• bir edip cansever şiiri:

    anlatırım. 444'e benzer bir bahçenin ortasındaydım
    böyle çok ağaçlı bir bahçenin ortasındaydım
    diyerek: köpeklerin siyah günüdür, denizlerin durgun günüdür
    onunsa yakın olduğu günüdür, onunsa büyük olduğu, o güneş
    ve zıpkın kuşlarının bir taş gibi avlarının üstüne
    düştüğü günüdür ki, ben salih
    elleri çok görünür, yüzleri çok görünür, salihlere bölünür
    ve dünyanın ıssızlığından koparak
    ilkelsi bir ıssızlığa yavaşça
    doğar ve ölür
    dünyanın en doğal örtüsüdür, o salih
    ölümün saydam ve kıpırtısız sallantısını sürdürür
    bir kemik biraz etlenir, bir deri biraz kirlenir
    renkler ki sorumsuzsa kımıltı kesinleşir
    neden salih olur -bir kuştur
    bir balığın şaşkın ve çaresiz duruşudur. dünyanın
    o tükenmez ıssızlığından getirip
    yeni bir ıssızlığa yavaşça
    kendini koyuyorsa olmuştur-
    denizler göğe dönüktür, gök desem şehirlerin üstüne
    o kadar dönüktür ki, içinde insanlar olan
    bir sorunun en akıl almaz örtüsüdür
    ben salihe dönüğüm, yani doğmak ve ölmek ve doğmak ediminden bir salih
    ve kuşkum ve korkum ve bilinmezliğim...
    başkaca bir şey yoktur
    varsa da anlayamam, bende hiçbir şey barınamaz
    salihin kendi bile
    bende hiç barınamaz
    neden derseniz, ben biraz 'ertesi gün' gibiyim, eksiğim, unutkanım, öyleyim
    bilmem ne kadar 'her gün' geçirdim, bilmem de
    bütün günler birbirine benzer, 10'lara, 100'lere, 1000'lere benzer
    ve biraz 100000'lere
    fazlası fazladır artık, 'çıt yok' bile değildir
    'bir ölü hiç duyamaz,' o bile değildir de
    kim sessizliği bir av gibi öğütürse bu odur
    o, yani fener bekçisi salihse
    kendimi pek tanımam, varsa da ben tanımam
    doğrusu fener bekçisi salih olduğuma göre
    ben işte fener bekçisi salihim, derim
    bu bakımdan kendimim: fenerim, salihim, 2+1 lere, 1-2 lere benzerim
    birden gök girer gözlerimden ve çıkar
    bir şimşek kokusu dalar içime ve uzaklaşır
    bir imdat sesi duyarım kimi zaman da , tamam mı
    bu kimin sesi olmalı, bir ses mi yoksa bir yansıma mı
    bilmem.

    bilemem, öyle bir salihim ki ben, onda hiçbir şey barınamaz
    salihin kendi bile
    diyelim bir ekmek alırım çarşıdan, yesem de unuturum onu, yemesem de
    bir çocuk 'sabah oldu' der, sökemem bir türlü bu sözün anlamını
    sözgelimi bir japon elması -neden olmasın-
    yığılır da içime taslağı gibi salihin
    bir hiçlik gibi yakar, yakar da canımı
    ben fener bekçisi salih olduğuma göre
    -bir bardak su, açık duran bir kapının pervazı da olabilir bu-
    duyamam.
    sonra ben kendimi bir şey yapıyor saymak bakımından tehlikeliyim
    neden derseniz, biraz öyleyim
    mesela hiç yoktan canım sıkılır bir gün -ne yapsam-
    ne mi yapsam, alırım bir kağıt elime, üstüne bir şeyler çizerim
    çizerim, çizerim, çizerim, bunu kimseler önleyemez
    ne dersin salih? evet! onu ben bir ağaca gizlice iğnelerim
    çocuklar, sonra bir takım adamlar bu işaretlere bakar bakar bakarlar
    ben fenerin tepesinden onları seyrederim
    -sorarım, söyleyin bana, kaçınabilir miyim-
    bilmem ne kadar 'her saat geçer böylece
    onlar, o durgun bakıcılar
    şaşkınlığın engin ve küçümser gülüşüyle
    bir başka yaratıklar olmaya başladılar mı öyle
    yani bir gizliliğin, bir bilinmezliğin
    ölçüsüz ve tanımlanmamış yaratıkları
    gibi olmaya başladılar mı
    benim varlığım salihin varlığıdır artık
    ya onların geride bıraktıkları
    satın alacakları bir eşya -bir sürü ıvır zıvır-
    park gibi, müze gibi bir yer uğrayacakları
    olamaz mı gereksiz bir gevezelik de -neden olmasın-
    diyelim -ne gülünç şey- biriyle yatacakları
    sanki bir imza atacakları bir kağıdın üstüne
    kötümser, dalgın, kapıcıyı çağırıp..
    -yaşamın o buruk, o sevimsiz notları-
    hani bir gazete okuyacakları belki ya da bir dergi
    ya da telefonda birini..
    duralım
    ya ansızın bir şeylere benzetirlerse bu işaretleri
    onlar, o durgun bakıcılar
    demeye kalmaz, benzetirler de
    sorarım, söyleyin bana, bir şeyler yapacak olan salihse
    ne yapsın.
    ne yapsını var mı, bir bez parçasının üstüne
    olmadı bir duvarın, bir oğlak derisinin üstüne
    yeniden çizecektir her türlü işaretlerini salih
    doğrusu fener bekçisi salih olduğuna göre
    elinden ne gelirse onu yapacaktır
    yani bir gizliliğin, bir bilinmezliğin
    salihi olduğuna göre.

    bendeki tek şey bir yunus balığıdır, görseniz
    88'e benzer bir yunus balığıdır, görseniz
    çok acı bir şekilde yunus olmaktan
    ve kendinden korkmadan suya indiği
    yalnızlığın insanları barındıran içine
    dalıverdiği bir yunus
    ve tekrar çıktığında sayısız öpen bizi
    salihi
    ve yunusla salihin sayısız kesiştiği
    bir yunus
    ben onu kuşatırım, o bütün açlığıyla tüketir içimdekileri
    yunus!
    bize söylüyorum, diyorum ki, bir yakarış mı bizimkisi
    değil mi
    ya da bir ölüm sessizliği mi, ne
    hangisi
    ve ne yapsak bu iri, bu güçlü, bu cehennem yüklü gövdeyi
    böyle tek olmaktan korkunç güçlenen
    ve kendi saldırısıyla yok ettiği kendini
    bir parçalanış, bir yitiş
    olabilir mi -zaman geçti mendirekteki korkunç leke duruyor
    acılar dinlendi, yeniden başlamalıyız-
    aşağıdan bağırırlar, salih nerdesin
    salih o zaman bilmez nerde olduğunu
    salihin işleri çoktur, tırnakları derseniz uzayıp gitmiştir
    ölü tırnakları gibi
    bir uzun beklemekten tırnakları uzayıp gitmiştir
    ve yunus salihse, salihin bir yunus olduğu düşünülürse
    her çelişkide yunusun bir şekli durur
    doğurur, yaratır, gene doğurur
    sayısız yapar bunu
    ve salih boşalınca yunustan
    onda hiçbir şey barınamaz
    salihin kendi bile
    onda hiç barınamaz.

    ve salih yeniden başlar. bilmem ne kadar 'her saat' geçer akşama kadar
    kağıtlar ve tahtalar gibi düşerekten üst üste
    ben feneri yakarım, o zaman ben feneri yaktıktan sonra
    kontrbas öğretmeni rıza'yı görürüm
    bir gece intihar etti, o beni görmez
    ben onu görürüm
    denizin kumlarla kesiştiği bir yerde
    intihar etti
    ve ölüm gökyüzünün geceyle çiftleştiği
    ve kimselerin iğrenmediği bir aydınlığa
    sürükledi rıza'yı
    ve yunus ki ölümün fırlattığı bir kinle
    o sabah hiç görünmedi
    rıza da görünmedi -bende hiçbir şey barınamaz-
    kontrbas kara bir 66'ya benziyormuş, öyle
    ve rıza 666 gibi bükülmüş, öyle
    bir kan kokusu var mıymış, yok muymuş, öyle
    ve öyle
    insan yaşarken ölüler bırakmalı ardında. ben salih
    x'lere, sonsuzlara benzeyen bir salih biçiminde.

    anlatırım. 444'benzer bir bahçenin ortasındayım
    böyle çok ağaçlı bir bahçenin ortasındayım
    diyerek: köpeklerin siyah günüdür, denizlerin durgun günüdür
    onunsa yakın olduğu günüdür, onunsa büyük olduğu, o güneş
    ve zıpkın kuşlarının bir taş gibi avlarının üstüne
    düştüğü günüdür ki, ben salih
    adımın bir kusuru vardır yalnız, bana kalırsa
    ya sanus olmalıydı, diyorum, ya lihyu
    bir anlamı olurdu
    bir anlamı olurdu

    çağrılmayan yakup, dökümcü niko ve arkadaşları
hesabın var mı? giriş yap