• uzun metrajlı erbaş yalanlarının ana teması,konu başlığı.
  • bir cüneyt arkın filmi olmasının yanı sıra, puşkin'in bir romanın da ismidir. rus edebiyatının ilk başyapıtlarından. ataol behramoğlu nun çevirisi ile, iş bankası yayınlarından bulunabilir. 120-130 sayfa civarındaki hacmiyle bir solukta biten bir kitap.
  • aleksandr puşkin'in dünya klasikleri arasında ki romanının adıdır, bu roman onun son düzyazı çalışmasıdır. bu roman rus ve dünya edebiyatı üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. dünya klasiklerinin içinde sıkılmadan ve çabucak okuyabileceğiniz sürükleyici bir tarihsel aşk romanıdır, sürekli olaylar olaylar. 18. yüzyıl rusyası’nı anlatır. dünya klasiklerine yeni başlayanlar için güzel bir başlangıç seçimi olacaktır.
  • devlete, orduya bağlılığı ve soyluluğu aşık olduğu kıza kavuşmaktan bir adam öne koyan pyotr andreyiç'in kazak isyanıyla imtihanını anlatan puşkin eseri.

    en aklımda kalan yeri o meşhur düellodur. belki de puşkin'in kendisinin de düello sonucu ölmesinden olabilir. puşkin de pyotr andreyiç gibi şiddete eğiliminden ya da barbarlığından değil, kitaptaki gibi sevdiği kadın için, ağırına giden bir durumda dövüşmeyi bilmediği halde onurunu korumak için düello etmiştir. bu belki de soyluluğun gerekliliğidir.

    kitapta da aslında iki rakip arasında kavga veya nefret belirtilerine rastlanmaz.
  • elinize tek alışta okuyup bitirebileceğiniz akıcılıkta bir roman. vatanseverlik, şeref ve kişisel kıymetlilerin arasında tercih yapmaya dair güzel mesajları olduğunu düşünüyorum ben. aklıma en çok takılan cümlelerden biri "elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru".
    kitap boyunca pugaçev'i takip ettim ben, ondan bahsedilsin diye bekledim. kitapta pugaçev çok güzel bir kalmuk masalı anlatıyor, üzerine düşünmeye değer;

    "bir gün kartal, kuzguna: ''kuzgun kardeş, söylesene'' demiş; ''şu dünyada nasıl oluyor da sen üç yüz yıl, bense topu topu otuz yıl yaşıyorum?'' kuzgun: ''şundan, azizim'' diye yanıtlamış onu; ''sen taze kan içiyorsun, bense leşle besleniyorum.'' kartal düşünmüş: ''haydi, ben de leşle beslenmeyi bir deneyeyim'' demiş. kartalla kuzgun uçup gitmişler. derken bir at leşi görmüşler aşağıda. inip çökmüşler başına. kuzgun bir yandan gagalıyor, bir yandan övgüler düzüyormuş leşin lezzetine. kartal bir gagalamış, iki gagalamış, sonra kanat çırpıp havalanırken, ''yok arkadaş'' demiş kuzguna; ''üç yüz yıl leşle beslenmektense, bir kere taze kan içmek çok daha iyi, sonrası allah kerim''.
  • puşkin'den tercüme ettiğim (yüzbaşının kızı) na yazdığım mukaddemede de söylediğim gibi , edebiyat sahasında, henüz yaratma devrine girdiğimize kani değilim. tercüme işine kuvvet vermek, ancak tercüme edilecek eseri de seçebilmek lazım.
    bana kızacak ve darılacaklar bulunacağını pek iyi bildiğim halde şu hakikati bir kere daha iytiraftan çekinmeyeceğim :
    bizde san'at tekniği tam bir esere tesadüf, imkansız değilse bile, pek zordur. kitapçılarımızın harıl harıl basıp okuyucularımızın da gürül gürül okudukları (roman) adını taşıyan kitaplarda, kendi hesabıma, bu san'attan bir eser göremiyorum.

    cicili bicili kaplar, şatafatlı imzalar, sütün sütün reklamlar, fakat san'attan mahrum, büyük kafa mahsulü olmaktan uzak bir takım yazılar!

    samizade süreyya erdoğan - 1935

    80 yıl sonra suser yorumu: rahat ol süreyya, insanın edebiyat mukavemeti sizin ve sizden öncekilerin dönemlerine ait.
  • bu gün elde ettiğim ve an itibari ile bitirdiğim aleksandr puşkin romanı. sürükleyici ve bi solukta okunacak roman olmakla beraber, akıcı ve gayet hoş dünya klasiklerinden biridir.
  • defalarca da ifade edildiği gibi, tek seferde bitirebileceğiniz puşkin romanı. o kadar sahicidir ki tüm anlatılanlar, içinde hissedersiniz olayların.

    bir kere grinev'in sevdiği kadın için içine girdiği olaylar takdire şayan. aynı şekilde, ürkek, korkan, utangaç, taşralı bir kız olan maria ivanovna'nın çariçe'ye kadar çıkıp hakkını araması da öyle.

    fakat hikayeyi hikaye yapan pugacev'dir. pugaçev'in grinev ile diyalogları, "artık geri dönemem, yola çıktım bir kere" demesi, kendisine yapılan iyiliğe bu denli ahd-i vefa göstermesi, kendisinin cahil, kaba bir isyancı olduğunu değil, bilakis hisli, fakat idealist, büyük ölçüde maceraperest, fakat en önemlisi ezilmiş bir taşralının göstereceği reflekslere sahip olması, onun planlı bir eylemci olduğunu ortaya koyar.pugaçev'in çariçe'ye bağlı olan asker ve halk yığınlarını katletmesi gözardı edilirse -nasıl edilecekse?- kendisi sadece taşra insanında görülebilecek bir duyarlılığa sahiptir.

    pugaçev proleteryanın sesidir. eyyorlamam bu kadar.
  • bence kimse pugaçevin 3.petro olduğuna inanmadı.rus olmayan,ağır şartlarda yaşayan insanlardan başka kim yakmakta,yıkmakta gözüpeklikte üstün olabilir.kaybedecek bir şeyi olmayandan korkulur.komünistlerin pugaçev'i halk kahramanı görmesi,sovyetlerin pula bastırması bundan olsa gerek.

    kitapta semyonovski alaylarına katılacak bir gencin kendini orenburgda bulması,anlaşıldığı kadarıyla tahkim olmamış ve sürgün yeri olan bir kaleye gönderiliyor.askeri eğitim yok.lalası yanında bütün olaylar boyunca,beyinin oğlunun hayatını kollamak kendinin tek emeli.

    bir ilginç şey belki ,pyotr'ın yolda kaldığı zaman arabasına aldığı adama para ve ceket vermesi sonrası, o adamın pugaçev olarak karşısına çıktığında pyotr'a can borçlu gibi iyi davranması da.iyilik eden iyilik bulur a göndermedir belki
hesabın var mı? giriş yap