• altinci nesil yazar
  • efendim, yazar olanıyla rock n coke amerikan kopegiyiz var mi lan * zirvesinde tanışmış olmamız, daha önce muhtelif birahanelerde, meyhanelerde kahvehanelerde, harlı arkadaş muhabbetlerinin doruğa ulaştığı delikanlı sofralarında karşılaşmadığımız anlamına gelmemeli.

    öyle ki;bu hanım kızımız tatlı, şeker, güzel olduğu kadar bir de ağzı pis ki, -vay anam vay- demişimdir içimden bin kere. efendim, sevgili okurlar ve değerli yazarlar; aramızdaki şu tarz diyaloglar, bu bacımızın inter-fight modelini açığa çıkarmamakta mıdır?

    jimi: yahu şöyle bir kadın vardı, nasıl biriydi?
    kirmizi tuborg: onun ben ta hamina koyyyimmm!!
    jimi: (!?!)

    daha sonra..

    jimi: bu x de fazla sapıtıyor ha.. zaten beğenmiyorum da..
    kirmizi tuborg: onun kanini s.kerim!
    jimi: (haydaa, neye çattım ben böyle, ayrı modelmiş bu.)

    vb.

    canlar, dostlar, yavru kuşlar; bilinmeli ki zor raksedilebilir bir insan kendisi, efendim bilir misiniz bilmem, halle berry diye bir kadın vardı, hani oscar 2003 törenlerinde, piyanist adlı filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülü alan adrien brody tarafından öpülen şahıs, işte onun uzun saçlı halini tasavvur ediniz, işte kirmizi tuborg. esmer ki ne esmer.

    sonuç olarak; biz böyle anlık yaşamımızda, birileriyle karşılaşırız, yüzleşiriz, paylaşırız fakat sonra eve gideriz, yatağımıza girer, yorganımıza sarılırız, işte tam bu noktada belirtilmeli ki; ağzımızdan çıkanların havada bir yerde asılı kaldığı ve istediğimiz zaman onlara ulaşabilme şansımızın bize bahşedildiği bir rüyadan uyanabildiğimizde, aslında biz 3 saat 46 dakika 23 saniyelik birbirimizin mutluluğunu isteme noktasının farkına varacağızdır. tabi ki bu bir rüyadır, hiç bir ehemmiyeti yoktur fakat buna rağmen sahtekar dünyadan kesinlikle kopuktur. belki de bu yüzdendir "kısa herşey uzun sürelidir" inancı.

    gayrısamimi paylaşımlara karşı "her zaman ve hiçbir zaman" kırmızı dionysos.
  • kuşkularım kuşatma altında, hayallerim ileri bir tarihe ertelendi...
    özveride bulunup kendimden geçtiğim vakitlerde, hükümdar yalnızlığım.
    karşı kıyılarda başlayan sağnak yağışın gölgesi yüzümde, göz gözü görmüyor yine.
    kahkaha zulalayıp inme vaktidir sığınaklara...
  • karsilastigimizda karsisinda sudan çikmis bir balik * vardi, bir gülümseme umut verebiliyordu ona o ara, ve gülünce gözünün içi gülenler ilaç gibi geldi çocuga.. sonra kaybetti izini çocuk, bir yerlerden ses edinceye kadar o bir çift gülen göz...

    çocuk büyümedi ama her suyun güvenilir olmadigini, büyük baligin küçük baligi yutmakta kararli oldugunu ögrendi o arada... belki bir adim daha atti kurtlar sofrasina..

    ne güzeldir bir yudum merhaba gerçekten içten oldugunda...
  • kayalık sireni. gemicilerle değil kargodaki amforalarla ilgilenen. likenlerden tacını her amforayı kafaya dikişte düşüren. boyacı sandıklarının kenarlarına takılan orijinal resimlerde sureti, üzerine ilk fırsatta artiz resimleri geçirilen. çarpışan arabalarda delice daireler çizen. ama yine de tokuşan diğer daire çizicilerle bir noktada. şükür tokuşturana.
  • tuborgtan beklenmeyecek kadar kaliteli sözlük yazarı.
  • video kamerasi elinden düsmeyen , yeni üvey annemn..
  • nereden baksan göz *

    (bkz: sözlükçülerin gözleri)
  • ipek bir fuların cumartesi randevusu nasıl geçer ki?
    kah yeniden siyaha boyadığım ve uzatmaya başladığım saçlarımı rüzgara savundu
    kah soluklandığı boynumda devam etti kanat çırpmaya..
    eski bir sevgilinin peşine düştü benimle,
    şimdi yorgun ve hala sarhoş tüm gün dans ettiği parfümün notalarında.
    önce kaybolduk, sonra yorulduk.
    oysa ilk zaman mefhumunu yitirdik vardığımızda.
    ben içimde biriktirdiğim özlemi kusarken kıyı boyunca, o çoktan delirmişti kendini orada unutturmanın telaşında.
    seneler sonra tekrar, kasım ayında ilk kez girdim olimposun koynuna.
    güzeldi, aksi düşünülemezdi.
  • vekaleten alınmış sözler. vekaleten hırçınlaştırılmış borular. misal yutma borusu; ne kadar dikkatli içerseniz için, mutlaka ama mutlaka hasar verir her yudumda ve diğer her şeydeki gibi. kendine özgü olamayacak kadar kendine özgü, sıradan olamayacak kadar sıradandır efendim bahsimizin mevzusu. yeşilin tadı her ne kadar içimin kolaylığı ile doğru orantılı olarak eşsiz ise ve her ne kadar eşsiz olup da sıra sıra her yerde bulunabiliyorsa aslında hepsinin varoluş süresi ile doğru orantılı olarak bir acımsılığı vardır lakin konu kırmızı tuborg ise, zaten bilinir acılığı ama bir o kadar da bünyede yaptığı değişikliğin her birinin birbirinden farklı olmak üzere ayrı ayrı güzelliği. her dem yeni olamaz ama her dem değişik bir diyara doğru gidebilmek için, yola çıkma motifini verir. tabi isterse ve isterseniz. netice itibarı ile üzerine düşünülmeden bir eylem yapmama hissini; kendi hırçınlığında gizli uysal doğasında saklar.
hesabın var mı? giriş yap