*

  • david grossman'a ait muhteşem bir kitap. son yirmi sayfasına girerken okumaktan en çok keyif aldığım kitap oldu kendisi.

    kitap, komedyen olan dovaleh g'nin çocukluk anısını karakterleri çok iyi kurgulanmış bir stand-up gösterisiyle anlatmasını konu alıyor. dovaleh'in çoğu izleyicisine sıkıcı gelen ama okuyucuyu içine alan hikayesinin arasına serpiştirdiği fıkralar da ayrı güzeldi.

    not:çok bir kitap tanıtımı gibi oldu ama gerçekten güzel bir kitap. tavsiye ederim.

    kitabın adını aldığı "bir at bara girmiş" fıkrası kitapta anlatılmıyor. sadece bir iki cümle geçiyor ama tam olarak fıkranın tamamı yok ya da ben anlamadım. araştırdım şöyle bir fıkra (ingilizcesini paylaşıyorum ki spoiler yemek istemeyen ilk başta anlamasın);

    --- spoiler ---
    a horse walks into a bar. he walks up to the bartender and says "give me a beer."
    the bartender is stunned, so he heads to the back of the bar to speak with the owner. "hey boss" he says, "there's a horse in the bar asking for a beer."
    the bar owner pauses for a second, then replies "well then give him one, but charge him double. horses don't know the price of beer."
    so the bartender heads back out front and hands the horse a beer. "you know," says the barkeep, "we don't get many horses around here."
    to which the horse replies, "at these prices ı'm not surprised."
    --- spoiler ---
  • "ya nasip demiş" diyerek devam ettirdiğim david grossman'a ait kitap adı.
  • genelde aldığım kitabı okumadan bırakmam. ilk defa bir kitabı yarım bıraktım. sabrettim olmadı. seyirciler nasıl dayandı hayret. hiç ilginiz olmayan bir alanda zorla bir şey dinletilmek gibi. bu da demek oluyor ki kitap ülkemizde çok satacak, kahvenin yanında bol bol fotoğraf çekilip paylaşılacak. şimdiden hayırlı olsun.

    2018'in en iyi romanıymış kendileri sanki 2018'in bütün romanlarını okudu utanmazlar.
  • kitabın temposu anlatılan bir stand-up gösterisinin temposuna o kadar uyuyor ki. ayrıca kitaptan sıkılan ve vazgeçenler romanın içinde birer karakter olarak varlar zaten. kişisel trajedinin anlatıldığı bölümlerde kitabı bırakanlar = romanda gösterinin yapıldığı barı terkedenler..
  • (bkz: atabarı)
  • zor bir kitap. okuduğunuzda sadete gel artık yeter diye bağırasınız geliyor. sonu da beklediğim gibi bitmedi. arada hoşuma giden yerleri yok değil ama genel anlamda
    bayat üstüne bayat espriler, fıkralar peş peşe patladıkça hesabı ödeyip kalkmak istedim cidden ama kapıdan dönen kadın gibi her seferinde tekrar masaya oturdum ve bir bira daha söyledim. zevkler ve renkler tartışılmaz tabii ki ama daha güzel kitaplar okumuşluğum var. man booker roman ödülü almış ama bana göre pek ödüllük gibi değil sanki ne bileyim (bkz: herkesin hayatına kimse karışamaz) sonuçta.

    (bkz: sanki bana ne)
  • david grossman'nın 215 sayfalık kitabı.kitap man booker uluslararası ödülünü kazanmış 2017 yılında.kitap baştan sona bir stand up gecesinde geçiyor.
    kahramanımızı dinlerken sanki bojack horseman izliyormuş gibi hissettim.hem komedi hem de dram var.arka kapağındaki kahkaha ile gözyaşları arasındaki bir arpa boyu mesafenin romanı sözünü gerçekten doğruluyor.romanı okuyunca israil kültürü üzerine baya terime aşinalık kazanıyorsunuz.çeviri muzdarip yerine ısrarla mustarip yazmasının yanında genel anlamıyla başarılı.son olarak romanın gerçekten okunmaya değer olduğunu belirtmeliyim.
  • muzip bir ihtiyarın alışılmışın dışına çıkarak yaptığı stand-up gösterisinin anlatıldığı kitap.

    olayın stand-up olarak öykülendirilmesi bende farklılık uyandırmakla beraber akıcılığı kaybettiğim çok oldu

    sürükleyici bir kitap diyemem, okunmaya değmezdi de diyemem.
  • eski bir arkadaşının gözünden dovaleh g. adlı bir komedyenin stand up şovunu takip ettiğimiz david grossman kitabı.

    kitabın olayının espriler, komiklikler olduğunu düşünürseniz eğer ilk yarısında benim gibi biraz bayabilirsiniz. zira espriler hem israil kültürü üzerinden yapılmış, sadece orada yaşarsanız komik gelebilecek türden, hem de öyle aman aman komik değiller.

    neredeyse bu kitabı okuduğum zamanı sorgulamaya başlarken ikinci yarıda dovaleh'in içini bize dökmeye başlamasıyla kitap benim için çok farklı yerlere geldi. birden kendimi o bar taburelerinden birine oturmuş dovaleh'i dinlerken buldum. kitap okuduğumu unutturdu anlattıkları. belki sıradan şeylerdi bunlar ama o sıradan şeylerin bizde yarattığı duyguları dovaleh üstünden görmek, insanları daha çok sevmemi sağladı.

    yani bilemiyorum size önerebilir miyim bu kitabı, eğer içinizdeki o duyguyu yakalarsa veya siz dovaleh'deki o ışıltıyı yakalarsanız seversiniz. 215 sayfalık kitap gerçi. beğenmeseniz de çok şey kaybetmezsiniz. hadi önerdim gitti.
  • "siren yayınları'nın kitapları iyidir." düşüncesiyle almıştım ben bu kitabı.

    referansım da tabii ki henry miller olmuştu. ardından colson whitehead'ın yeraltı demiryolu gelmişti, ki çok iyi bir kitaptır.

    gelelim bir at bara girmiş'e,

    öncelikle sevmedim. sevemedim. bilmem hangi çok saygın, en saygın ödülleri filan alması beni zerre ilgilendirmiyor. ödül işleri esasen netameli konular. peki niye sevmedim?

    - kitap akmıyor. sürüklemiyor. ben ittirdim sonuna kadar, bitsin diye. (yazılan yorumlara baktım açıkçası kitabın niye iyi bir kitap olduğuna dair ve niye "akıcı bir kitap" olduğuna dair tek bir kayda değer gerekçe bulamadım, okuyamadım.

    - holocost'a dair göndermeleriyle ve israil - filistin mevzularına dair "içeriden" şutlanmış cümleleriyle bu metin, bir stand-up'çının kendi geçmişine dair itiraflarını ve anılarını anlatıyor. ancak kitabın asıl meselesi yahudilik, militarizm ve kudüs civarında yaşayan halkların birbirleriyle bitmeyen sorunlarıyla ilgili muhalif dokundurmalar.

    - kitabın insanı yakalayan bir ritmi yok. okuyucunun sabrını iyi sınıyor. bıraksam mı, bırakmasam mı diyorsunuz sürekli. bu bir başarıysa bravo! kitap çok başarılı. peki derdini anlatabiliyor mu? bitirdikten sonra üstünde uzun uzun düşündürtmedi beni. ele aldığı meseleleri de yeniden düşündürtmedi. bence insanın zihnini uyuşturan bir kitap. felç ediyor sanki. bu belki uyuşuk kurgusundan belki tek bir mekânda bir türlü ritim tutturamayan bir anlatıcının ağzıyla yazılmış olmasından..

    - vay şöyle iyi kitap, vay böyle muhteşem kitap diyenler olmuş birkaç yerde ama kimse "neden iyi kitap?" sorusuna bir cevap vermemiş. politik ve siyasi göndermelerle dolu anlatılar her zaman okuyucuyu ve entelektüel dünyayı manipüle etme potansiyeli taşır. bugün kürt meselesi veya kadına şiddet veya atatürk vesaire gibi konjonktürel olarak tartışılan, sıcak, gündemde olan konulara dair yazılan çizilen şeylere bakıyorsunuz biraz politik gerginliklerin ve taraftarlıkların harareti içinde sahip çıkılıyor, yüceltiliyor veya yeriliyor. selahattin demirtaş'ın kitaplarının rafların en önlerinde ve boy boy dizilmesi gibi. veya yılmaz özdil'in kitaplarının çok alaka görmesi gibi.
hesabın var mı? giriş yap