• (bkz: olmaz)
    swh
  • bir doğan cüceloğlu kitabı. evlilikle alakalı ne düşünüyorsam, neyden korkuyorsam bir bir ortaya çıkardı. evlilikte ben'i yok edip biz oluşturabilmenin gerekliliğini ortaya koymuş. yine her zamanki doğan cüceloğlu klasiği olarak insanın çocukluğunu nasıl geçirdiğinin, yetiştiği çevrenin evlilik üzerindeki etkisini anlatmış. evlilerin ve evlenmeyi düşünenlerin ya da düşünmeyenlerin kısacası herkesin okuması gereken bir kitap. mutlaka okuyun. emin olun size çok şey katacak.

    kitabını mektuplarla da desteklemiş. bazı mektuplar var ki insanda öfke uyandırıyor, bir kadının başından geçenleri anlattığı ve beni çok etkileyen bir mektubu burada paylaşmak isterim umarım gg olmaz:

    '' altı yıllık evliliğinde 4 çocuk doğurmuş ve dördüncü çocuğunun doğumundan sonra 26 yaşında vefat etmiş annenin sağ kalan tek çocuğuyum ben. bir tek ben yaşamışım. babam annemin ölümünün ikinci ayında tekrar evlendi. dört yaşında kalça çıkıklığı nedeniyle 9 ay boyunca koltuk altından ayakucuma kadar alçıda kaldım ve annem öldüğünde alçıdaydım. ''hamile hamile seni alçılı halinle taşıdı; dayanamadı öldü.'' dedi büyüklerim. yıllarca annemi ben öldürdüm diye ağladım.

    üvey anne ve onun sözleriyle hareket eden bir baba ile büyüdüm. her şey yasaktı bana; evden çıkmak, arkadaşlarla görüşmek, kitap okumak hepsi yasak. ev işleri, kardeşlerime bakmak ve çeyiz hazırlamak dışında... evde ne olsa benim suçumdu ve dayak yerdim. bir gün, yine suçum neydi hatırlamıyorum, üvey annemle babam beni ortalarına almışlar sırayla bağırıyorlardı. ''ilk gelen dünürcüye vereceğim, gitsin de kurtulayım!'' dedi babam. o an karar verdim ve ilk gelen dünürcüye gittim. babam fikrini değiştirmiş ve küçüğüm diye vermek istememişti, ama ben gittim. 16 yaşında nişanlandım, 17 yaşında evlendim. evleneceğim adamı tanımıyordum, ama annesini çok sevmiştim. kadın güldükçe içimde baharlar açıyordu.

    evlendiğim kişi zengin fakat otoriter bir babanın oğluydu. babasının iş yerinde çalışıyordu. ilk zamanlar öksüz, yetim gelin olarak ailesi beni çok sevdi, sonra ''iyi insan olsa ailesi sahip çıkardı''ya döndüm. öyle dediler.

    18 yaşımda anne oldum. ilkokuldayken ''iyi ki annen ölmüş.'' diyen zeynep isimli arkadaşım yüzünden tüm zeynep'lerden nefret etmiştim ama kayınvalidem onca ağlayıp yalvarmama rağmen kızımın ismini zeynep koydu. seviyormuş zeynep ismini. 6 yaşına kadar kızıma ismiyle hitap edemedim. inat değil ama diyemedim işte...

    kızımın babası içki içen, ilgisiz, şiddet sever bir adamdı. hamileyken bile dayak yemiştim. ''kimin var senin?'' diyordu. ''kimin var?''... ''kimsem yoksa allah'ım var.'' demiştim bir defasında. zaten gözlerinde babamın gözlerini görüyordum sanki ve korkardım babamdan çok. hafta sonları bile sabah çıkar gece gelirdi eve. sorumsuzluklarından yıldığım bir gece çocuğumu kucağıma alıp kayınpederime şikayet etmeye gitmiştim. ''kadın ol da kocanı evde tut.'' demişti bana. yaşamaya aç, hevesleri çok olan bir koca nasıl evde tutulur bilmiyordum ki hocam.

    elimden geleni yaptım ben. ters ilişkiye meraklıydı, sen izin vermezsen başkasına giderim demişti de kabul etmek zorunda kalmıştım bir keresinde. canım acıya acıya yeri yumruklamama ve ağlamama rağmen işini bitirmişti.

    bir gece yine müthiş dayak yedim. paraya ihtiyacı varmış cep telefonumu satacakmış. öfkeyle telefonumu yere attı, sonra dağılan telefonu toplamamı istedi. topladım, çalışmıyordu. '' yarın bu telefonu sağlam getireceksin ya da para getireceksin, yoksa gelme öldürürüm seni. nerden bulursan bul, git kendini sat, o para gelecek!'' dedi, dayağa devam. bir ara üstüme oturdu, suratıma attığı tokatlardan sonra boğazımı sıktı. oh dedim bitiyor şükür. nefes alamayınca rengim değişmiş olacak ki bıraktı. sonra ''soyun'' faslı başladı. '' sen benim altıma yatmak zorunda değilsin giyin!'' birkaç defa sürdü bu soyun giyin, soyun giyin. en son, tuvalete gitmem lazım, dedim ve tuvalette oturup sızmasını bekledim. o gece eşyalarımı toplamaya başladım ve sabah onu işe gönderdikten sonra ben de iş yerimden izin alarak ev buldum, birkaç eşya alarak evden gittim.

    önce beni aradı , nerdesin diye. ''seni dinledim.'' dedim. '' o parayı bulamayacağım için gelmedim. '' '' eve dön öldürürüm seni'' dedi. babama haber vermiş. babam aradı, çok affedersiniz, '' orospu mu olcan, ya kocanın evine ya benim evime! yoksa öldürürüm seni.'' dedi.

    dinlemedim. tehditlere rağmen kaçak ve korku dolu günler sonrası bir avukat buldum, anlattım her şeyi. en son para konusunu konuşunca anlaşamadık; pahalı gelmişti. başka bir avukatla anlaşarak dava açtım. ilk duruşmada başta anlaşamadığım o avukatı karşı tarafın avukatı olarak görünce yıkılmıştım.

    ama boşandım. 1990 yılında başlayan evliliğim 1999 yılının aralık ayında bitti. ben 26 yaşımda 8 yaşında çocuk annesi olarak dul kalmıştım.

    boşandıktan sonra hem çalışıp evimin geçimini hem de kızımın ihtiyaçlarını sağlayarak, dışarıdan ortaokulu, liseyi bitirdim. sonra da ön lisans okudum ve lisans tamamlıyorum. bir ay sonra mezun olacağım inşallah :)

    ya batarım ya çıkarım diyerek, sekiz yıl önce istanbul'a geldik; 8yıldır istanbul'da yaşıyoruz. kızım üniversiteyi bitirdi, iş hayatına başladı da şükür nefes aldım biraz. bu arada yaratıcı drama eğitimi aldım, satranç antrenörü oldum. iki yıldır kendimi bulma yolculuğundayım; iyiyim şükür. evliliğe karşı değilim; koca değil hayat arkadaşı istediğim için halen bekarım :)

    uzatıp çok vaktinizi almamak için olabildiğince özet yapmaya çalıştım satır araları o kadar uzun ve yorucu ki....

    aslında ben de yaşadıklarımı kitap yapmak istiyorum. yoktan tırnaklarımla kazıyarak var ettiğim bir hayatı ve kadınların asla çaresiz olmadıklarını, isterlerse mutlaka başarabileceklerini anlatmak amacıyla. kim bilir hocam, kısmet olur belki bir gün.

    son olarak hocam: babam üç yıl evvel bana küs öldü. boşanınca yanına dönmeyişimi affedemeyerek. bir gün ona kendimi ifade edebileceğim inancımı da yanında götürdü. o da ayrı bir travma. ayaktayım şükür dimdik ve hayallerimin peşinde. arada bocalasam da düşmeyerek.''

    mektup burada bitiyor tabii ben de. yaz ablacım kitabını alacağıma söz veriyorum. ne olursa olsun bu hanımefendi gibi dimdik ayakta durmak lazım.
  • doğan cüceloğlu’nun harika eseri. şu sözlüğü takip eden olgunların da, ergenlerin de, olgun görünümlü ergenlerin de okuması gereken çok güzel bi kitap. bi solukta bitiyor, ama cümleler akıldan çıkmıyor. yalap şap diil, sindire sindire okuyun, acele değil, çabuk çabuk okumayın.

    kalemine sağlık..

    hamiş: sevgi öyle bir dil ki, onu sağırlar duyar körler görür...
    salih temizyürek

    kitapta alıntı yaptığı sözü de paylaşmayı çok isterim dayanamıyorum işte. yani günler sonra tekrar bazı sayfaları okumak istediğim nadir kitaplardan.
  • çok güzel bi kitap. ikinci bi entry daha girmeme sebep günler sonra....

    sevdiğinin yüreğine aşık olanın sevdası bitmez........
  • gördüğüm en kötü kapak tasarımlarından birisine sahip kitap. ama eminim ki içeriği tam tersidir.
  • kapağında willow tree figürü olan; o figür de muhtemelen satın alınıp da fotografı çekilmemiş, direk katalog fotografı olarak indirilmiş olan okumadığım, okumaya da niyetim olmayan roman.

    willow tree 27182 by susan lordi link
  • evlenmek isteyen, evlilik yoluna giren ya da evlilikle ilgili kafasında soru işaretleri olanların, evlilik ilişkisine farklı bir açıdan bakmasını sağlayabilecek bir cüceloğlu kitabı. evliliğin ne kadar da kültürel bir dayatma olduğu gerçeğini değiştirmiyor ama en azından kendinizi tanımanıza yardımcı olduğu kesin.
  • doğan cüceloğlu'nun okur mektuplarından yararlanarak yazdığı, iletişimin, kendini tanımanın önemini, evliliğin ne büyük ve ne çok düşünülmesi gereken, çok etkenli bir kurum olduğunu öğreneceğiniz, kitabı. başlayınca bir çırpıda bitirilenlerden.

    hayatınıza birini almadan ya da aldıktan sonraki süreçte yanlış kararlar vermemek için bile okunmalı. aynı zamanda halihazırda evliler de kendilerini görüp değerlendirebilirler.

    alıntı yapmak istediğim çok güzel bir bölümü var; ne yazık ki çoğu ilişkide göremediğimiz şeyler;

    “tanıdıkların birbirlerine verdikleri ilişki mesajları, onların varlığına altı boyutta tanıklık eder. ben bunlara altı tanıklık boyutu diyorum. altı tanıklık boyutunun da yaşandığı ilişkiler zamanla güçlenir. bu boyutlardan birinin ya da birkaçının yaşanmadığı ilişkiler hiçbir zaman gelişemez ve sorunlar oluşmaya başlar. şimdiye kadar isim vermeden kullanageldiğim bu tanıklık boyutlarına kısaca bir göz atalım:

    1. sen varsın; umursadığım, dikkate aldığım bir kişisin.
    2. seni olduğun gibi kabul ediyorum, sende bir sorun yok, sen doğalsın.
    3. sen benim için değerlisin, teksin; hiç kimse senin yerini dolduramaz.
    4. sana güveniyorum; senin potansiyeline, kabiliyetine, karakterine, niyetine güveniyorum.
    5. sevilmeye layıksın; emek ve zaman vermeye değersin.
    6. sen hem bir birey olarak bağımsız özgür bir insansın, hem de vazgeçilmez bir üyesi olarak yaşam ekibime aitsin.
    ...
    müstakbel eşlerin birbirlerine altı tanıklık boyutunu da yaşatacak mesajları doğru olarak verebilmesi için, iletişim olgunluğuna sahip olmaları gerekir. peki nedir bu iletişim olgunluğu?

    iletişim olgunluğunun üç öğesi vardır:

    1. iletişim kurmadaki niyetinin, amacının farkında olmak ve o amacı nasıl ifade edeceğini bilmek (zihinsel olgunluk)
    2. söyleyeceklerini, iletişim kurduğun kişinin gözünden değerlendirerek konuşabilmek (duygusal olgunluk)
    3. o an içinde bulunulan sosyal ortamı dikkate alarak, nerede, kimlerle, ne zaman, nasıl konuşacağını bilmek (sosyal olgunluk) “
  • dogan cuceloglu nun yazmis oldugu, isminden de anlasilacagi uzere kesinlikle evlenmeden once okunmasi gereken kitaplardan biridir.

    es seciminizi degerlendirirken hangi kriterleri baz almanizi, okuyucularin yazmis olduklari tecrube ve deneyim mektuplariyla onunuze seriyor. kitap'da sadece evlenmeden once yapilmasi gerekenleri degil, evlilikten sonra da mutlu ve huzurlu bir evlilik gecirebilmeniz icin nelere dikkat etmeniz gerektigini de cok guzel bir sekilde anlatiyor.

    eger bu kitabi mustakbel esiniz olacak kisiyle beraber okumaya baslar ve part part kitapda anlatilan olaylari beraber degerlendirir, hangi durum ve olaylar karsisinda; "ben ne dusunuyorum o ne dusunuyor acaba ?" diye anlamaya calisirsaniz, evlenmeden once hem sizin hem de evliliginiz icin kesinlikle mukemmel bir adim atmis olacaksiniz.

    kitabinda da yazdigi gibi insan insana iletisim evliligin temelidir.
hesabın var mı? giriş yap