*

  • (bkz: afantezi)
  • sanatsal ağırlıklı işler yapan insanlar için bir engellilik hali oluşuturup/oluşturmadığına dair tartışmalar var. hatta birçok aphantasic, bu durumun hiçbir çalışma için engel teşkil etmediğini savunuyor.

    bu durumda ben de 'aphantasic' bir durum içerisinde buluyorum kendimi;

    imgelemeye dayanan içerikteki herhangi bir konuda nasıl engel teşkil etmeyebileceğini hayal dahi edemiyorum.
  • yine kendime hastalıklardan hastalık beğenirken aphantasia’dan muzdarip olduğumu anladım.

    ben de şöyle anlatayım. lise yıllarımda eskiz çizerdim, yetenekliydim o zamanlar. karşıma alırdım bir objeyi, birebir aktarırdım kağıda. çok mutlu olurdum. sonra farkettim ki aklımdan bir karınca bile çizemiyorum, olmuyor. bu bende aşırı üzüntü yarattı çünkü sanatçı dediğin üretecekti; hayal edecek, kendi meyvesini ortaya koyacaktı. benim gibi fotokopi makinası olmayacaktı. ben de bıraktım bu çizerliği, çok uzun zaman oldu.

    kızımın yüzünü santim santim bellemiş olsam bile gözümü kapatınca sadece karanlık. o kıvırcık saçlarının maviş gözlerinin güzelliğini bilsem de göremiyorum, acayip koyuyor bana.

    şuan aklından sayı tut deseler onu da tutamam. millet hayalinde deniz kenarında buzlu viski yuvarlasın mutlu olsun.

    yine sinirlendim azıcık gözlerimi kapatayım da karanlıkta boş boş durayım madem ne yapayım?
  • türkçede zihin körlüğü olarak bilinen, zihninde görsel canlandırma yapamama durumu.

    "yüzü gözlerimin önüne geliyor"
    "koyunları saymak"
    "aklında canlandırmak"
    yıllar boyu bunların sadece metaforik anlatımlar olduğunu, herkesin benim gibi olduğunu sandım. sonuçta zihin; bilgilerden, cümlelerden ve kavramlardan oluşan yapıdır. yani benim tecrübelerime göre öyleydi ve bunun, herkes için böyle olduğunu düşünüyordum.

    ta ki yirmili yaşlarımın başında bir arkadaşım saçlarımı uzattığımda çok güzel olacağını düşündüğünü söyleyene kadar. bunu nasıl bilebileceğini, saçlarımın uzun halini hiç görmediğini söyledim. anlamsızca yüzüme baktı ve kısaca "öyle düşündüm seni" dedi.

    sonrasında birçok kişiye bu bağlamda sorular sorduğumda bende bir tuhaflık olduğunu anladım.

    annemin yüzünü biliyorum. neresinde ne tür çizgiler var, nasıl hatları var size detaylıca tarif edebilirim. çizim yeteneğim elverdiğince çizebilirim de aklımdaki cümlelerle. fakat göremiyorum.

    tıpkı doğrusal olmayan üç noktanın doğru parçalarıyla birleştirilmiş halinin üçgen olması gibi. aralarında hiçbir fark yok.

    aphantasiclerin hayal güçlerinin olmadığı gibi bir yaygın kanı var bu konuyla ilgili okumalarımdan çıkardığım kadarıyla. bunu, nasıl ki ben phantasiclerin görsel zihninizi tahayyül edemiyorsam, phantasiclerin de aphantasiclerin kavramsal zihinlerini hayal edememesine bağlıyorum en basit şekliyle.

    görsel sanatlarda durum nedir bilmiyorum fakat edebi açıdan bir engel teşkil etmediğine eminim.
  • bende olduğundan şüphelendiğim durum. kendimi bildim bileli kitaplardaki betimleme kısımlarını geçerim. çok anlamsız gelir neden odadaki eşyaların yerlerini şekillerini anlatır ki diye. diğer arkadaşlar odayı gözümde canlandırıyorum güzel oluyor deyince daha da anlamsız gelirdi. canlandırmak deyince hep orada şurda masa şurda sandalye şurda pencere var tarzı mimarların kullandığı üsten bakış taslak tarzı bir modelleme yapabiliyordum en fazla.
    bi de çizim yaparken hep robot resim mevzusuna hayret etmişimdir. çizene değil de çizdirene daha çok. yani nasıl anlatabilir ki bir insan ben yıllardır gördüğüm kişileri bile ifade edemem bir türlü.
    iç sesimin boğucu olana kadar çok yoğun olmasının sebebinin bu iç görselinin bu kadar zayıf olmasından mı kaynaklanıyor onu araştırıyorum artık.
  • aphantasia, bazı insanlarda rastlanan görsel olguları gözde canlandıramama durumudur. zaten sözcük, yunancada "hayal" veya "görüntü" mânâsına gelen phantasia ile ingilizcede namevcudiyet belirten -a ön ekinin birleşimi ile oluşturulduğundan anlamsal olarak da hayal kuramamaya karşılık gelmekte.

    fenomen ilk defa francis galton tarafından 1880 yılında tanımlanıyor. galton, viktoryen bir kaşif, antropolog ve öjenist. aphantasiayı nasıl fark ettiğini, eseri statistics of mental imagery'de inceliyor. durumun aydınlanışını kısaca özetleyeceğim, ama ilgilenenler kitaba da bakabilirler. (link)

    galton, bir insan grubuna, "bu sabahki kahvaltı masanızda olduğunuzu varsayın. zihin gözünüzde beliren resmi dikkatlice düşünün." diyor. devamında farklı insanlarda oluşan imgelerin kalitelerini belirlemek için insanlara zihinsel resimlerinin aydınlatması, seçiklikliği ve renklerine dair bazı sorular yöneltiyor.

    bu sorular şunlar:

    1) resim soluk mu yoksa oldukça net mi? parlaklığı gerçek sahne ile karşılaştırılabilir mi?

    2) tüm nesneler aynı anda oldukça iyi tanımlanmış mı, yoksa en keskin biçimde tanımlanmış olan yer gerçek sahnede olduğundan sınırlı mı?

    3) porselenin, tostun, ekmek kabuğunun, hardalın, etin, maydanozun ya da masanın üzerinde olan herhangi bir şeyin, rengi oldukça belirgin ve doğal mı?

    galton, bu ve buna benzer soruların devamında beklemediği bir durumla karşılaşıyor. katılımcıların bazıları, "zihinsel imgeleme" denen şeyi bilmediklerini söylüyorlar. meğer bu insanlar, birileri zihinsel imgelemeden söz ettiğinde bunun lafın gelişi dile getirildiğini düşünüyor, gerçek bir imgelemenin mümkün olmadığına inanıyorlarmış. böylece aphantasia, araştırılmaya başlanan bir konu oluyor. gerçekten de, zihin gözü körlüğü derdinden muzdarip olan kişiler, ne bir insan yüzünü, ne de bir mekânı gözlerinde canlandıramazlar. başka insanların bu tür şeyleri kolaylıkla yapabiliyor olmaları da onlara şaşırtıcı gelir.

    kafamızda bir imgeyi nasıl oluşturduğumuzun tek bir açıklaması yoktur lakin mevcut teorilere göre bir şey hayal ettiğimizde beynimiz, geçmişte dış dünyadan edindiği görsel verilerle oluşturduğu etkinlik modellerini tekrarlayarak zihinsel imgeleri yaratır. beyin bu desenleri tekrarlama işinde ne kadar iyi olursa zihinde oluşacak imge de gerçeklikle o kadar tutarlı ve güçlü olacaktır. bir nesneye bakma ihtiyacı duymadan gerçekçi resimler çizebilen ressamların beyinleri de bu tür aktiviteler göstermektedir.

    peki bir insanın gerçekten aphantasia gibi bir sıkıntı çektiği nasıl anlaşılabilir? fmri ile aktive olan, daha doğrusu "olmayan" beyin bölgeleri gözlemlenir. aphantasia sorunu olan birinin beyninin görsellikle ilişkili bölümlerinde daha az aktivite görülecektir. bu kişilerin beyinleri, bir manzarayı tasvir etmek için farklı stratejiler izler, meselâ manzaranın nasıl olduğu "bilgisi"nden teorik olarak söz edebilirler.

    günümüzde ise konuyu inceleyen önemli bir isim, nörolog adam zeman. aphantasianın hem konjenital, hem de sonradan edinilebilen bir durum olduğunu gözlemlemiştir. konjenital aphantasia, üzerinde ilk defa zeman ve arkadaşları tarafından çalışılmış 2015'te bir konudur. doğuştan aphantasialı olan 21 katılımcı test edilmiştir. sonradan edinilen bir aphantasia vakası ise koroner anjiyoplasti sonrasında görsel imge kaybı olduğunu bildiren bir hasta ile ortaya çıkmıştır. bu hasta, daha önce görsel hayaller kurma yeteneğine sahipti, lakin fmri testleri hakikaten de kontrol grubundan farklı, görsel bölgelerin yeterince aktive olmadığı yönünde sonuçlar verdi.

    günümüzde, zihinsel imgelemenin hangi beyin bölgeleri ile ilişkili olduğuna dair çok çalışma yapılıyor. zihinsel imgeleri canlı olanların beyinleri daha seçici aktiveler gösteriyorlar. genel olarak medial temporal lob, precuneus, arka cingulate ve görsel assosiasyon korteksleri gibi bölgelerde görülen aktiviteler imgenin canlılığı ile doğru orantılı iken, frontal lob ve işitme korteksinde aktivite artışı imgenin canlılığı ile ters orantılı oluyor. (ilgili çalışma için tık)

    ps: (bkz: brodmann alanları/@highpriestess)
  • birçok insanın sahip olup sahip olduğunu dahi bilmediği, hiçbir şeyi zihinde görsel olarak canlandıramama durumu. zihin gözü körlüğü olarak da bilinir.

    çok basit bir testle sizde olup olmadığını öğrenebilirsiniz. gözlerinizi kapatın ve kırmızı bir yıldız hayal edin; sonra da zihninizde canlanan görseli bu resimle karşılaştırın.

    hangi sayıyla işaretlenen şekilde görüyorsanız o seviyedesiniz. mesela 6’daki gibi net şekilde kırmızı yıldız görenlerde yok. 1’e doğru yaklaştıkça aphantasia artıyor.

    ayrıca resmi türkçe çevirisi olmayan bir olgudur.
  • ilk olarak 1882'de francis galton tarafından tanımlanmasına rağmen 2015'e kadar üzerinde pek araştırma yapılmamış, bir nevi "hayal edememe" durumu.* aphantasia'ya sahip insanlar görüntüleri zihinlerinde canlandıramazlarmış.

    tersi için: (bkz: hyperphantasia)
  • az önce rastlantısal olarak sahip olduğumu öğrendiğim durum. her insanın bu duruma sahip olduğunu düşünürdüm. durugörü çalışmaları yaparken ya da meditasyon yaparken (daha doğrusu yapamazken) imajinasyon alıştırmalarında her zaman büyük sorunlar yaşayıp çalışmayı bıraktım. aynı zamanda derin odaklanmadan bir zaman sonra beni içine çeken sonsuz karanlık biraz ürkütüyor ve korku uyandırıyor.gözlerimi kapatmak ve hayal kurmaya çalışmak aydınlık ve güneşli bir günde derin, dipsiz karanlık bir kuyuya düşmek gibi. karanlığın tonları değişiyor yalnızca. gözlerimi kapattığımda ve odaklandığımda ya karanlıktan ya da silik, buğulu değişik şekillerden başka hiçbir şey göremiyorum. yani bu da demek oluyor ki şimdiye kadar hiç hayal kuramamışım. betimlemeler, imgelemeler, hayal kurmak benim için yalnızca okumaktan ibaret. aslında bunu tarif etmek çok zor. gözlerimi kapattığımda da okuyor gibiyim. bir kırmızı gülün nasıl göründüğünü biliyorum fakat gözlerimi kapattığımda onun yaprağını dahi göremiyorum. mesela 6 rakamını hayal etmek istiyorsam onu düşleyemediğim için gözlerim kapalıyken gözlerimle havaya çizmeye denerim. fakat bu mürekkebi tükenmiş bir kalemle kağıda resim çizmeyi denemek gibi bir şey olur. bu durumu şöyle tarif edebilirim: yalnızca kalbiyle ve elleriyle görme işlevini yerine getiren bir kimsenin daha önce hiç görmediği mavi denizi hayal etmeye çalışması gibi.
    hayal kurabilen insanların olduğu ve benim onlardan birisi olmadığımı öğrenmek derin bir üzüntü yarattı. acaba zamanla geliştirilebilir bir yetenek mi?
hesabın var mı? giriş yap