• dilin yozlaşması ile karıştırılan kavram. her dil, yabancı etkenlere açıktır ve yabancı kelimeleri bünyesine katarak zenginleşir. medyanın ulaşılabilirliğinin kolaylaşması sonucu bu durum daha da etkinleşmektedir. diller ağır bir süreçle birbirine girift hale gelmektedir

    zamanımızda "televizyon", "stüdyo", "stadyum", "kamera" sözcüğü nasıl yadırganmıyorsa yıllar sonra da şu anda türkilizce olarak tabir edilen birçok sözcük ve yabancı dilbilgisinden uyarlanmış kalıp halkımızca kanıksanacaktır
  • (bkz: ne diyon yaw) ?
  • zaten yabancılaşmış olan dilimiz daha ne kadar yabancılaşabilir ki? sorusunu akıllara getirir bu cümlecik.arapça,farsça,fransızca,ingilizce sentezinden oluşmuştur zaten dilimiz.çok sade bir dildi de şimdi mi yabancılaşmaya başladı derim ben. son yıllarda,özellikle insanımızda göşteriş merakı yüzünden uyanan ingilizce sempatisi nedeniyle gündeme gelen bu konudaki dilde yabancılaşma sorunu aslında öteden beri vardı.bu durumda demek ki bizler yeni uyandık demekten başka söze gerek yok.
    gönül ister ki dilimizi en iyi şekilde öğrenebilsek,kullanabilsek ve korıuyabilsek...
  • "-de'leri, -da'ları, soru eklerini ayrı yazmak, noktalama işaretlerini doğru kullanmak ve bu işaretlerden sonra bir boşluk bırakmak gibi nice ilkokul düzeyi dilbilgisinden habersiz mürekkep yalamışların* yaşadığı yurdumuz, tüm bunların üzerine, kendisi de bir şey icat edememiş, geliştirememiş, sürekli ithal etmiştir. e bu durumda başkasının icadını, kavramını, terimini çaresiz alacaksın. yıllar geçtikçe yavaş yavaş içten çatlayacaksın. sonra da işte şimdiki türkçe gibi zobodoff diye patlayacaksın." şeklinde yorumlamaktan kendimi alamadığım hadise...
  • kendini en çok tabelalarda hissettiren yabancılaşmadır. insanın içini acıtır.

    birinci sınıfa giden bir yeğenim var. okumayı söküyor. heceleye heceleye önüne çıkan her şeyi okumaya çalışıyor. iyi de beceriyor kerata. bugün bir şey almak için yol kenarında durduk. biz arabada otururken etraftaki tabelaları okumaya başladı "teyze bak şimdi negsel okuyorum" diye büyük hevesle..

    - bee-sse-tee * ?!%&?
    - hm şey o ingilizce onu geç canım.

    -tee-pee naa-uut *
    - onu da geç tatlım yabancı kelime o.

    - coo-iff- fee-uuuff * teyze okuyamıyorum bunu.
    - o da yabancı gel başka bulalım.

    - caa-caar (wash'ın w'sini görünce) of teyze ben bu harfi bilmiyorum :(
    - canımm o da yabancı boşver onu da. heh bak şunu oku.

    (camın kenar kısmındaki ıslak mendili çıkarttım. eline aldı ve okumaya başladı.)

    - uu-nii, kiii-kiid-iis. öfff teyzee.. der ve sonunda vazgeçer. *

    ( bu arada ıslak mendilin üzerinde yazan da aynen şu şekildedir. "uni kids, school bus, antibacterial, 15 adet ıslak mendil.)
  • konfüçyüs’e:
    “eğer bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk iş olarak ne yapmak isterdiniz? diye sormuşlar.
    “kuşkusuz ilk iş olarak dili düzeltirdim.” diye karşılık vermiş.
    dinleyiciler şaşırmış. “niçin?” diye sormuşlar.
    konfüçyüs’ün karşılığı şu olmuş:

    “çünkü dilde bozukluk varsa, söylenilen şey, söylenilmek istenileni anlatmaz; eğer söylenilen, istenilen anlamı yansıtmazsa, yapılması istenilen eylem yapılmaz; eğer istenilen yapılmazsa, sanat ve ahlâk bozulmaya uğrar; eğer ahlâk ve sanat bozulursa, adâlet doğru yoldan çıkar; eğer adâlet doğru yoldan çıkarsa; halk çaresiz, bir bunalıma sürüklenir. sonunda söylenilen hakkında doğru karar verme olanağı ortadan kalkar. böyle bir durumu önlemek için dil her şeyden önemlidir.”
hesabın var mı? giriş yap