• (bkz: yaya yolu)
  • (bkz: izmit)(bkz: kargalar)
  • trt belgesel kanalında yayınlanan 11 bölümlük program. 19.30'da yayınlanıyor ve her bölümde çok güzel yerlere gidiyorlar. emeği geçenleri tebrik etmek lazım.
  • yürüyebildiğin her yoldur.
  • şehrin merkezinde, işlek, barları, dükkanları olmasına rağmen akşam 9 10 gibi tek tük insanın göründüğü yoldur. 9 hayat duruyor oralarda.
  • yazın izmit'te yürümenin işkence olmadığı tek yerdir. çınarlar güzel güzel gölge yapar, sıkıntı olmaz.

    (bkz: zaten sıcak değil de nem)(bkz: ulan ben de mi nem goy goyunun goy goyunu yapacaktım be)
  • bazı ilçelerde bulunan yürüyüş ve koşu yollarında , amacının dışında kullanan insanların çoğunluğu göze batar.
    bunlar koşu yollarında , o turuncu koşu pistinde
    4'lü , 5'li gruplar halinde , yan yana dizilirler , ellerinde çekirdek , önlerinde bebek puseti olur.
    kısa kollu kareli gömlek , kumaş pantolon , altında sandalet,sandaletin içerisinde çorap ile ailenin reisi öndedir.gerisini anlatmayalım şimdi kimse mağdur olmasın.

    siz koşmak için gidersiniz ama koşmak için bayağı bir çabalarsınız. çapraz koşular ile aralarından geçebilir ve böylece daha çok yağ yakımı sağlayabilirsiniz
  • yürüyüş yolu (bölüm 1):

    yavaş yavaş spor yapmamanın verdiği hantallığı hissedecek yaşa gelmiş olmanın moral bozukluğu ile yürüyüşe başladım. yemeye içmeye dikkat etmeme gerek yok. zaten ekonomi yönetimi diyetimizi sıkı takip ettiği için yürüsem yeterlidir diyerek vira bismillah dedim. ama sanki farklı bir dünyaya adım attım. normalde gündüz de ara sıra yürüdüğüm yol geceleyin (bu sıcaklarda ancak gece yürünüyor) bir değişik oluyormuş meğer. neyse girişi fazla uzatmadan başlayayım.
    her ekşici (!) gibi benim de çok geniş bir müzik arşivim olduğu ve istisnalar hariç güzel gelen her türlü müziği dinlediğim için arabamda sürekli karışık müzik çalar. yürüyüş yolunun bir etabının başlangıcında arabamı bırakıp yürümeye karar verdim. park ederken yandaki arabadan inen ve muhtemelen iran sınırına benden en az 500 km daha yakın yerde doğmuş bir ablamız çalan şu müziği faseleha duyup bana mülteciymişim gibi dik dik bakarak vatandaşlık görevini yerine getirdi. belki de normalde belediyenin olan ama site sakinlerinin çöktüğü otoparka aracımı koyduğum için içindeki bekçi uyanmıştır.
    umursamadım devam ettim. henüz 500 mt dahi yürüyemeden parkurun kenarında bulunan demir spor aletlerini body building salonuna çeviren bir hayli kalabalık gencin yanından geçerken şu konuşmayı duydum;
    -bak geçen hafta bende bu skill yoktu.
    ve tuhaf oldum. yahu yetenek kelimesine ne olmuştu? sonra aklımdan yetenek yerine bu yabancı kelimeyi kullanarak cümleler kurdum. mesela çocuğa içimden;
    -yav sen de zaten bir skill yok.
    ya da kpss genel (general de olur) skill sınavı. hatta iş ilanı;
    firmamızda çalışacak skilli, prezentabl, fleksibıl, edible personel aranıyor... dilimize sahip çıkmadığımıza mı üzüleyim yoksa böyle yersiz yabancı kelime kullanımına mı tam bilemedim. devam ettim gecenin karanlığına doğru. derken karanlığın içinden parlayan bir genç kız belirdi. yürüyordu o da. ama bu nasıl bir parlaklık çözemedim. hani mor ışık tutsam sahte para gibi ışıldayacak. kozmetik sektöründeki ar-ge çalışmaları muazzam azizim. neyse yolumu aydınlatan bu genç arkadaşı da geçince bir müddet sağa sola takılmadan yürüyebildim. ısındıkça açıldım vs derken aynı yönde ilerleyen iki teyze çıktı karşıma. biri diyor ki en iyisi kaplumbağalar. içimden dedim ki ne alaka şimdi yürüyüşte. sonra öbürü evet ben de karavan alacağım diyince çözdüm olayı. ilk teyze ortak alalım biraz büyük olsun diye hisseye girdi hemen. zaten hızlıca geçtiğim için konuşmalarının devamını duymadım şükür. zira artık böyle hayal dolu konuşmalar bir şey ifade etmiyor benim için. artık parkurun sonuna (aslında devam ediyor ama sonrasını sevmiyorum sinek oluyor) geldiğim için dönmeye niyetlenirken başka bir genç kız karşımdan geldi. geri dönerken bu kızı banka otururken gördüm. ve her tur attığımda yaklaşık 100 mt gidip başka bir banka oturduğunu fark ettim. hani eski asansörsüz apartmanlarda katlarda sandalye, tabure vs olurdu yaşlılar için. o aklıma geldi nedense. kızımız filenin sultanları gibi hazırlanmış ama ne hikmetse yürümüyor. belki de yürüyor kim bilir? diyeceksiniz ki hiç mi erkek yoktu yolda. vardı elbette. ama onlar da benim gibi dümdüz yürüdüğü için ilginç bir yönlerini göremedim. haa kırmızı beyaz forması ve saldığı uzun sarı saçlarıyla koşan genç kardeşimizi tebrik ediyorum. zira parkurun hakkını veriyordu. bir de neredeyse her gece koltuk değnekleriyle yürümeye ve bacaklarını güçlendirmeye çalışan kardeşimi ve hep onun başında gördüğüm iki arkadaşını kutlarım. şimdi tüm bunları neden yazdım? çünkü kulaklığımı almayı unuttum ve insanları duyduğum için yazasım geldi.
    devamı gelecek. (yaz dizisi gibi tutmazsa gelmeyebilir de)
hesabın var mı? giriş yap