaşırdı kiremit çatısında
    bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı.
    kuşların şarkılarından anlarım.
    kimse hayra yormaz beni
    kuşbaz ve uçmaya meraklı,
    ütüsüz giyerim karabasanlarımı
    sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı
    içimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra
    şikayetim yok, rahatım.
    taşralı ve safım.
    yağmurda unutulmuş bir tanrı’yla ahbabım
    balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım,
    deterjan reklamına çıkacağız biz ikimiz tanrı’yla
    ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım,
    o kirli beyaz gömleğim.
    ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar
    cesur olaydım.

    teyzem öldü.
    kırkı yeni çıktı
    en iyi hikayeleri ölüler anlatır
    ölülerin anlattığı hikayeler
    inşirah suresi gibi insanı ayartır

    kırmızı günleriyim ben takvimlerin
    okullar tatil oluyor ben söz konusu olduğumda
    şeker istemeye geliyor çocuklar.
    oyun oynuyoruz,
    sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru.
    siyah iş günleri müdahale ediyor hayatıma
    mor bir köşe yastığı gibi isyankar oturmak istiyorum,
    ben oysa divanın en ucunda.
    çorba pişirmek istiyorum,
    sonra kalkıp ekmek kızartmak,
    bıçağın ucuyla kazımak aşkı fazla kızardığında.
    söyleyin ateşe,
    ruhunu üflemesin benden gayrısına.
    çiçek silindi bu sabah ellerimi yıkadığımda
    “ellerim bomboş...”
    kötü şiirlerden koru beni tanrım
    amin!

    2-
    bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı
    kaprisli notalar, huysuz sololarla
    bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana,
    çaresiz bekliyorum,
    düdük çalıyorum,
    iki el ateş ediyorum havaya.
    gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
    ulumak gibi ağlıyorum
    köpekler koşuyor sağımda solumda
    tanrım!
    diyorum sadece
    başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
    iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
    sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
    “üzgünüm” diyor,
    bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!

    yoksul çocuğuydun sen benim 23 nisan sabahımın
    şiir okutmadım sana, folklor oynatmadım.
    yoksulluk diyorum,
    o an,
    ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri.
    sen tuz ol en iyisi sevgilim
    ben ekmekle duruma müdahale edeyim.
    bırak hazır soyunmuşken
    kuru öksürüğüne elma kabuğu ve tarçın tavsiye edeyim.
    tasfiye ettiler beni kediler aralarından
    yar olmaz bundan sonra sarmandan sana.
    beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta
    müsait bir yerde bırak sevgilim.
    hem otuzumu geçtim azıcık
    gerisini ben yürürüm artık.
    çizgili olsun, buruşsun yüzü,
    şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım.

    yokuş aşağı şarkımı söylerdim, sarhoş
    “kanatlarım vardır benim uçarım”
    koşup kaşe kabanından yakalardın uyduruk şarkılarımı
    ne çok ısıttın beni,
    ne çok ısıttım seni,
    buruştu ve kirlendi
    23 nisan’da takılan simli ve tül kanatlarım
    kurtulamadım, üstümde kaldı.
    ben sevgilim...
    bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı
    cezaya kaldım.
    bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı
    imlamı iyice bozsam da fark etmez artık.
    kime ne “de-da”ları ayırmasam?
    noktalarda durmasam,
    bir ünleme koşsam yalnızca,
    sonu uçmak olan çığlığa.
    kime ne anlatarak bitirsem hayatımı?
    ölümüme de bir şiir yamar nasıl olsa birileri artık.

    3-
    bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
    yaşlanıyorum pencereden her bakışımda
    anna karenina’yı taklit ediyor zaman,
    atıyor kendini raylara.
    neden her aşk
    bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka.

    sevdiğim adamlar çarpıyor camlarıma
    bir kelebek gibi kocaman, kara
    pervazlarımda kuruyorlar sonra
    begonya tozlanıyor,
    unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar.
    annemin temizlik günleri gibiyim
    yorgun, solgun ve beyaz.
    kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda
    birini çok sevmek gibiyim
    sütle siliyor tozlarımı kardeşim.
    kestane pişiririz diyoruz sobada
    hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor, kızarıyoruz.

    bu şiirden bir bölümü attım
    kilometrelerce uzağa
    tavşanlı pijamalarımla balkona çıkıp el salladım ardından
    havaya uçuracaktı şiirimi az daha,
    attım.
    lokum getirmişti ve kitap,
    ben ruhunu getirsin istemiştim oysa.
    onu da tam buradan attım.
    ben ne de olsa yakıp yıkanlar listesinde
    ölü ya da diri arananlardanım.

    bir doğuş şarkısı söyletiyorum bazen hayatıma:
    “aramızda uçurumlar söz konusuyken”
    uçurumlarda tenzilat varken hazır
    uçalım, hadi uçalım
    ben nasıl olsa
    bu müsveddelerin ortasında yalnızım.
  • kitabı rastgele açıp şiir falına çıkmak benim umudumun adı bazen.
    bunun için ah'lar ağacını bulmam bu geceme ağır oldu, kabul ediyorum. ama hepsi geliyor bana akşamları özellikle. gündüzleri sorunum yok şiirlerle.

    bir de bu çağrışımlarımın serbestliğine başlıcam artık, serbest olmadıklarını biliyorum çünkü aynı duygu bu kadar değişik değişiklikle deşilmez değil mi.
    şiir bu çağrışımın altında duran kitaptaydı.

    hatta öncesinde; "sana bu son mektubu, artık senden mektup beklemediğimi söylemek için yazıyorum pollyanna son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak"...

    sonrasında; "kardeşim, biriciğim bazı yaralar yararlıdır buna inan,
    bazı yaraların ortasından küçücük bir el,
    sanki geçmişine çiçek uzatır, bazı yaralardan sızan kanla, tüm geleceğin yıkanır.
    bazı yaralar...
    sayıyorum, sayıyorum hiç bitmiyor güller sensiz hiç bitmiyor zaman.
    belki saymayı mutsuzlar bulmuştur.
    mutsuzlar hep sayar.
    bizler mishabıyız hayatın,
    tam on gün oldu,
    gamzelerinden su içmiyor kuşlar.
    kardeşim, biriciğim
    hadi çık o karanlık odadan." vardı.

    bu kadar.
  • neresinden tutsam elimde kalan, fenalardan bir didem madak şiiri.

    "...sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı
    içimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra
    şikayetim yok, rahatım.
    taşralı ve safım.
    yağmurda unutulmuş bir tanrı’yla ahbabım
    balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım,
    deterjan reklamına çıkacağız biz ikimiz tanrı’yla
    ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım,
    o kirli beyaz gömleğim.
    ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar
    cesur olaydım.
    ...
    gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
    ulumak gibi ağlıyorum
    köpekler koşuyor sağımda solumda
    tanrım!
    diyorum sadece
    başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
    iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
    sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
    “üzgünüm” diyor,
    bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!
    ...
    bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
    yaşlanıyorum pencereden her bakışımda..."
  • "neden her aşk
    bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka."
  • "teyzem öldü
    kırkı yeni çıktı
    en iyi hikayeleri ölüler anlatır
    ölülerin anlattığı hikayeler
    inşirah suresi gibi insanı ayartır."

    (bkz: ah'lar ağacı/@ibisile)
    (bkz: imla/@ibisile)
  • didemciğim’in, yalnızlık ve ölüm temalı 3 bölümlü muazzam eseri.

    (bkz: didem madak)
    (bkz: ah'lar ağacı)
  • şiir denince aklıma hep didem madak gelir. hayat hikayesi, şiirlerinde geçen bazı imgeler, annesi, kanser...
    korkutucu derecede beni içine çeken hayatı nedeniyle, çok kurcalamamaya ve uzak durmaya çalışıyorum kendisinden. ancak ah'lar ağacı kadar olmasa da bu şiirinin alintiladigim dizeleri yine beni aldı götürdü. ah be didem abla, bu kadarı da fazla!

    "...
    gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
    ulumak gibi ağlıyorum
    köpekler koşuyor sağımda solumda
    tanrım!
    diyorum sadece
    başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
    iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
    sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
    “üzgünüm” diyor,
    bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!
    ..."

    mutluluk şiirini bilmem ama bazı şeyleri yazmam ve yaşamam bu saatten sonra imkansız geliyor.
hesabın var mı? giriş yap