• [ukteyi veren: esharnt (01.04.2006 19:09)
    notu: "ihsan fazlıoğlu kullanıyo bunu, felsefe-bilim seklınde, bır yerlerden alıntıyla..ama ben acıklamasını-acılımını bılmıyorum..bılen varsa buyursun nedır bu terım-kullanım dıye.."]

    ihsan fazlıoğlu'nu gerek kutadgubilig'deki makalelerinden (örn. http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=112 - http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=112 - http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=40 - http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=23 - http://www.kutadgubilig.com/makaleler/1.php?id=12 ), gerekse istanbul üniversitesi, felsefe bölümü'nden tanırım, felsefeyle ve öğrencileriyle ilgi alakası her daim sıcak olan bir hocadır, samimidir, genelde verdiği dersler felsefe-bilim tarihi kapsamında olduğundan "felsefe tire bilim" diye bol bol söz eder, zaten geldiği ekolde genel ifadesiyle "felsefe-bilim" pek sık kullanılır, teoman duralı hocamız da felsefenin bir bilim olmadığını, felsefe tarihi'nde bir "felsefe-bilim" den bahsedilebileceğini söylemişti; benim dikkatimi asıl çeken husus, türk-islam ve batı felsefesi tarihi'nde bu denli hakim hocaların felsefe - bilim ayrımlarında özellikle de iki disiplin arasındaki paslaşmalara büyük önemler atfetmeleridir. ben burada işte bu beraber olgunlaşmanın, büyümenin üzerine eğilmek istiyorum daha çok.

    e. ströker, einführung in die wissenschaftstheorie'sinin girişinde bilim mefhumu ve kuramının, öbür felsefe disiplinlerine oranla oldukça genç bir disiplin olduğunu söylerken, teoman duralı hocam bunu ta aristoteles'e kadar çekerek, bilimin başlangıcını onunla anmıştır. tabi ikincisi gibi bir bakış açısıyla felsefe-bilim gelişimi, bıçakla dilimlenmişçesine diğerlerinden ayrılan ya da gökten zembille inmiş çağlar farklılığını ortadan kaldırdığından daha sağlıklı görünse de, xvii. yy. atılımlarının yarattığı kırılmaları gözden kaçırmadan e. ströker'in dediği gibi; bilim kuramı, ilk kez xx. yy.'ın ilk onyılları içinde sınırları açıkça çizilmiş bir alan haline gelmiş ve kendine özel bir görev ve amaç koyarak bağımsızlığına ve böylece de oldukça sıkı bir yöntemsellik altında ele alınan, çerçevesi iyice belirlenmiş bir konu dağarcığına kavuşmuştur. tabi bu köşeleri, kenarları iyi belirlenmiş bilim kuramına varmadan evvel ki felsefe-bilim geleneğinin iç içeliğine dair ilginç örnekler vardır, konumuz için yararlı olan bu örneklerden biri 1543 yılında copernicus'un gökbilim kuramının doğruluğunu arttırıp, bu kavramı basitleştirmeyi önermesi ve en nihayetinde thomas s. kuhn'un dediği gibi (bilim ve ütopya, s.67, sf. 21); aynı yıl yayınlanan de revolutionibus orbium caelestium adlı eserinde copernicus'un çalışma yöntemi eskiçağ ve ortaçağ gökbilim ve evrenbilimcilerinin çalışmalarına benzese de, getirdiği yeniliklerle yeni bir evrenbilim tasarlamıştır. her ne kadar eserin kendisi, yine kuhn'a göre; hem eski, hem de çağdaş olmak üzere çift yönlü idiyse de, genel hatlarıyla devrimci bir niteliktedir. evrenin merkezini dünya olarak gösteren ptolemaios'un görüşü yerine, güneş merkezli dünya görüşünü ortaya atan copernicus burada sadece evrenbilimde değil, felsefede de aslında yeni bir çığır açmış oluyordu; zira ptolemaios'un dünya merkezli evren düşüncesi sadece evrenbilim açısından önemli bir veri değildi, teolojik felsefe açısından bu veri, katolik kilisesinin yani vatikan'ın kabul ettiği ve hiristiyanlığın kabullerine, dogmalarına da yakışıyor, onları rahatsız etmiyordu. zira evrenin merkezi dünyaydı onlara göre, tanrı evreni insan için yaratmıştı, insan için yaratılmış evrende, insanın yaşadığı dünya da evrenin merkezi olmalıydı, bu tanrının hiçten mükemmel yaratımı yani creatio ex nihilo, felsefe-bilim-teoloji açısından ilginç bir kesişme noktasıydı, bu yüzden katolik kilisesi için dünyanın merkez olduğu savı vazgeçilemezdi. oysa copernicus, papa iii. paul'e yazdığı mektubunda (bu mektup daha sonra copernicus'un adı geçen eserine önsöz olacaktır) şöyle diyordu: "çağdaş gökbilim dürüst olmak zorunda, gezegen sorununa yer özekli yaklaşım hiçbir işe yaramaz. ptolemaios gökbiliminin geleneksel teknikleriyle bu sorun çözülemez; çözüm bir yana, bu yöntemler çarpık bir canavar yaratmıştır." bu canavar aristoteles'in ve ptolemaios'un, dünyanın durağan olduğu ve diğer gezegenlerin onun etrafında döndüğü primum mobile denilen görüştür.

    copernicus'un keşfi aslında gökten zembille inmemişti, evvelden pythagoras okulundan samos'lu aristarkhos (i.ö. iii. yy.) ve nicolaus cusanus(1401-1464) güneş merkezli evren düşüncesini öne sürmüşlerdi. ancak yaygın kabul ediş yukarıda da belirttiğim gibi; kilisenin de işine geldiğince; ptolemaios'un geo-centrique görüşüydü, copernicus'un helio-centrique'siyle birlikte yeni bir felsefe-bilim çağı başlamış, bu ilhamla giordano bruno, tycho brahe ve johannes kepler gibileri başta olmak üzere birçok ilim adamı birçok alanda eskinin bilgelikleriyle bezenmiş dogmaları bir bir yıkmışlar ya da reformize etmişlerdir. bu haliyle bilimler alanında felsefenin spekülasyonlarla yürüyen sistematiğinden yararlanılmamış olması söylenemez artık. hele ki hakikatin araştırılmasında fransa'da descartes'ın, ingiltere'de bacon'ın döllediği yeni din dışı çalışmaların kilisenin egemenliğinden, insanın egemenliğine geçişteki rolü düşünülürse, idola'dan sıyrılıp doğa araştırması yapmada felsefi spekülasyonun bilimsel verilerle yan yanalığı daha da belirginleşir. zira bu dönem yani xv.-xviii. yy. aralığında julien offrey de lamettrie gibi bir immaterialist çıkıp maddi nesneler'in esasının idealar olduğunu söyleyebiliyor, buna karşılık christian von wolf da çıkıp leibniz'in etkisinde rasyonalizmin çok katı ve şaşmaz oluşu yüzünden, atheistlikle suçlanabiliyordu. bu çağlar aslında araştırmaların çağlarıdır, öyle ki hakikatin araştırılmasında doğaya gidişi öneren bacon gibi bir adamın copernicus'un değil de, ptolemaios'un evren izahına sarılması da yine bu dönemin ne kadar da aşure kazanına benzediğini gösterir, tam anlamıyla bu; aşure kazanı! farklı tatlardan tek bir tat oluşturan yeni bir çağlar bütünü, işte bu bütünün bana kalırsa en temel niteliği işte bu felsefe-bilim yan yanalığıdır, felsefe bir bilim değildir, felsefe o meşhur deyimle salt teolojinin hizmetkarı da değildir (bkz: philosophia ancilla theologiae) o bilim ve teolojiden bağımsız ama spekülasyonlarıyla, yerin dibine geçirilen dogmalarıyla (ifade cengiz çakmak hocama ait) bilimden etkilenir, bilimi etkiler.

    felsefe-bilim'in ayrıştığı ya da ayrışmak zorunda bırakıldığı yönlerine dair yazmak isterim vakit buldukça, şimdilik kapa entiriyi.
  • teoman duralı hocamız felsefe - bilim'e giriş adlı eserinde 129-162. sayfalar arasında "batı medeniyetleri camiası", "çin medeniyeti" ve "hint medeniyeti"nden oluşan bir karşılaştırmalı düşünce tarihi çizelgesi yayınlamıştır. felsefe-bilim'in tarihsel yolculuğu ve çok ama çok kısa bir kronolojisi için, alakalı olan herkesin bakması gerekiğini düşünüyorum.

    .pdf haline getirdim, isteyen indirebilir:

    http://rapidshare.com/…_tarihi_kronolojisi.pdf.html
hesabın var mı? giriş yap