• (bkz: ilham perisi)
  • (bkz: naylon) demenin bu sayfada artık çok klişe olacağı, ama bu tanımın en "cuk" şeklide uyacağı insan
  • (bkz: i$in kilici)
  • insanın peşini bırakmayan bir iyilik perisidir bu.
    bu periyle ayrılık ancak insanın gözünün kör olduğu başka aşklar zamanında gerçekleşir.
    esin perisi böyle zamanlarda bile insanın esrik aklını kovalamaya, bir punduna getirip orada yuvalanmaya çalışır. öksüz bir şeydir esin ve perisi ise daha bir yoksundur insandan. bütün çabaları bizim içindir.
  • "'esin bir birikimdir: bilinçte, bilinçaltında algılar birikimi. çok öncelerdedir başlangıç, vakit gelir, uç verir...' diyor dar çevre yitiklerinin şairi necatigil. birikim... yaşamın duygularımız aracılığıyla, sesleri, kokuları, tatları, dokunuşları ve görüntüleriyle; nesneleri ve olaylarıyla; gerçeği, düşleri, acıları ve sevinçleriyle aklımız ve yüreğimiz üzerinde açtığı, bıraktığı izler bütünü... şiirimizin bir başka yüz akı, nazım ise 'beynimiz bal yoğuran/ bir kovan/ ona balı dolduran/ arıdır hayat' dizeleriyle necatigil hocanın 'esin'e ilişkin tanımını bir başka güzellikle dile getirmekte.

    şiirden uzak kimselerin yarı alaylı bir tavırla sözünü ettikleri 'ilham perisi'nin gerçekte yaşamın ta kendisi olduğu ayrımına varılalı çok oluyor. şiir -genelse sanat- için özel bir yeteneğin gerekliliğini yadsımamakla birlikte, şairin tanrısal bir coşku ve esrik bir sayıklamayla uyaklı, ölçülü ve 'veciz' sözler sıralayan ayrıcalıklı bir insan olduğu imajı çoktan yıkılmıştır. bu konuda, p.eluard'a kulak verelim: 'şiirin özel bir adının olması, ozanların da özel bir sınıf oluşturmaları ne yazık bir şey! şiir hiç de anormal bir şey değildir. insan zekasının doğal davranış türlerinden biridir. her insan her an ozan ve düşünür değil midir?'

    şairin şiiri yaratacak birikime ulaşabilmesi, esin perisini yakalayabilmesi için onu kendisine cömertçe sunan yaşama kocaman gözlerle bakması gerekir. sanatçı bir bilim adamı, bir araştırmacı gibi çözümleyici-bütünleyici-yaratıcı bir zekaya ve hayal gücüne sahip, iyi bir gözlemci olmalı; dünyaya eleştirel bir gözle bakabilmelidir. bir durum ya da olay üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileri ve sonuçlarını görebilmeli, bunların birbirine göre önemlerini ölçebilmelidir. elde edilen her sonucun -sanat yapıtının- daha yetkin bir şekli olacağını kabul etmeli; acele ve peşin hüküm vermekten çekinmelidir. sanatçı şaşırma yetisini yitirmemelidir. ve son olarak da açık, anlaşılır, kendi içinde bütünlüğü olan bir anlatım gücüne, dile sahip olmalıdır.

    ...

    öte yandan, şiirin gerçekten güçlü ve güzel olması için şairin 'gerçekçi' bir bakış açısına, toplumcu bir dünya görüşüne sahip olması da yeterli değildir kuşkusuz. bir meyvenin olgunlaşması için nasıl belli bir zaman diliminde, belli oranlarda gün ışığı, ısı, su, topraktaki çeşitli mineral ve madenlere gereksinim varsa, şiire kaynaklık edecek birikimlerin de şairin yetenek ve kişilik yapısına bağlı olarak yeterli süre 'iç'te taşınması gerekir. bu konuda sözü rilke'ye bırakmak en doğrusu olacak: 'her şey kendisi için öngörülmüş bir süre içte taşınmalı, sonra dünyaya getirilmelidir. her izlenim ve duygu tohumunun tümüyle içte, karanlıkta, o dile getirilmezde, o bilinç dışında, insan usuyla ulaşılmazda gelişmesini sağlayıp derin bir alçakgönüllülük ve sabırla yeni bir açıklık ve kavrayışın doğacağı saati beklemek: işte gerek anlama, gerek yaratmada sanatçı gibi yaşamak buna denir. bu gibi şeyler zamanla ölçülemez, sözü geçmez olur yılların, on yılların adı vardır yalnız. sanatçı olmak, hesap kitaplardan ve sayılardan el çekmek, özsularını aceleye getirmeyen ve ilkbaharın rüzgarlı, fırtınalı havalarında istifini bozmaksızın ayakta duran bir ağaç gibi bir olgunlaşma sürecinden geçmektir.'

    sanat -hele şiir- rilke'nin de belirttiği gibi, acele ve telaşın hiçbir şey kazandırmadığı, yaşama ilişkin etkinlik alanlarından birisi, belki de en önemlisi ve önceliklisidir. bunca çok şiir yazılmasına karşın görülen nitelik düşüklüğünün nedenlerinden birisi, yaşanılan özel koşulların, sanat yapıtının içeriğine, yaslandığı düşünce yapısına ilişkin bir suskunluğu, sınırlamayı zorunlu kılması ise (bu ancak yapıtın içeriğindeki bunalım ve çözülmeye ilişkin bir etken olabilir), birisi de sözünü etmeye çalıştığımız, gerek algılama gerekse özümleme aşamasındaki acele ve telaş; esinin -birikimin- yeterince 'iç'te taşınmadan dünyaya getirilmesi olmasın!.."

    şükrü erbaş

    gülün sesi gül kokar / everest yayınları / 3.b, aralık-2004 /s.29-30
  • seismos:
    "geceyle karmaşanın karşısında tüm gücümle
    devler topluluğu içinde
    pelion ve ossa ile top oynarken ben,
    o yıllar çılgınlaştık gençlik ateşiyle,
    bıkkınlık geldi sonunda bize,
    parnass'ın* geçirdik iki başlık
    üstüne, çılgınca bir tutumla iki tepesinin
    apollo, orada şimdi, oturmakta,
    esin perilerinin mutlu korosuyla yaşamakta" goethe - faust (çev. ismet zeki eyuboğlu)

    (bkz: esin kaynağı)
    (bkz: ilham perisi)
hesabın var mı? giriş yap