• ingmar bergman in olume olan hayranligini anlatan filmlerden biridir. film isvecce cekilmistir. basrollerinde harriet andersson, kari sylwan ve ingrid thulin oynamistir.
  • bergman'in bu film hakkinda yaptigi yorumunu kendi sesinden dinleyince gulsem mi gulmesem mi diye durakladigim filmdir.
    "bu harika mekanda bir film cekmek istiyordum, bunun icin sevgili arkadaslarimi cagirdim, onlar da geldi. zaten tatilde oldugumuz icin tiyatroya ara vermistik. kisa surede filmi cektik. sanirim guzel de bir film oldu."
    yalniz bembeyazdan cok kipkirmizi bir film oldugunu da belirtmek isterim.
  • tedirgin edici kuzey rüzgârı, gene fazla yaklaştırmadan serin bir gösteri. insanlık- daha çok kadınlık ama nasıl kadınlık -durumları, bir de üstüne uğultular, fısıltılar, hatta çığlıklar. bu sefer kırmızı bir fonda, daha canlı - ama bu dekorasyon hiçte dünyevi değil. hatta yine fazla uhrevi, çünkü her sahne birer tablo, birer ölümsüz sekans. bu haliyle de çok kompoze, çok sahne, poz. ama ne gam. gözümüz zaten aç. fakat bu kadınlar neden böyle iri, nasıl bu kadar besili, nasıl bu kadar tek renk ve niye bu kadar yalnız ve tek hissiyatlı. yani bu fiziksel ve görsel yalınlık, tek –hadi indirgemeyelim de – kesin vurgu nasıl böyle yoğun, karakterlere de sirayet edebiliyor. ama burada agnes ve anna tabii yine aynı ölçüde yalın olmakla birlikte farklılar. agnes ölümü biliyor, anna da analığı. belki bu yüzden daha yoğun, daha sıcaklar. bu yüzden daha sokulgan, sevecenler. hani en azından ilişkileri daha yoğun. karin ile marie ise yalnız ve uzaklar. belki biraz çaba içinde ama benciller. bir kere kopmuşlar, ama nerde kopmuşlar. belki de çocukluklarında. travmatik bir dönem var hepsinde. bir yerde çığlıklara sebep olan bir sarsıntı. bunların annesi de böyleymiş, kaynak ta burada mı acaba?
  • --- spoiler ---
    kırmızı duvarlar arasında kalmış beyaz elbiseli kardeşlerden ikisinin arasındaki sevgisizlik - iletişimsizlik, üçüncüsünün ölümünde sonuç bulur. kabuklarını kırmaya yeltendiklerinde ölü dirilecek gibi olur, ama iki kardeş de gerektiği kadar fedakarlık yapmaktan korkarlar, ve yeniden eski kayıtsızlıklarına geri dönerler. herşey sona erdiğinde hatırlanan, yine üç kardeş ve anna'nın çimlerde ve salıncakta geçirdikleri o mutlu gündür, yalandan ibaret de olsa...

    ben sonuçta persona'yı tercih edeceğim. çığlıklar ve fısıltılar'ın "muhteşem"'e yakın olduğunu inkar etmeyeceğim ancak yine de filmin kısa sürede yapılmış olduğu sezilebiliyor.
    --- spoiler ---
  • sadece dekorda değil sahne geçişlerinde de kırmızının kullanıldığı, "kan kırmızısı" filmdir. kızkardeşlerin, özellikle karin ve maria'nın sorunlu ilişkisi, ölüme çok yaklaşmış bir kadının iç dünyası ister istemez yine bergman'ın tystnaden adlı filmindeki kızkardeş ilişkisini anımsatır. kullanılan mekan ve öykü çehov piyeslerinin havasını taşır, ve hatta üç kızkardeşin varlığı belki de bunu doğrular niteliktedir. bunun dışında, senaryosunu, oyunculukları bir kenara bırakarak rahatlıkla denilebilir ki bu film sven nykvist'in filmidir, ne kadar olağanüstü bir görüntü yönetmeni olduğu 1972 yapımı bu filmin her karesinde bas bas bağırır.

    --- spoiler ---
    finalinde anna agnes'in günlüğünden şu satırları okur:
    "wednesday the third of september
    the tang of autumn fills the clear still air but it's mild and fine. my sisters, karin and maria have come to see me. it's wonderful to be together again like in the old days, and i am feeling much better. we were even able to go for a little walk together. such an event for me, especially since i haven't been out of doors for so long. suddenly we began to laugh and run toward the old swing that we hadn't seen since we were children. we sat in it like three good little sisters and anna pushed us, slowly and gently. all my aches and pains were gone. the people i am most fond of in all the world were with me. i could hear their chatting around me. i could feel the presence of their bodies, the warmth of their hands. i wanted to hold the moment fast and thought, "come what may, this is happiness. i cannot wish for anything better. now, for a few minutes, i can experience perfection. and i feel profoundly grateful to my life, which gives me so much."
    --- spoiler ---
  • "mutluluk" kavramına tahminimce getirilebilecek en köklü ve acıklı bakışlardan birini öneren film. bir kere, filmde kırmızıyı ve onun muştuladığı kanı; ölümü ve onun habercisi sancıları-somut sancı, evet- o kadar yakından ve vurucu biçimde gördükten sonra, "mutluluk" odağına yönelir ve onun üzerine konuşur film. beri yandan, tüm o karanlık-aslında "kırmızı" demekte yarar var- manzarada bunların antitezini de dört kadın ana karakterin üzerlerinden eksik olmayan beyaz elbiseleri dolayımından hep çağrışım dizisinin ön saflarında tutar. e, hal böyle olunca da epey leziz bir deneyim çıkar ortaya izleyici için. olağanüstü oyunculuklar ve sanat yönetimi de anılmalı. andım.
  • 2009 yili ucan supurge film festivali kapsaminda izlenecek olan bir film. http://festival.ucansupurge.org/…er/brosur arka.jpg

    tanitim yazisindan aktarmak istersek:

    --- spoiler ---
    iclerinden biri kanser olan uc kiz kardesin bir evde bulusmalarini ve kendileriyle yuzlesmelerini anlatan cigliklar ve fisiltilar* sinemada insan ruhunun goruntulerini canlandiran en onemli film sayiliyor. sinema yazari robert ebertin "rahatsiz edici ve korkutucu" olarak tanimladigi film, insan ruhunun ancak gercek ve karsilik beklemeyen bir sevgiyle dinginlige ulasabilecegini soyluyor.

    iste bu son cumle bize sunu hatirlatiyor:
    i've been running like you
    now you understand why im running scared

    i've been searching for truth
    and i havent been getting anywhere
    no i havent been getting anywhere

    and im only here
    to bring you free love
    lets make it clear
    that this is free love
    no hidden catch
    no strings attached
    just free love
    no hidden catch
    no strings attached
    just free love

    (bkz: freelove)
    --- spoiler ---
  • filmin hemen başında, sessizliği delen tik-taklar adeta çizilecek portrelerin habercisidir. zira bir süre sonra sesler kişiyi sarsacak raddeye varır. bergman'ın takındığı teatral üslup, izleyeni bir anda sahnenin içine doğru çeker.

    artık kaçınılmaz sondan kurtuluş yoktur ve insan kendini kurgunun tam ortasında bulur. ancak kurgu diye adlandırdığımız senaryo, aslında gerçeğin ta kendisidir. rahibin ölüm üzerine söylediği sözlerse, dikkatli gözlerden kaçması mümkün olmayacak kadar derin anlamlar muhteva etmektedir.

    bergmanı ve onun yarattığı karakterleri seyretmek dostoyevski okumak gibidir adeta.

    "dostoyevski'nin dünyası, tutkudan doğan bir yaratıştır ve onu değerlendirebilmek için de tutkulu olmak gerekir. hiçbir zaman tatlı bir huzur duygusu ile rahata kavuştuğumuz olmaz dostoyevski'nin dünyasında; hiçbir zaman kendimizi vakaların dışında kalan, kudurmuş denizin dalgalarını kıyıdan seyreden bir seyirci durumunda hissetmeyiz. trajediye biz de karışırız, vakaların akışına biz de kendimizi kaptırırız; kahramanlarının bunalımlarına katılırız; onların problemleri bizi de aşırı derecede heyecanlandırır, duygulandırır.

    dostoyevski kendi yakıcı havasına bizi de sokar; soluğumuz kesilerek, başımız dönerek, ruhun uçurumlarına doğru inmeye zorlar bizi. şakaklarımız onunkiler gibi atmaya başladığı zaman, aynı esrarlı tutku bizi de pençesine aldığı zaman, sonunda onun eserine girebiliriz ve onu kendimize mal edebiliriz. "

    bu filmi pera müzesindeki gösterimde seyrettikten sonra çıkışta biri yanındakine, ruhunun daraldığını ve sıkıldığını söylüyordu. hayatla, başkalarıyla ama daha çok kendisiyle yüzleşme cesaretine sahip olmayanlar izlemesin derim ben baştan. hele hele, kitle endüstrisinin izlemek için dayattığı, insanda kalıcı herhangi bir tesiri olmayan sözüm ona filmleri sevenler.

    adorno’nun sözünü ettiği modern toplumun sözde öznesi olan birey için zordur bergman, dostoyevski ve onun gibileri kabullenmek. ülkemizde, insanın ufkunu açan, bireylerin düşünce iklimini zenginleştiren ve karşılıklı sevgi ve saygıyı belirginleştiren gündeminin tartışılmalarından bulunacak ilk fırsatta, geriye kalan azınlık tarafından izlenilmesi gereken mütevazı bir filmdir çünkü bu.

    (alıntı yapılan paragraf için kaynak: stefan zweig, üç büyük usta, çeviren: ayda yörükan, doğubatı yayınevi, ankara, 2014, s. 177)
  • höstsonaten'in demo versiyonu.` : bence`
hesabın var mı? giriş yap