• erbakan in refah partisi ile cillerin dogruyol partisinin ortaklasa kurdugu koalisyon hukumetiydi.
  • ekonomik bakımdan cumhuriyet tarihinin en iyi hükümetlerinden biriydi, imf'ye hiç başvurmadan büyük bir kaynak buldular, %9 büyüme sağladılar, görülmemiş zamlar verdiler ama bedelini ağır ödediler. zira banka ve medya patronları bu işten hoşnut olmadılar ve hükümeti alaşağı ettiler.
  • cumhuriyet tarihinin en dandik hükümetlerinden biri.
    dandik mandik diyorum ama kafmı karıştıran bir husus var. son on yılın borç faizlerinin bütçe gelirlerine olan oranlarına baktığımızda bu oran doksanların başından 1997'ye kadar sürekli artmış. örneğin 1996'da %64. 1997'de ise sert bir düşüş göstermiş ve %48 olmuş. malum 1997'de bütçeyi hacı ile bacı yapmıştı. ve bunlar iktidardan defedilince oran 1998'de birden %65'e çıkmış yine. yine sürekli artmış ve 2000 sonrasında %100'ün üzerinde. yani şu anda bütçe gelirleri borçların faizlerini bile karşılayamıyor.
  • (bkz: haci ile baci)
  • tansu ciller'in tukurdugunu yalayarak kurdugu hukumet... bildigim kadariyla cumhuriyet tarihinde denk butce yapma planlari kuran ilk hukumet. iki guvenilmez insan iyi bir is becermisti, ve ufuk soylemez, bekir yildiz gibi insanlari tanimistik... gerisi malum.
  • (bkz: anayol)
  • çok ilginçtir refahyol hükümeti son 10 hükümet içinde kimi istatistiklerde hep en başarılı hükümet çıkmaktadır.
    yanılmıyorsam sinan aygün ankara'da, bu hükümet zamanında türkiye 'nin doğru yolda olduğunu, açıkların
    kapandığını, zarar yapan kit 'lerden artık kar elde döneminin başladığından söz etmişti.
    ayrıca avasas 'ın da katılabileceği gibi; ekonomik bazda memura, işçiye, emekliye gereğinden çok zamlar yapıldığını, faiz ve vergilerin azaltıldığına dair veriler, refahyol sonrası hükümetler dönemlerinde daha belirginleşti.
    zaten milli görüşçülerin özellikle 2000'lerde en çok üzerinde durdukları ve kendilerini haklı çıkarmaya çalıştıkları husus da budur. onlara göre; refah partisi hükümeti (ortakları doğru yol partisi 'ini başarılarında -!- ortak pek saymıyorlar.) dış mihraklar tarafından devrilmiştir, niye, çünkü bu hükümet ülkeyi zenginleştiriyordu ve dış mihraklar bu durumdan hoşlanmadılar.

    tabi böyle baktığımız zaman; salt ekonomik tabloları masaya yatırdığımızda, ki aksi iddia edilebilir, hatta "şu an akp nin bakanlar kurulundaki çoğu isim o zaman da bakanlık yapıyordu, başarı da onların da bir payı yok mu?" soru(su)nu da, örneğin abdullah gül "bakar kördü , bakıyodu ama görmüyordu." şeklinde bizzat necmettin erbakan cevaplayıvermişti. ( http://www.necmettinerbakan.org/…usmalar3.asp?id=60 ) işin ekonomik boyutu için çok yönlü bir araştırma yapmak lazım gelir, o yüzden ben konunun o boyutunu bir kenara koyup, devrin yaşanan kimi gelişmelerine göz atayım da, türkiye nasıl bir refahyol sancısı çekmiş biraz hatırlayalım;

    evvela şu kadroyu bir yazayım;

    başbakan: necmettin erbakan

    dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı: tansu çiller

    devlet bakanı: namık kemal zeybek | nevzat ercan | fehim adak | gürcan dağdaş | mehmet selim ensarioğlu | ahmet demircan | teoman rıza güneri | sacit günbey | ufuk söylemez | ayfer yılmaz | ismail karakuyu | ahmet cemil tunç | sabri tekir | bekir aksoy | abdullah gül | lütfü esengün | mehmet altınsoy | işılay saygın | nafiz kurt | bahattin şeker

    adalet bakanı: şevket kazan
    milli savunma bakanı: turhan tayan
    içişleri bakanı: mehmet ağar (istifa) → meral akşener
    maliye bakanı: abdüllatif şener
    milli eğitim bakanı: mehmet sağlam
    bayındırlık ve iskan bakanı: cevat ayhan
    sağlık bakanı: ismail karakuyu nafiz kurt yıldırım aktuna
    ulaştırma bakanı: ömer barutçu
    tarım ve köy işleri bakanı: musa demirci
    çalışma ve sosyal güvenlik bakanı: necati çelik
    sanayi ve ticaret bakanı: ali rıza gönül halit dağlı enis yalım erez
    enerji ve tabii kaynaklar bakanı: recai kutan
    kültür bakanı: ismail kahraman
    turizm bakanı: bahattin şeker bahattin yücel
    çevre bakanı: ziyaettin tokar
    orman bakanı: halit dağlı

    kadro bu. http://www.kurtulus-online.com/…06-97/refahyol.html adresinden bakalım neler yapmış refahyol hükümeti;

    " * refahyol hükümeti ölüm orucundaki 12 kişinin ölmesini bekledi.

    * muhalefetteyken söylediklerini iktidarda reddetti; olağanüstü hal'i kaldıracağız demişti. hala sürüyor. çekiç güç'ü iktidara gelir gelmez göndereceğiz demişlerdi. çekiç güç onların iktidarında da aylarca topraklarımızı üs olarak kullanmaya devam etti. ancak abd kendisi uygun gördüğü anda çekildi. (bkz: cekic guc gule gule refah geliyor)

    * asgari ücreti vergi dışı bırakacağız demişlerdi. yoksul emekçi hala ağır vergi yükü altında.

    * muhalefetteyken kendisinin verdiği yasa önerilerini bile iktidarda kendi oylarıyla reddettiler. örneğin, 15 nisan ve 15 kasım 1995 tarihleri arasında emekli olan memurların mağduriyetin giderilmesi için anap, chp ve rp ayrı ayrı birer kanun telifi vermişlerdi. ancak refah partililer 17 nisan 1996'da muhalefetteyken kendilerinin verdiği yasa teklifini 21 ocak 1997 'de yapılan oylamada reddettiler.

    * yolsuzluklarin üzeri bir bir kapatildi; rp ve dyp koalisyon protokolüne yolsuzlukların kapatılması noktasında sadık kaldılar. muhalefetteyken bizzat rp'nin çiller hakkında açtırdığı turban, tedaş, tofaş yolsuzluğu koalisyon ortaklarının kararıyla meclisten red oyu alarak kapatıldı. yine aynı şekilde dyp'nin rp hakkında verdiği mercümek dosyası da meclis araştırma komisyonu'nda kapatıldı.

    * yoksulluk giderek artti; ankara'dan diyarbakır'a "çöplükten beslenen insan manzaraları" doldurdu ülkeyi. sömürü onların iktidarında da azgınlaşarak sürdü. işten atmalar hızından birşey kaybetmedi. işsizlerin sayısı büyümeye, gelir dağılımındaki uçurum açılmaya devam etti.

    * devlet kurumlarinda gerici kadrolaşma hiz kazandi; refahyol hükümetinin adalet bakanı şevket kazan işbaşına gelmesiyle atamalar yapıp yargı mekanizmasına gerici, faşistleri yerleştirerek kadrolaşmasını hızla tamamladı. 1400 hakim ve savcının yeri değiştirildi. özellikle demokrat insanlar görevden alınarak yerlerine gerici-faşistler yerleştirildi.

    * çalışma bakanı necati çelik ise yapılan ssk sınavlarında aleni bir şekilde kendi kadrolarını yerleştirdi. gerici kadrolaşma ve devrimci, demokrat çalışanlar üzerindeki baskılar tüm devlet dairelerinde sürdü.

    * adalet çeteler için çalişti; daha çocuk yaşta lise öğrencilerine, üniversiteli gençlere onyıllara varan cezalar verildi. işkence yapanlar değil, işkenceye maruz kalanlar cezalandırıldı. "düşünce suçu" davalarına devam edildi. yazarlar, sanatçılar, gazeteciler para ve hapis cezalarıyla cezalandırıldılar. ama öte yandan oral çelik gibi m kişiler, çete üyesi şefler, sıvas katliamı sanıkları, dolandırıcılar, din istismarcıları serbest bırakıldı.

    * abd'yle ve siyonizmle işbirliği pekiştirildi; refahyol hükümeti abd'yle olan ilişkilerini iyice geliştirdi. bakanları abd'ye ziyaretlerde bulundular. muhalefette oldukları yıllarda israil'le yapılan tüm anlaşmaları yırtıp atacaklarını söyleyen refahlılar, cumhuriyet tarihinin israil'le en fazla anlaşma imzalayan hükümeti oldular. askeri, ekonomi ve istihbarat alanında siyonizmle ortadoğu halklarına karşı yeni ittifaklar kuruldu.

    * özellikle refah partisi genel başkanı başbakan erbakan susurluk'ta çıkan pisliklere ve halkın tepkisine "susurluk fasa-fisodur" diyerek üstünü örtmeye çalışmıştır. günlerce gazetelerde, televizyonlarda tartışılıp, çarşaf çarşaf pislikler yazılırken erbakan susmayı yeğlemiştir. ekmek fiyatlarını düşürmeye çalışmış, "biz ekmek meselesiyle uğraşıyoruz" diyerek bu demagojilerini sürdürmüştür.

    * refahyol hükümeti çete tartışmalarının olduğu bir dönemde türk ceza kanunu'nun 313 ve 314. maddelerindeki çete suçlarını dgm'nin görev alanından çıkarmak amacıyla bir yasa tasarısı hazırladı.

    * mehmet ağar ve sedat bucak'ın yargılanmasını sağlamak için istanbul devlet güvenlik mahkemesi tarafından dokunulmazlıklarının kaldırılması amacıyla meclise gönderilen fezlekeler başbakanlıkta uzun bir süre bekletildi. daha sonra da alt komisyonlarda ve meclis'te refahyol'un oylarıyla rafa kaldırılarak üstü kapatıldı.

    * süleyman mercümek'in rp kasasına aktardığı bosna paralarıyla ilgili meclise soruşturma önergesi verilmesi üzerine "paçaları tutuşan" rp, bu soruşturmayı engellemek için "mahkemelere intikal etmiş bir olayın mecliste soruşturulamayacağı" gerekçesini öne sürüp, bunu uygulamak için de çoğunlukta olduğu tbmm metin göktepe cinayetini araştırma komisyonu'nu bir ayak oyunuyla iptal etti. "

    şimdi bu işin biraz da kendini sol tarafa yakın görenlerin kısmı hatta solun bir hayli solunda yer alan bir grubun ortaya döktükleriydi. bir de tufan türenç 'in refahyol karnesine bakalım mı?

    "tufan türenç: avrupa, türkiye'yi şimdi daha iyi anlar

    avrupa, refahyol iktidarı zamanındaki toplumsal rahatsızlığı anlamakta zorlanmıştı.
    28 şubat kararlarının, demokrasiyi yıkmaya yönelik bir iktidara uyarı amaçlı olduğunu kavrayamamıştı.
    aslında, avrupa demokrasilerinin 28 şubat'ı anlaması da zaten beklenemezdi. çünkü oralarda demokratik rejimi değiştirmeyi hedefleyen zihniyetlerin iktidar olması söz konusu değildi. o nedenle bu tip müdahaleler oralarda olmazdı.ama refahyol'un içeride kaldırım taşlarını ‘‘yeşil-beyaz’’a boyamaktan başlayıp, içkili mekánlara müdahale, laisizmi yok etmek amacıyla sistemi ince ince kemirme, cumhuriyet rejimini yıkıp yerine din devleti kurmak için faaliyet gösteren tarikatların sakallı, sarıklı, poturlu sözde liderlerini başbakanlık konutu'na davet edip onları meşrulaştırma stratejileri...dışarıda ise avrupa birliği'ne meydan okumalar, devletin ana politikalarını ters yüz etme girişimleri, bedevi çadırında yapılan hakaretleri yutkunma yüzsüzlükleri...

    ve daha saymakla bitmeyecek kadar saçmalıklar... işte bütün bunlar, o günlerde türk toplumunu şoktan şoka sürüklüyor, gerdikçe geriyordu.rejime bağlı olan bütün kurum ve kuruluşlar huzursuzluk ve endişe içindeydi. demokrasinin, laik cumhuriyetin korunması için iktidara baskı yapılması amacıyla toplumun çok büyük bölümü ayaktaydı.

    * * *

    iktidar ise inanılmaz bir pişkinlik içinde bildiği yolda yürüyor, her gün attığı o saçma sapan adımlarla birtakım kazanımlar elde ettiğini sanıyordu.halkın gösterdiği demokratik tepkiyle ‘‘gulu gulu dansı’’, ‘‘mum söndü oyunu’’ diyerek alay ediyordu.hükümetin büyük kanadının milletvekilleri cumhuriyete, laisizme, atatürk'e ağızlarından salyarak akıtarak küfürler savuruyorlardı.'‘bu şeytan düzenini değiştireceğiz’’ diyorlardı.

    avrupa, yaşananların dışında kaldığı için bunların yarattığı tehlikeyi, toplumun içinde bulunduğu travmayı ve gerginliği anlayamıyordu. içeride bazı aydınlar, yaşananları tıpkı avrupalılar gibi sanki çok uzaklardan, bulutların üzerinden seyrediyordu. sonunda olan oldu ve ülke 28 şubat noktasına geldi.
    laik, demokratik cumhuriyete yönelik tehlikeyi önleyecek yasaların uygulanması için alınan kararlar, refahyol hükümetinin hem başbakanı, hem de başbakan yardımcısı tarafından imzalandı.
    ama refahyol, toplumun gösterdiği demokratik refleksin meclis'e de yansımasıyla iktidarı elinden kaçırınca demokrasi yaygarasına başladı. demokrasiyi boğmak için yaptıkları demokrasi karşıtı her şeyi unutarak."
    (2000)
    http://arsiv.hurriyetim.com.tr/…/yazarlar/60yaz.htm

    malum günlerde, erbakan ve çiller 'in ortaklaşa ülkeyi gerilime götürdüğü günlerde, acaba kamuoyu, kimi kırat dyp'liler (yalım erez, yıldırım aktuna,esat kıratlıoğlu vs.) ve ordu kandırıldı mı, gaza mı getirildi diye yıldırım aktuna 'nın irdelediği hükümet olmuş.30.01.2006 tarihli aksiyon dergisinde ve sitesinde yapılan haber gereğince; yine kronik sorunumuz olan; birilerini suçlu çıkarıp bu sefer tam tersi tarafı yüceleştirme ve beriki tarafı da yerin dibine sokma aleviyle, önümüzü göremez hale gelmemiz hadisesi söz konusu.

    refahyol hükümetine ve kimi refahlıların cumhuriyet karşıtı söylemlerine tepki olarak partisinden ve hükümetteki görevinden ayrılan yıldırım aktuna bakın neler demiş; "refahyol hükümeti düştükten sonra genelkurmay başkanı karadayı paşa'ya dedim ki, sizi ve bizi acaba gaza mı getirdiler, kandırdılar mı? birtakım çevreler refahyol'dan istediklerini bulamadı. orayı yıkmak için şeriat, irtica, mirtica diye körükleyip üzerine yüklendiler."

    açık konuşmak lazım tekelci medyanın o dönemde özellikle refah partisi kanadından pek de istediklerini alamadıkları bir gerçek. ama varolan söylemler de vardı. kabul etmemiz lazım. tepkili olan salt medya değildi ki, hatta askeriye de değildi yalnızca, sivil toplum kuruluşları hatta hükümetten inanılmaz beklentiler içinde olmayan özgür kuruluşlar da mevcuttu. aksiyon dergisi 'nin ne yanda olduğunu anlayabiliyorum, 2006 senesinde bunu haber yaparak ne demek istediğini de biliyorum, bakınhaberin devamında 28 şubat döneminde dyp'deki çözülmeyle ilgili hangi ifadeleri kullanmışlar; "sağlık bakanı yıldırım aktuna, 28 şubat sürecinde necmettin erbakan başkanlığındaki hükümetin yıkılmasında ilk kıvılcımı çakan kişiydi. aktuna'nın 26 nisan 1997 günü, sanayi bakanı yalım erez'le birlikte istifa etmesi, medya ve asker baskısı altında bulunan doğru yol partisi'ndeki çözülmeyi başlattı." aksiyon ve o zihniyet, akp 'ye ibretler gösterirken, bakın şu an benzer olmasa da yakın derecede gelen eleştirilerin de belli rant çevrelerinin gazından ibaret oluşabileceğini de ortaya koymakta. aksiyon dergisi 'ni takip etmek lazım, bu zihniyet ne diyorsa hep yakın zamanda söylediklerine yakın olaylar gerçekleşir veya uyarıları, gösterdikleri ülke gündemine kısa süre içinde düşer. (örn. yakın zamanda türkiye'de çok kan akabilir iddiası, isa yeniden dünyaya gelecek mi haberi -ki bu ilktir-, vs.)

    neyse efendim; şimdi haberden devam edelim refahyol döneminde meğerse (!) durum neymiş; "..karadayı ile genelkurmay karargahında defalarca görüşen aktuna, bu görüşmelerini başbakan yardımcısı dyp lideri tansu çiller'e; çiller'in mesajlarını da karadayı'ya aktarmaktaydı. iki tarafın da duruşu netti. genelkurmay başkanı 'bu hükümet gidecek' derken; çiller 'amerika ile her gün konuşuyorum, darbe yapamazlar' karşılığını vermekteydi. "

    yakın geçmişimizden demokrasi manzaralarına bakar mısınız; başbakan yardımcısı, hükümet ortağı lideri "darbe yapamazlar", askerlerin başı da "bu hükümet gidecek" diyor. ve olayların merkezinde yıldırım aktuna böyle bir ortamda dyp'den istifa etmişken, seneler sonra bu sefer o durumdaki istifasının ve açtığı yolun belli çevrelerin gazıyla olma ihtimalinden sözediyor, rahatsızlık duyduğunu ima ediyor. e ne değişti ki? hadi askeriyeyi geç; senin parti liderin "abd ile görüştüm, darbe yapamazlar demiş." sana başka gaz laızm mı? yeteri kadar almışın gazı, heralde istifa edeceksin, yerine getirdiğin onurlu görevi şimdi birilerine yaranmak için yakıp, bir 10 sene sonra da bu sefer bugün söylediklerin için gazlandığını, aslında yanlış yaptığını düşünmeyesin?

    aksiyon 'un y. aktuna 'ya sorduğu sorulardan biri de şu: "daha sonra o günleri anlatırken, 'bizi ite kaka istifa ettirdiler, darbe geliyor dediler. partide kalmak neredeyse vatan hainliği ile eşdeğerdi' diyorsunuz…" bu soruya cevaben ise y. aktuna' şunu söylüyor: "rejimi koruyabilmek adına ayrıldım."bugün pişman olduğu nokta nedir anlamış değilim. zaten o dönemde kimsenin demokrasi derdi yokmuş ki; hükümet'in büyük ortağı düşüncesiz, şansını zorlayan, rejimi zorlayan tavırda, küçük ortak abd ile görüşmekte asker darbe yapamaz diyor, askeriye bu hükümet bozulmalı diyor, e biz nasıl yönetiliyoruz. bırakın salt partiden ve hükümetten istifa etmeyi, siyasetten tamamiyle çekilmek gerekiyormuş. şimdi pişman olduğu nokta nedir y. aktuna'nın anlayabilen var mı?

    yıldırım aktuna 'nın diğer çelişkisi; "ayrılmasaydınız ne olurdu?" sorusuna verdiği şu cevapta gizli; "ayrılmasaydık rejim tehlikeye girebilirdi. " ee söylüyorsun kendi ağzınla? aksi durumda politically correct hedesini koyun kenara, şu an hangi mevzuda pişman olduğunu kendi de farkında değil.

    ve ilk verdiğim alıntının uzun hali; yıldırım aktuna 'nın hem rejimin tehlikeye girdiğinden bahsedip hem de şu sonuca bağlaması işte zaten ortaya koymak istediğim çelişkinin ta kendisi; "..medyanın pompalamasıyla, arkasında kim vardı onu bilmiyorum. medya bizi zorluyordu koalisyonun bozulması için. asker de zorluyordu. toplantılar yapıyordu. hâkimleri çağırıyordu, brifingler veriyordu. karadayı paşa'ya dedim ki sizi ve bizi acaba gaza mı getirdiler, kandırdılar mı? çünkü haklı yere soruyorum. çünkü hükümet değiştiği zaman yeni gelen hükümetin ilk işi, o maddeleri uygulamak olmalıydı. bunların hiçbiri yapılmadı. o zaman sırf iktidara gelmek için oldu bütün bunlar demek ki. bu hükümetin iktidara gelmesini isteyen birtakım çevreler var. demek ki birtakım çevreler refahyol'dan istediklerini bulamadı. neyse istedikleri, bulamadılar. beklentilerini karşılamadı o hükümet."

    karar ver rejim tehlikede miydi, yoksa birileri hükümete gelebilmek için sizleri gaza mı getirdi? y. aktuna bu sefer üstteki paragrafını alaşağı ediyor; "orayı yıkmak için üzerine şeriat, irtica mirtica diye körükleyip yüklendiler. müsait malzeme de vardı ellerinde müsait. sincan'daki olaylar, erbakan başbakanlık konutu'na tarikat başkanlarını, cemaat liderlerini çağırdı. onlar sarıklarla çankaya'ya çıktılar. yok işte taksim'e cami yapacağız. o günleri biliyorsunuz... eski konuşmaları alıyor, getiriyor, televizyondan veriyor. bizim reha muhtar her gece bunlarla bombardıman ediyor bütün bunların sonunda ne bekliyorsun? biz de fedakarlık etmişiz. bakanlığımızı bırakmışız. rejim tehlikeye girmesin, rejim devam etsin. hükümet değişsin, bütün önlemler alınsın. "

    bak aktuna 'nın açıklamaları bunlar, devamını siteden okuyabilirsiniz. demek istediğim şu; o dönem o kadar karışık ki; şimdilerde o zamana değin konuşmaya girişinler de böylesine saçmalayabiliyorlar.

    not: haberin kaynağı şudur: http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23281
  • kıyasıya eleştirdiğim hatta zamanında, gitmesi ve düşürülmesi için her türlü yolun izlenmesini belli heyecanlarla karşıladığım, tasdiklediğim bir hükümettir, öyledir ama bugün gelinen noktada anlıyorum ki ben bu hükümetin arkasında mıh gibi çakılı savunucularını gördüğümde görüyorum ki; ben hiç onları dinlememişim, ama kabul buyurursunuz ki dinleme gibi bir ihtimalim de olamazdı o günlerde.
    oldukça hararetli tartışmaların, abuk sabuk açıklamalarım, ürkütücü bir geleceğin simsiyah ümitsizliğini ensemizde hissediyorduk çoluk çocuk, türkiye benim anladığıma göre en bıyığı terlemiş günlerini bu dönemde yaşıyordu, doksanlı yıllar zaten benim üzerimde ağır tahribat bırakmışsa bunda milli görüşçülerin, nurcuların çevresinde arasında yetişmiş olmamın payı yüksektir, gerçi o dönem nurcularda açık bir erbakan ve refah partisi karşıtlığı söz konusuydu, taraf olmak istemiyor görünüyorlardı ama sanki türkiye'de anap veya dyp'li bir hükümet istemiyor gibi hissettiriyorlardı ve yine şunu açıkça, emin bir şekilde ortaya koyabilirim ki ecevit 'in demokratik sol anlayışına daha bir destek veriyorlardı. hatta geçenlerde sevgili avasas paşa ile bir muhabbetimizde hatırlatmıştım kendisine; o dönem erbakan yanlısı, milli görüşçü kimi basın yayınlarında ciddi bir anti fetullah gülen teması işleniyordu. papayla çekilmiş fotoğraflar, hoşgörü nutukları, bugün artık belli sol ve kemalist odaklar tarafından çok daha serinkanlı bir şekilde söylenen şeyler o dönem milli görüşçü yayınlar tarafından dile getiriliyordu. bunu da bir bahar sabahı, eminönü 'den beyazıt'a doğru tipik okul yürüyüşlerinden birini gerçekleştirirken, babıali yokuşu'nda pek dini eserler barındıran bir kitapçının önünden geçerken yine anımsamıştım, rafta fetullah gülen karşıtı yayınlar posterler yer almaktaydı ve en kaba tabirle bu dükkan dinci bir yayınevine aitti.
    bunun üzerinde niye duruyorum, ülkemizin doksanlarda o kadar cılız dengelerle yönetildiği anımsanmalı ki, günümüzde ülkemiz hakikaten büyümüştür, zaten büyüktü de o zamanlar bunu hissetmesi için uygun ortamı bir türlü bulamıyordu, buldurmuyorlardı da zaten. nasıl bulabilirsin, hamasi söylemler arasına sıkışıp kalmışsın, proje üreten yok, açılım sunan yok, partilerin tamamına yakını din, millet, atatürk üzerinden konuşuyor, en basit şu özal açılımları bile sanki iikinci atatürk aydınlanması gerçekleşiyor izlenimini bırakıyordu, ki o konuda türkiye 'nin ve rusya 'nın nasıl abd 'nin avrasya politikasına nasıl entegre olduğuyla ilgili attila ilhan üstadımız müthiş alıntılarla konuşmuştu. yanılmıyorsam youtube 'a da attım o videolardan birinde var. (bkz: attila ilhan/@jimi the kewl)
    burada özal , rusya'da yeltsin aslında amerika' nın bize yakın olan hatta içinde bulunduğumuz asya ile ilgili planlarına hizmet etmişlerdir, o açılım dediklerimize dikkat ederseniz, her ne hikmetse ülkemize demokrasi geliyor, bu gelenek daha bir modernize hale geliyor, bugünkü hasan celal güzel 'in yazısında dikkat ederseniz, soğuk politikacı tipine özal 'ı katmadığını görürsünüz,(bkz: hasan celal güzel/@jimi the kewl) özgür düşünce adı altında her fikre sanki izin varmış gibi görünüyor, türkiye ile ilgili çıkarları olanlar yurtdışından gelip ülkemizde kimi bölgelerde ayrılıkçı hareketlere destek evrebiliyor, bölücü terör örgütünün mitinglerinde ab bayrağı ve flamaları açılabiliyor, abeciler de bizzat bu veriyi de kullanarak, "bakın halk avrupa birliği 'ni istiyor," diyebiliyorlar. ( http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/…d=347696&yazarid=5 ) eğer uygun olursam bu konuda internetten resimler eklemek isterim entirime. tarikatlar istedikleri gibi at koşturabiliyorlar, hatta kendi cumhuriyetlerini kurmuş gibi göründükleri, kendi kuralları içinde bağımsız yaşayabilen semtler bile var. (bkz: çarşamba) (bkz: fatih) türkiye 'de sağından solundan darbeler yiyedursun, ne kadar atatürkçü, aydınlanmacı, antiemperyalist kafa varsa bu açılımdan yararlanamadı. doksanlı yıllar'a bir bakın, kanlı örnekler var, kubilay 'ın kafasını kesenlerle sivas' da madımak oteli 'nin yakılması arasında, kimi aydınlarımızı diri diri yakma teşebbüsü arasında ne gibi bir fark var? 2 temmuz 1993 ( http://tr.wikipedia.org/wiki/sivas_madımak_olayı ) ile 23 aralık 1930 ( http://www.belgenet.com/1930/kubilay-01.html ) lütfen düşünün bunu. işte şöyle bir sonuç ortaya çıkıyordu, karşı devrim denen neredeyse 50 senelik aksiyon artık tavan yapmıştı, artık #10031887 'no'lu entiride tufan türenç 'den yaptığım refahyol icraatleri üzerine alıntıda da görebileceğiniz gibi, açılım denilen, o doksanların inanılmaz heyecan verici, yeni alınmış cep telefonunun verdiği haz gibi, asıl amacından sapmış gösterişli, bol özellikli gibi duran ama daha çok tüketmeye ve harcama yapmaya sebep olan cep telefonunun verdiği haz gibi, doksanlar'da refahyol iktidarının da demokratik teamüller içinde değerlendirilmesi hatta yıkılacaksa sivil güçler tarafından yıkılması gerektiği defalarca bildirilmiştir. hatta bizzat dönemin cumhurbaşkanı bile askeri, orduyu nasıl sakinleştirdiği, bizzat o dönemin emekli paşaları ve siyasetçileri tarafından açıklanmıştı. ( http://www.aksam.com.tr/…20/yazidizi/yazidizi1.html ) işte bütün bunları düşündüğümüzde, (refah partisi 'nin hükümette ve öncesindeki söylemleri için: refah partisi/#9943829 ) refahyol savunucularına hak vermek gibi bir şey aklımızdan geçmiyordu, ne o zaman ne şimdi.
    bu dönemle ilgili konuşmaya devam edelim.
  • emre kongar üstadımızın da "refahyol niye çöktü?" başlıklı yazısında irdelediği..

    "son günlerde gerek basında gerekse televizyonlarda, refahyol hükümetinin nasıl çöktüğü üzerine çeşitli spekülasyonlar yapılıyor ve türkiye'deki demokrasi, özellikle, ordu'nun siyasete müdahalesi açısından yeniden irdeleniyor.

    bu süreç sırasında, pek çok yeni "demokrasi kahramanı" da piyasaya çıktı.
    hiç kuşkusuz, önce refahyol'un niye çöktüğünün irdelenmesi, sonra da, "demokrasi" savunuculuğunun, yanlış temellere oturtulmuş bile olsa, gündeme egemen olması, ülkemiz bakımından olumlu işaretlerdir.
    her toplumsal, ekonomik ve siyasal olayın bir "yakın nedenleri" bir de "uzak nedenleri" vardır.
    "yakın nedenler", aslında "bardağı taşıran damladır".
    bir olayı su yüzüne çıkaran nedenlere "yakın nedenler" diyoruz.
    bunlar, "uzak nedenler" tarafından hazırlanan ortam yeterince olgunlaşınca, işe karışarak o olayı gerçekleştiren nedenlerdir. oysa olayın asıl nedenleri "uzak nedenlerdir".yani "uzak nedenler", o olayı zaman içinde hazırlayan temel süreçler, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel oluşumlardır.

    * * *

    şimdi soğukkanlı bir biçimde refahyol hükümetini oluşturan iki partinin , yani refah partisi'nin ve doğru yol partisi 'nin genel söylemlerine, topluma verdikleri sözlere ve bu sözlere dayalı olarak seçmende oluşturdukları imajlara bakalım.sonra da birlikte kurmuş oldukları refahyol hükümetinin, bu imajlarla, ne denli uyuştuğunu irdeleyelim.
    refah partisi, milli nizam'dan başlayan, milli selamet ile devam eden ve refah ile günümüze gelen imajını oluştururken "siyasal islam" söylemini kullanmış, bu söylemin içini de, "adil düzen" adını verdiği, ekonomik, toplumsal ve hukuksal sistemlerde uygulanacak olan adalet ve dürüstlük ilkelerine dayalı bir felsefe ile doldurmaya çalışmıştır. seçmene verdiği bu imaj, islam dini, ve dine dayalı olarak allah korkusu gibi, ahlaka ve dürüstlüğe dayalı bir arkaplana da uygundur.

    doğru yol partisi ise, özellikle yeni genel başkanının liderliğinde girdiği 1995 genel seçimlerinde, laikliğin ödün vermez savunucusu imajını işlemiş, bu soyut imajı, doğrudan refah partisi'ni rejim düşmanı ilan ederek, ve kendisinin bu "tehlikeyi" en iyi önleyecek siyasal parti olduğunu vurgulayarak, somutlaştırmıştır.
    işte refah partisi ile doğru yol partisi'nin kurdukları ortak hükümet, her iki partinin de zaman içinde oluşturdukları ve 1995 seçimlerinde seçmene doğrudan yaptıkları propaganda ile pekiştirdikleri imajlarına tümüyle ters bir uygulamaya yönelmiştir:

    refah partisi, sadece toplumsal, ekonomik ve siyasal olarak değil, dini olarak da savunduğu "temiz toplum" vaatlerine tümüyle ters bir uygulama sergileyerek, daha önce araştırma ve soruşturma önergeleri verdiği, yani kamuoyuna angaje olduğu konularda tamamen kendi kendini inkar eden bir tutum içinde geri çekilmiş, yeni ortağının daha önce karşı çıktığı tüm uygulamalarının üzerine bir sünger çekmiştir.

    böylece, refah partisi, kendisine oy veren seçmenlerin tümünü, en hafif ve en nazik terimle "düş kırıklığına uğratmıştır". öte yandan doğru yol partisi de, vaatlerinin tam tersi bir uygulamaya girerek, seçimlerde rejim aleyhtarı ilan ettiği ve sadece kendisinin iktidara gelmesini önleyebileceği iddiasında bulunduğu refah partisi'ni, bizzat iktidara taşıyarak, seçmenlerinde aynı şiddetteki bir başka "düş kırıklığı" yaratmıştır.

    * * *

    şimdi bir an için duralım ve soğukkanlı bir biçimde düşünelim:
    türkiye'de seçmen, hâlâ , böyle bir "sert aldatılma" karşısında tepkisiz kalacak kadar bilinçsiz midir?
    ülkemizde demokrasi 1946'dan beri hiç mi gelişmedi?
    seçmen kitlesi gerçekten bir "koyun sürüsü" müdür?
    öyle bir parti düşünün ki, seçimlerde söylediklerinin tam tersini, ama gerçekten tam tersini yapıyor.
    üstelik, tek bir parti de değil, iki parti birden bunu yapıyor. ikisi de, "iktidar uğruna", seçmene verdikleri sözlerin ve oluşturdukları imajların tam tersi yönde bir uygulamaya gidiyor.
    bu partilerin milletvekilleri, halkın karşısına hangi yüzle çıkar?
    bu partilerin örgütleri, hangi yüzle böyle bir hükümeti destekleyebilir? bence refahyol'un neden çöktüğünü irdeleyenler, "yakın nedenler" üzerinde saplanıp kalacaklarına, olayın "uzak nedenleri" olan "siyasal namus" ve "siyasal dürüstlük" ilkeleri üzerinde biraz kafa yorsalar, başta kendilerine ve destekledikleri partilere olmak üzere, tüm türkiye'ye büyük bir hizmette bulunurlar."

    http://www.kongar.org/aydinlanma/1997/aydin070.php
  • cumhuriyet tarihinin en başarılı hükümeti.

    gülmeyin yahu, ne gülüyorsunuz? koskoca(!) tv5 yalan mı söyleyecek?
hesabın var mı? giriş yap